Dolar

32,2020

Euro

35,0069

Altın

2.504,53

Bist

10.643,58

Suriye'de Afganistanlaşma riski

2011 Mart'ından bu yana kendi halkını katleden Esed rejiminin sona yaklaştığı konusunda neredeyse herkes mutabık.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-07-31 09:21:38

Suriye'de Afganistanlaşma riski
Bülent Keneş*

Son günlerde rejimin güçlü ekonomik merkezi Halep'te şiddetlenen ölüm kalım savaşı da buna işaret olarak gösteriliyor. Korkulan o ki, Esed, bugüne kadar 20 bine yakın insanın ölümüne, yüz binlerce insanın ise vatanlarını terk etmesine yol açan katliamlarının en büyüğünü belki de Halep ve çevresinde gerçekleştirecek. Yerle bir ettiği diğer şehirlerde kullanmaktan çekindiği ölümcül silahları bile ilk kez Halep'te devreye sokması, Esed rejiminin artık iyice köşeye sıkıştığını ve şuursuzca kendi halkını katletmeyi göze aldığını gösteriyor. İddialar, misket ve vakum bombalarının bile Esed güçlerince kullanıldığı yönünde. Esed'in elinde bulunan yüzlerce kimyasal silah başlığını kullanabileceğine dair endişenin ciddiyeti ise Türkiye'nin sınıra bu tür silahlara karşı eğitilmiş birlikleri sevk etmesinden anlaşılıyor.

Endişeler tabii sadece Esed'in ayakta kaldığı fazladan her gün için katledeceği masum insanların sayısının daha da artmasından ya da gözü dönmüşçesine girişeceği muhtemel katliamlardan ibaret değil. Son derece kötücül ama bir o kadar derin bir aklın hakim olduğundan kuşku duyulmayan Esed rejiminin kötülükleri maalesef Esed'in düşmesinden sonraya da taşacak tehlikeli boyutlara sahip. Esed'in biraz daha tutunabilmek için girişeceği her katliam ve eylemin, muhalifleri daha da bileyerek güçlendireceğinden ve silahlı muhalefet saflarına yeni grupların katılmasına yol açacağından emin olabiliriz. Ama zaten sorun da burada. Farklı farklı gruplardan oluştukları halde Esed'den bir an önce kurtulma ortak amacı etrafında birleşen muhalefet gruplarını asıl sınav Esed sonrasında bekliyor. Esed'in kötücül aklının Suriye'nin kuzey bölgelerinde olduğu gibi ülkenin değişik yerlerinde temellerini atacağı tehlikeli oluşumlar Esed sonrası için patlamaya hazır mayınlar niteliğinde olacak.

Bu endişelerimi isterseniz biraz açayım: Esed'in katliamları karşısında kimden gelirse gelsin her türlü askeri ve siyasi yardımı almaya can atan muhalif grupların şimdiden başlayan ve Esed sonrası daha da artması beklenen iktidar mücadelesinde farklı ülkelerin nüfuzu ve kendi ideolojik duruşlarına göre yer almayacaklarının bir garantisi yok. Her ne kadar Suriye Ulusal Konseyi (SUK), Free Syrian Army gibi nispeten toparlayıcı oluşumlar var olsa da bunların iç bütünlüğünün ne kadar sağlam olduğu henüz test edilebilmiş değil. Neticede ortak ve büyük düşman Esed'e karşı girişilen ortak mücadele, aradaki ideolojik ve ikbale dair ayrımların derinliğini örten bir etki yapıyor. Peki ya Esed sonrası?

İşte bu noktada birebir benzer olmasa da 1979'da Sovyet işgaline uğrayan Afganistan'da işgalin sürdüğü 10 yıl boyunca yaşananlardan ve işgal sonrasındaki gelişmelerden Esed sonrası için mutlaka dersler çıkarılması gerekiyor. Sovyetler'i ülkelerinden kovma ortak amacı doğrultusunda tarihin görebileceği en büyük kahramanlıklara ve görülmedik fedakârlıklarla büyük bir direnişe imza atan Afganistan'daki mücahid gruplarının işgalin sona erdirilmesinden sonra düştükleri kargaşa ve zavallı durumun Esed sonrası Suriye için de anlatacağı çok şey var. Nasıl ki Sovyet işgaline karşı direnişlerini değişik ülkelerden aldıkları yardımlarla sürdüren Afgan mücahitler bir süre sonra yardım aldıkları ülkelerin Afganistan'daki güç mücadelesinin bir aracına dönüştülerse, benzerinin Suriye'de yaşanmayacağının maalesef herhangi bir garantisi bulunmuyor. Umarım yanılırım.

Ancak ne yazık ki, Afganistan'da yaşananlara benzer risklerin Suriye'de de gerçekleşebileceğine dair ilk emareler çoktan ortaya çıktı bile. Kötücül bir stratejik akla ve sofistike kötülükler konusunda 50 yıllık bir tecrübeye sahip olan Baas kafası, Esed sonrası döneme dair fitnenin ilk temellerini attı bile. Hem de Suriye'nin 910 km'lik Türkiye sınırı boyunca uzanan kuzey bölgesinde. Ülkenin geri kalan kısmında muhaliflerin bir karış toprağı kontrolüne almasını engellemek için görülmedik katliamlara imza atan Esed, ülkedeki yaklaşık 2,2 milyon Kürt'ün dağınık olarak bulunduğu Suriye'nin kuzey bölgesindeki şehir ve kasabaların kontrolünü gönüllü olarak terör örgütü PKK'nın bu ülkedeki uzantısı olan PYD'ye bırakıverdi. Her ne kadar PYD, bölgedeki en az 14 değişik Kürt örgütünden sadece biri olsa da, PKK ve Esed destekli güçlü bir silahlı varlığa sahip olması sayesinde diğer grupların hepsini sindirme potansiyeline sahip bulunuyor. PYD'ye destek için Kandil'den 2 bin civarında PKK militanının bölgeye gönderilmesini de hafife almamak gerekiyor.

BÖLGEDE ÇIKARI OLAN GÜÇLER MÜDAHALE EDECEKTİR

PYD'nin Türkiye'nin uzun sınır hattı boyunca Doğu'dan Batı'ya doğru Derik, Tirbe Sipiye, Qamişlo, Amude, Haseke, Sere Kanye, Til Ebyed, Kobani, Ezaz, Halep ve Efrin'i kontrol altına alması sonrası yaşanmaya başlanan gelişmeler Suriye genelinde Esed sonrası yaşanma riski bulunan Afganistanlaşma sürecinin belki de ilk örneği olacak. Bu bölge her ne kadar şimdilik PYD'nin kontrolünde olsa da, kendisi için büyük bir güvenlik riski oluşturan ne Türkiye'nin ne de bölgeye dair farklı emelleri olan KRG lideri Barzani'nin buna ilanihaye müsaade etmesi düşünülemez. Şimdiden kolaylıkla söyleyebiliriz ki, PYD'nin bu bölgede bir PYD/PKK cumhuriyeti kurmasını engellemek için bölgeye dair çıkarı ya da endişesi olan her güç duruma müdahil olmaya çalışacaktır.

Zaten derhal harekete geçen KRG lideri Barzani, Batı Kürdistan olarak tanımladığı bölgeden binlerce gence silahlı eğitim verdiklerini ve bu gençleri bölgeye göndereceklerini bizzat kendisi açıkladı. Bu silahlı gençlerin Barzani'nin bölgeye dair vizyonu çerçevesinde şimdilik PYD'ye, ileride ise muhtemelen SUK'a karşı kanlı bir mücadeleye girişeceğini şimdiden tahmin edebiliriz. Kürdistan Koalisyonu üyesi Mahmud Osman'ın, "Kürtlerin Suriye'de özgürleştirilmiş alanları yönetmek için dar particilik anlayışından uzak durması ve Kürdistani bir yaklaşımla hareket etmeleri gerektiğine" dair sözleri ise Esed sonrası Suriye'nin bütünlüğünü de tehdit edecek bir amacın işareti niteliğinde.

Bilindiği üzere, Baas rejimini ayakta tutmak için çırpınan Esed'in son çare olarak Lazkiye-Tartus bölgesinde bir Nusayri devletçiği kurabileceğine dair senaryolar uzun zamandır dolaşımdaydı. Ülkenin kuzeyini bugüne kadar rejiminin yandaşı olan PKK/PYD'ye gönüllü olarak devretmek suretiyle Esed'in nihai olarak uygulayacağı bu senaryoya doğru önemli bir adım atarak zemin hazırladığını söyleyebiliriz. Esed için Türkiye ve Arap dünyası ile bütünleşmiş Nusayri devletçiği karşıtı büyük bir Suriye devletindense Türkiye ile arasına PKK/PYD ile tampon bölge oluşturulmuş ve parçalanmış bir Suriye elbette ki tercih sebebidir. Sırf bizzat Esed'in temellerini şimdiden attığı bu parçalanma riski bile Esed sonrasında Suriye'nin çok büyük tehlikelerle karşı karşıya olabileceğini düşünmemiz için yeterli. 910 km'lik ortak sınır boyunca uzanan bölgenin PKK/PYD'nin kontrolüne girmesinin ya da verilecek bir iktidar mücadelesinde PKK/PYD'nin güçlü bir taraf olmasının Türkiye'ye getireceği muhtemel güvenlik ve politik riskler üzerine de ne kadar düşünülse azdır. Bu riskler hesaplanırken bölgenin kaderine dair İran, Lübnan Hizbullah'ı, Rusya, Irak, Kuzey Irak ve İsrail'in oynayacağı muhtemel rolleri de mutlaka hesaba katmak zorundayız.

Esed rejiminin tamamen gitmesi ya da ancak girişeceği etnik temizlik harekâtları neticesinde kurabileceği bir Nusayri devletçiğine çekilmesi haftalar ya da aylar içinde gerçekleşebilir. Ancak sahada kahramanca savaşan Suriyeli muhalif mücahitler başta olmak üzere, hepimizin çok daha büyük bir belayla Esed sonrası karşılaşabileceğimizi kötümser bir ihtimal olarak aklımızda tutmakta ve bu ihtimali hesaplarımıza katmakta fayda var. Bugün için bir sorun olarak görülmeyen Suudilerin yoğun şekilde silahlandırdığı Selefi gruplar, kimin destek verdiği birbirine karışmış olan El-Kaide terör örgütü, farklı destekçilere ve politik vizyonlara sahip tüm diğer silahlı gruplar arasında patlak verecek muhtemel bir mücadelenin Suriye'yi yıllar sürecek bir kan denizine dönüştürmesine müsaade edilmemeli.

*Today's Zaman Genel Yayın Yönetmeni


Haber Ara