Dolar

32,6016

Euro

34,7997

Altın

2.497,68

Bist

9.481,20

Cübbeli Hoca'dan 'Vahiy' haberlerine cevap!

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, ile ilgili medyada yer alan 'vahiy' haberlerine ağır eleştirili bir cevap geldi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2012-12-03 00:35:50

Cübbeli Hoca'dan 'Vahiy' haberlerine cevap!
Ahmet Mahmut Ünlü ile ilgili dün medyada yer alan "vahiy indi" tarzında yapılan haberle ilgili Marifet Dergisi Yayın Kurulundan cevap geldi.
 
"Bazı görsel medyada Mahmud Efendi hakkında yapılan yanlış ve saptırıcı yorumlar üzerine bu cevâbî yazıyı kaleme almayı uygun gördük" denilen açıklamada daha sonra şunlar dile getirildi:
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla,

 
Evvela konumuz olan “tecelli, ilham ve vahyin” ne olduğunu bilelim. “Tecelli”; ‘görünme, bilinme’ manalarına geldiği gibi tezahür manasına da gelmektedir. Tasavvuf terimi olarakda kullanılan tecelli; “gaybdan gelen ve kalpte zahir olan nurlar” manasınada gelir ve bunun nasıl meydana geldiğini Allah’tan başkası bilemez.
 
Tecelliye mazhar olan insan ise bunun Allah’tan olduğunu bilmekten başka bir açıklama yapamaz. Kimi zaman Allah’ın salih kulları bundan tat ve manevi zevk aldıklarını dile getirirler. Buda yine Rabbi ile kendisi arasındadır. İlham ise ‘Allah tarafından kalbe bir takım manaların akıtılması’ manasına gelir. Bu haktır ve sabittir. Birde herkesin malumu üzere “vahiy” vardır.
 
Şimdi bunları kısaca açıklayalım ve tecelli ve ilham ile vahyin arasını ayırmakta bir nebze olsun yardımcı olmuş olalım İnşaallah…

Bunların arasını ayırmak ve doğru bilgilere ulaşmak isteyenler her zaman ehl-i sünnet alimlerden ve yazdığı eserlerden istifade etmek suretiyle doğru yolu bulacaklardır.
 
Lakin bilmediği halde sormadan ve iş olsun diye hem yanlışa düşüp hemde insanları bu hususta dalalete sürükleyenlere ise Allah’tan hidayet temenni ederiz. İsteğimiz odur ki, Allah dostlarına yalan yanlış iftira atmak suretiyle helak olmadan doğru yolu öğrenip tevbe etsinler…
 
 
TECELLİ
 
Kur'ân'da Allah'ın dağa tecellisinden bahsedilmektedir. Musa Aleyhisselam Allah-u Teâlâ’yı görmek istemiş Mevla ise dağa tecelli etmiş bu tecelli esnasında dağ parçalanmış, Musa (Aleyhisselam) bayılmıştır. (A'râf 142) (Bundan da anlaşılmaktadır ki, dünya gözüyle Allah'ın görülmesi de mümkün değildir.)
 
Mevzu-u bahis olan tecelli ise tasavvuf ehlinin kullandığı “kalbe akıtılan manalar” dır. Yoksa ille de Allah’ı görmek ve ondan bu surette vahiy almak demek değildir.
 
Tecelli hakkında daha birçok teferruat vardır, fakat bunlara girmeye şu anlık lüzum görmemekteyiz. Meselenin anlaşılması bizim için kâfi olacaktır.
 
İLHAM
 
Birde “İlham” vardır. İlham da Kur’ân-ı Kerim’de şöylece zikrolunmuştur; “Nefse ve onu en güzel bir biçimde şekillendirip fücur(günahlar) ve takvasını ilham edene yemin ederim ki, nefsini arındıran muhakkak kurtulmuştur. Onu kirleten de, hüsrana uğramıştır.” (Şems 8-10)
 
Kul, günahlardan sakınmak suretiyle kalbini ve gönlünü temizleyerek doğrudan Allah’a yönelince Allah ona doğru yolu gösterir. Kişi böylece doğruyu bulur. Zira ayet-i kerimede Allah-u Teâlâ “Bizim uğrumuzda mücadele edenlere biz (hidayet)yollarımızı gösteririz.” buyurmaktadır. (Ankebut 49) Allah’a yönelerek Allah’tan yardım isteyenlere Allah yardım eder ve ona doğru olanı ilham eder.
 
Şunu da belirtmek isteriz ki İlham, herkes için bağlayıcı değildir, kişiye has bir durumdur. Şöyle ki; İlhama mazhariyetle elde edilen bilgi, çoğu kere o şahsı ilgilendiren cüzî şeyler içindir. Yani, ya sıkıntılı halinde gelen bir teselli veya içinden çıkamadığı bir müşkilin halli veya kendisi ve çevresiyle ilgili geleceğe yönelik bir müjde şeklinde olabilir.
 
Büyük Akaid alimi İmam-ı Taftazanî “Akaid” metninde geçen “İlham, ehl-i hak nezdinde bir şeyin sıhhatini bilme yollarından değildir” cümlesini şöyle açıklar:  “Müellif bununla “İlham, bütün insanların kendisiyle ilim elde ettiği ve başkasını bağlayıcı bir sebep değildir” manasını murad etmiştir. Yoksa şüphesiz ilham yoluyla her hâl-ü karda bir ilim elde edilmektedir.” (Taftazanî S:13-14)
 
Kalbine ilham gelen kişi, bunun kitaba ve sünnete arz ederek doğruluğuna kanaat getirirse, kendisi onunla amel eder. Nitekim Hazreti Musa’nın annesi kalbine gelen ilhama göre hareket etmiş, henüz kundakta olan Musa Aleyhisselam’ı sandık içinde Nil’in sularına bırakmıştır.(Kasas 7)
 
VAHİY
 
"Vahiy" kelimesi (وحي) fiilinin mastarı olup lügatte, gizli konuşmak, emretmek, îma ve işaret etmek, acele etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve ilham gibi anlamlara gelmektedir.
 
Vahiyle ilham arasındaki farkları bilmek, ilhamın keyfiyetini anlamamıza yardım edecektir. Şöyle ki:
İlham, mutasavvıflarca ve bazı kişilerce bir delil sayılabilir.
 
Ancak o, çoğunluğu bağlayan bir hüccet değildir. Nitekim İmam-ı Rabbani 272. Mektubunda bu hususta şöyle buyurmuştur:”
“Kıyas ve içtihat, dinin dört temelinden birisidir. Buna uymaya emrolunduk. Evliyanın keşif ve ilhamları böyle değildir. Bunlara uymaya emrolunmadık. İlham, yalnız sahibi için delildir, başkaları için senet değildir.”
 
Vahyin kaynağı kesin olarak ilâhî olmakla birlikte, ilhamın kaynağı her zaman ilâhî olmayabilir. Onun için, vahiy katî(kesin) olup, ilham zannîdir. Çünkü vahiy melek vasıtasıyla gelir. Melekte hata ihtimali yoktur. Fakat kalbin akıl ve nefisle alakası olduğundan, bunlardan etkilenir. Bundan dolayı, o meyanda yanılmalar olabilir.
 
Vahiydeki ahkam-ı şeri’yye bütün beşeriyete aittir. Halbuki ilham, yalnızca buna mazhar olan şahsa mahsustur.
 
Vahye mazhar olan peygamber, aldığı vahyi insanlara tebliğle mükelleftir. Hâlbuki bir veli, kalbine gelen ilhamı tebliğe memur değildir. Hatta çoğu kere gizlemesi daha efdal olmaktadır.
 
(Muhterem Mahmud Efendi Hazretleri’nin de bu olayı Hoca Efendiye anlatması onu teselli kabilindendir. Yoksa bilindiği üzere Mahmud Efendi Hazretleri hayatı boyunca gerek keramet gerekse ilham türü olayları ne kendisi anlatmış nede cemaatinin zikretmesini uygun görmüştür. Çok sıkıntılı zamanlarda ise dediğimiz gibi teselli kabilinden cemaati ile paylaştıkları olmuştur.) Allah kendilerine hayırlı uzun ömürler versin.
 
Bu kısa ve özlü açıklamadan sonra hala kalbinde şüphe olanlar veya anlamayanlara Ziya Paşa’nın şu beytini ithaf ediyor, tüm okurlarımızı Yüce Yaradana emanet ediyoruz.
 
İdrâk-i maâlî bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terâzi o kadar sıkleti çekmez.

Haber Ara