Dolar

32,3241

Euro

35,1014

Altın

2.300,58

Bist

9.079,97

Rusya ve Çin, neden Suriye'nin yanında?

Rusya ve Çin'in bir çekincesi de Ortadoğu'daki meşruiyetini arttırıp Suriyeli muhaliflerin müttefiki olan Türkiye'nin bölgesel liderlik rolünün güçlenmesi.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-02-14 17:00:41

Rusya ve Çin, neden Suriye'nin yanında?
Göktürk Tüysüzoğlu

Suriye ordusunun, Kuzey Suriye’de yer alan ve Sünni çoğunluğun ağırlıkta olduğu Humus kentinde düzenlediği ve 300’e yakın Suriye vatandaşının hayatını kaybettiği büyük çaplı katliamın ardından, BM nezdinde alınmak istenen ve Esad yönetiminin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini kınayan tasarı, BM Güvenlik Konseyi üyesi Rusya ve Çin’in vetoları nedeniyle işleme konulamadı.

Rusya ve Çin’in konseyin daimi üyesi olmaları, 15 üyeli konseyin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 13 üyesinin tasarının lehinde oy kullanmasına karşın, tasarının kabul edilmesini engelledi. Bilindiği üzere BM Güvenlik Konseyi’nde, daimi üyelerinden herhangi birinin herhangi bir konuda veto tercihini kullanması halinde, karar tasarısı ya da tasarıları kabul edilememekte. Avro-Atlantik dünyası, Arap Birliği ve Türkiye’nin üzerinde anlaştığı ‘kınama’ odaklı karar tasarısının Rusya ve Çin tarafından kabul edilmemesi ise bu iki küresel aktörün sistemik tercihlerine ve bu tercihlere uygun biçimde yapılandırılan dış politika stratejilerine oldukça uygun düşmekte.

Arap Baharı’nın zararları

Hem Rusya hem de Çin, ‘Arap Baharı’ adı altında Ortadoğu’da ortaya konan siyasal değişim odaklı toplumsal gösteri ve ayaklanmaları, kendi sistemik çıkarlarına zarar vermeyi amaçlayan dışsal bir faktör olarak görmekte. Onlara göre Arap Baharı, Ortadoğu halklarının demokrasi, siyasal çoğulculuk ve yolsuzluklardan arındırılmış bir toplum arzusundan ziyade, ABD tarafından kurgulanmış ve AB’nin sistemik desteğine de sahip bir değişim projesi. Bu proje bağlamında ortaya konan asıl hedef, gerçekleştirilen askeri operasyonlar ya da toplumsal meşruiyeti olmayan diktatörlerin ortaya koyduğu politikalar aracılığıyla ortadan kaldırılamayan toplumsal muhalefet ve değişim arzusunun yatıştırılabilmesi. Birer nefret objesi haline gelen diktatörlerin devrilmesi ve süreç içerisinde benimsenecek nispeten demokratik ve çoğulcu siyasal reformlar ekseninde iktidara gelecek hükümetler ve liderler, toplumsal meşruiyeti haiz birer aktör haline gelecekleri için, toplumların değişim arzusuna ket vurulabilecektir.

ABD liderliğindeki Avro-Atlantik dünyası ise gerçekleştirilen değişim sonrası iktidara gelen ve toplumsal desteğe sahip hükümet ve liderlerle geliştireceği siyasal, ekonomik, askeri ve özellikle enerji odaklı ilişkiler sayesinde bölgeyle ilgili hedeflerine ulaşabilecektir. Üstelik bu değişim, oldukça masrafsız biçimde gerçekleştirilecek ve İsrail’e verdiği desteğin yanı sıra Afganistan’la Irak operasyonları sonrası Ortadoğu bağlamında büyük yara alan ABD imgesine de herhangi bir zarar gelmeyecektir. Öyle ki, ABD’nin mevcut konjonktürde siyasal değişim odaklı çalışmalar yürüten aktörlere verdiği destek, bu grupların iktidara gelmesinden sonra kendi lehine işleyecek bir faktör olacaktır. Bu görüşün yanı sıra, Rusya ve Çin’in Arap Baharı bağlamındaki demokratik istemlere ve siyasal çoğulculuk odaklı girişimlere destek vermesi, zaten mümkün değil. Zira her iki ülke de otoriter yönetim kalıplarıyla idare edilmekte.

Arap Baharı’nın gündeme getirdiği demokratik reform isteminin, tüm dünyada olduğu gibi, Rusya ve Çin’de de karşılık bulabilme ihtimaline sahip olması, her iki ülkenin yönetim kademelerinde bulunan aktörleri oldukça rahatsız etti. Nitekim Rusya’da gerçekleştirilen Putin karşıtı gösteriler, bu durumun önemli bir belirtisi.

Türkiye’den çekiniyorlar

Rusya ve Çin’in Arap Baharı’yla ilgili bir başka çekincesi de ortaya koyduğu dış politika stratejisiyle Ortadoğu halkları nezdindeki meşruiyetini arttıran ve Suriye özelinde de Esad’a karşı mücadele veren muhalefetin en önemli müttefiki olarak görülen Türkiye’nin bölgesel liderlik rolünün güçleniyor oluşu. Nitekim her iki küresel güç de farkındadır ki, Arap Baharı bağlamında gerçekleşen ve gerçekleşecek olan siyasal değişimler sonucunda, Türkiye’yle yakın ilişkilere sahip siyasal aktörler iktidara gelecek ve bu ülkenin Ortadoğu nezdinde artacak olan etkinliği, Rusya ve Çin’in bölge odaklı stratejilerinin aleyhine bir görünüm yaratacaktır.

Açıkladığımız sebeplerden ötürü Arap Baharı’nın beraberinde getirdiği değişim dalgasına karşı çıkan Rusya, Esad Suriye’sini, değişimin önündeki en önemli engellerden biri olarak görmekte ve bu nedenle rejime destek vermekte. Rusya, Suriye-İran-Hizbullah ekseninde şekillenen ve kendisiyle iyi ilişkilere sahip Amerikan karşıtı blokun çökmesini istememekte. Yine Rusya’nın Suriye’yle imzaladığı kârlı askeri anlaşmalar ve Tartus’ta bulunan Rus deniz üssü de Beşşar Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasından sonra tartışılmaya başlanacaktır. Bu nedenle Rusya’nın, Esad rejiminin olabildiğince devam etmesinden yana olduğunu ve bu nedenle BM nezdinde ortaya konmaya çalışılan Suriye karşıtı tasarılara karşı çıktığını söylemek mümkün.

Giderek işlevsizleşen BM

Tasarıya karşı çıkan bir başka BM Güvenlik Konseyi üyesi olan Çin de Arap Baharı’nın, Ortadoğu’da ABD ve Türkiye’nin lehine bir görünüm yaratmasından endişeli görünüyor. Enerji ihtiyacının giderilmesi noktasında Ortadoğu’ya büyük önem atfeden Çin, Arap Baharı aracılığıyla Ortadoğu’da toplumsal anlamda meşru bir zemine oturmuş ve Avro-Atlantik dünyasıyla işbirliği içinde bir yönetim anlayışının yapılandırılması halinde, Ortadoğu ülkeleriyle kurmak istediği enerji ve ekonomi odaklı ittifak ilişkisinin çıkmaza gireceğinden endişe etmekte.

Çin, tıpkı Rusya gibi, Suriye’de gerçekleşecek bir yönetim değişikliğinin domino etkisini hızlandırmasından da endişeli. Zira Kuzey Afrika’da başlayan Arap Baharı dalgası, Suriye’de durulmuş görünüyor. Esad’ın devrilmesi, domino etkisini hızlandıracak bir ivme yaratabilir. Çin’in Suriye’yle geliştirdiği savunma sanayii işbirliği ve ekonomi odaklı ilişkiler de Esad’ın devrilmesi halinde sorgulanabilecektir. Bu nedenle Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’yla işbirliği içinde hareket etmekte ve Suriye aleyhine alınabilecek kararlara engel olmaya çalışmakta.

Arap halklarının yıllardır biriken siyasal değişim, çoğulcu demokrasi ve toplumsal uzlaşı isteklerinin uzantısı olan Arap Baharı, uluslararası sistem ekseninde süren güç mücadelesinin bir aracı haline geldiği için, halkına zulmeden bir yönetimin BM nezdinde kınanması hususu dahi yerine getirilememekte ve uluslararası vicdanın sesi olarak ahlaki kıstaslar dahilinde hareket etmesi gereken BM de işlevsizleştirilmekte. Böyle bir şerait içerisinde, oluşturduğu dikta rejimi sayesinde ayakta duran Esad’ın ömrü de uzatılmakta ve Suriye’nin çürümüş yönetimi, katliamlarına son sürat devam edebilmekte. Rusya ve Çin ise insanlıktan nasibini almamış bir görünüm arz eden bu rejimin en önemli destekçileri olarak yaftalanmakta.

Kaynak: Radikal

Haber Ara