Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Suriye'de rejim neden değişmiyor?

Suriye rejimi neden yumuşamıyor ve ayakta kalmak için, kendi insanlarını öldürmek de dahil, her türlü insanlık dışı politikayı uyguluyor? Doç Dr. Gökhan Bacık'ın analizi:

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-08-05 16:46:23

Suriye'de rejim neden değişmiyor?
Doç Dr. Gökhan Bacık *

Olaylar ilk çıktığında Türkiye dahil bütün taraflar, sorunların barışçıl yollarla çözülmesi için bazı adımlar attı. Geçen temmuzun sonunda Şam hükümetinin çok partili hayata geçiş dahil bazı adımlar atacağını ilan etmesi beklentileri yükseltmişti. Ancak geçen hafta yeniden ayyuka çıkan devlet terörü, hem Türkiye'de hem uluslararası kamuoyunda ortaya çıkan olumlu beklentiyi yok etmiş ve yeni bir kanaat oluşturmuştur: Şam yönetimi geri adım atmayacaktır ve ayakta kalmak için gerekirse son kırk yıldır defalarca yaptığı gibi- masum insanları katledecektir. Böylece Ramazan ayıyla birlikte Suriye konusunda yeni bir uluslararası siyasetin gerekliliği tescil edilmiş oldu.

Peki neden Suriye rejimi yumuşamıyor ve ayakta kalmak için, kendi insanlarını öldürmek de dahil, her türlü insanlık dışı politikayı uyguluyor?

İlk olarak Şam'da mezhepsel bir rejim vardır ve mezhepsel rejimler reform yapamaz! En küçük reformist bir adım mezhepsel bir rejimi orta vadede yok eder. Bir etnik gruba yahut mezhebe dayanan rejimlerden değişim beklemek, o rejimin aslında kendini yok etmesini beklemek demektir.

İkincisi, Suriye'de Başkan Esed dahil değişim yapacak güçte bir kişi yoktur. Esed, Suriye'deki mezhepsel rejimin işler yolunda devam etsin diye 'ürettiği bir formüldür'. Hal böyle olunca Esed'in bir iktidarı yoktur, elindeki güç de sınırlıdır. Esed, uluslararası baskılarla 'bir iki ciddi adım atalım' derse rejim tarafından yok edilir.

Suriye dahil otoriter rejimlerin olduğu ülkelerde yönetim ailesine mensup pek çok kişi (veliaht, başkanın oğlu yahut kardeşi gibi) geçmişte öldürülmüştür. Esed'in abisi bir uçak kazasında ölmüştür! Şüphesiz bir otoriter devletin yöneticisi, bu tür ölümlerin ne anlama geldiğini çok iyi bilir.

Rejimin arkasındaki güç(ler)

Ancak üçüncü ve daha önemli olan, Şam rejiminin arkasındaki uluslararası yapıdır. Bugünkü otoriter Şam rejimi mesela yıkılan Mısır ve Tunus rejimlerine göre daha güçlü bir dış siyaset tarafından desteklenmektedir.

Şam rejimi neredeyse 40 yıl içinde sabırla inşa edilen usta bir bölgesel ve uluslararası siyasete sırtını dayamıştır. Burada ilk aktör Rusya'dır. Rusya ve Suriye arasındaki ilişkiler tıpkı Soğuk Savaş dönemindeki gibi devam ediyor. 2005 yılında Rusya, Şam'ın kendisine olan borcunun yüzde 70 kadarını silmiştir. Tartus şehri, Rusya için bir askerî üs hükmündedir. Ayrıca Suriye savunma sistemi eski SSCB teknolojisine dayanmaktadır.

Soğuk Savaş döneminde SSCB-Suriye ekseni daima aktif bir stratejik yakınlık olarak kalmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde Suriye, sürekli olarak hem yeni silah almak hem de eski sistemlerini yenilemek için Rusya'ya ihtiyaç duymaktadır. Arap Baharı başlamadan Şam'ın Moskova ile yaklaşık 2 milyar dolarlık bir savunma ilişkisine gireceğine dair güçlü işaretler ortaya çıkmıştı.

Yakın ilişkiler diğer konular için de geçerlidir. 2005 yılının Aralık ayında Şam, Rusya hükümetine ülkesinde petrol ve petrokimyasal alanında hacmi 3 milyar dolara kadar ulaşan bir yatırım yapmak imkânı vermiştir. Siyasi olarak da bakarsak her iki devlet Irak, Afganistan gibi konularda aynı pozisyonda olmuştur. Kısaca özetlemek gerekirse Soğuk Savaş döneminde Şam ve Moskova arasında kurulan ilişki halen devam etmektedir. Soğuk Savaş mantığı burada sona ermemiştir!

Rejimin arkasındak 2. güç

Şam'ın arkasında olan diğer bir güç ise İran'dır. Diğer Arap ülkelerine rağmen Suriye, Irak ile savaşında Tahran'ı desteklemişti. Bugün Şam-Tahran hattı, Suriye'deki Baas rejiminin güç aldığı çok önemli diğer bir dinamiktir. İran, bu hat üzerinden Türkiye ve ABD gibi Batılı yahut Sünni aktörlerin bölgesel siyasetini dengelemekte ve durdurmaktadır.

Tahran'da en küçük meselede dinî hassasiyetini destansı ortaya koyan mollalar, mübarek Ramazan günlerinde cuma namazından çıkan Müslümanları öldüren rejimi takdis etmektedir! Bu nokta bize şunu hatırlatıyor: Ortadoğu siyasetinin temelinde yatan dinamiklerden birisi de Sünni ve Şii alan arasındaki tarihsel ilişkidir. Tahran, Bahreyn'i, Şam'ı Türkiye'ye bırakmak istememektedir. Bu tabloya hemen Hizbullah'ı ve Lübnan'ı eklemek gerekiyor.

Hizbullah için Şam-Moskova hattı hayati derecede önemlidir. Zaman zaman silahlı çatışmaya girmek zorunda olan Hizbullah, Şam-Moskova hattından ettiği istifadeyi (silah, teknolojik satın alma vb.) bir kenara bırakamaz. Geçen mayıs ayında Hizbullah'ın lideri Nasrallah, Suriye halkına "Esed rejimine sahip çıkınız" diye seslenmişti.

Nasrallah'a göre Esed rejimi Amerikan ve İsrail planlarını durdurmaktaydı ve bu rejim yıkılırsa Amerika ve İsrail güçlenmiş olacaktı. Ortadoğu'da Nasrallah-Esed-Ahmedinejad üçlüsü ile temsil edilen anti-Sünni ittifak son derece dikkatle izlenmelidir. Nitekim bu üç aktör zaman zaman bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmaktadır. Mesela 2005 yılında Şam'da bir araya gelen üçlü "düşmanların kalbine korku saldık" diyerek övünmüştü! 

Türkiye ne yapabilir?

Şam rejimine İran ve Hizbullah kadar sahip çıkmasa da yıkılması konusunda gönüllü olmayan bir diğer devlet İsrail'dir. Tel Aviv, Suriye'de ne yapacağı konusunda tam olarak felç olmuş durumdadır. İsrail'in temel korkusu şudur: Esed rejimi giderse yerine gelecek çoğulcu yapı bana karşı bir pozisyon alır! Bu, büyük ölçüde doğru bir hesaplamadır.

Eğer Mısır, Tunus ve Suriye gibi ülkeler demokratikleşirse İsrail'e yönelik daha eleştirel hükümetler ortaya çıkacaktır. Suriye'nin arkasındaki uluslararası mantığı anlamak için hesaplamaya Çin gibi ülkeler de katılabilir. Ancak burada altı çizilmek istenen nokta şudur: Suriye'nin arkasında geniş bir uluslararası koalisyon vardır. O nedenle Suriye krizi, bugüne kadar birer iç meseleden ibaret olan Arap ayaklanmalarını bölgesel savaşa götürebilir.

NATO başta olmak üzere uluslararası camianın Suriye konusunda diğer ülkelere göre kararsızlığının arkasında Şam'ın sırtını dayadığı bu yapı bulunmaktadır. Bugün Moskova'dan başlayarak içine Ermenistan'ı hatta bir parça Azerbaycan'ı- alarak Şam-Tahran ve Lübnan istikametine uzanan Soğuk Savaş artığı güçlü Batı karşıtı bir fay bulunmaktadır. Bu fay hattını oluşturan ülkelerin bazı özelliklerini hatırlatmak gerekir: Sosyalizm, baskıcılık, anti-Sünni siyaset... Soğuk Savaş 1989 yılında bitmesine rağmen bu fay hattı henüz kırılmamıştır!

Ne yapılması lazım?

Peki yapılması lazım gelen nedir? İlk olarak Türkiye, bölgesel dış politikasını revize etmelidir. Yukarıda özetlenen Batı karşıtı, otoriter fay hattı devam ettiği sürece Türkiye ve bölgesel ülkeler arasında ancak sınırlı bir yakınlaşma söz konusu olacaktır. Nitekim Türkiye, bugüne kadar yerinde bir siyasetle ekonomik ve toplumsal yakınlaşma talep etmiş ve siyasi konulardan uzak durmuştur. Ancak bunun bir sınırı vardı!

Türkiye, bir gün elbet bu baskıcı rejimlerin yaptığı insanlık dışı uygulamalarla yüzleşecekti. Bugün olup biten, Türkiye ve Suriye gibi ülkeler arasındaki gri alanın tükenmiş olduğu ve bir 'yüzleşmenin' yaşandığıdır.

İkinci olarak cin şişeden çıkmış ve herkes perdesiz birbirini görmüştür. Suriye baskıcı bir rejimdir ve değişmek istemeyecektir. "Beni bu halimle kabul edin" diyen bir Suriye ile de Türkiye dost kalamaz. O nedenle Türkiye'nin çıkarları Şam gibi rejimlerin değişmesi yönündedir.

Türkiye, hızla başta NATO nezdinde Şam rejiminin en kısa sürede tasfiyesi yönünde siyasi irade oluşturmalıdır. Değişmeyeceği tescil edilen Şam rejiminin sürdüğü her gün Türkiye'nin bölgesel çıkarları açısından risktir. Türkiye, Şam rejiminin katliamlarına seyirci kalmayacaksa ambargo, kısmî müdahale dahil her türlü aktif uluslararası siyaseti gündeme taşımalıdır.

* Zaman

Haber Ara