Dolar

32,3540

Euro

35,1044

Altın

2.324,75

Bist

9.079,97

Tunus'ta baskı ve zulüm

Bu yazıda Tunus'un caddelerinde, sokaklarında ve mahallerinde insanların maruz kaldıkları uygulamalar ve bu uygulamaların günlük hayata nasıl aksettiği üzerinde duracağız.

14 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-15 12:19:43

Tunus'ta baskı ve zulüm


Hazırlayan:
Muhammed Adil / Türkçesi: M. Ahmet Varol

Bugünlerde Tunus'u ziyaret eden bir kişi bu ülkede olağanüstü bir halin yaşandığını zanneder. Başkentin ve diğer büyük şehirlerin gerek merkezi yerlerinde gerekse kenar mahallelerinde sık sık polis araçlarıyla, panzerlerle ve teftiş noktaları ile karşılaşmak mümkün. Polisler ve özel tim elemanları ise yanlarında bir tabanca bulundurmakla yetinmeyerek otomatik silahlar da taşıyorlar. Adeta her an bir saldırı veya baskın eylemi gerçekleştirilmesi ihtimaline karşı hazırlıklı gibiler.

Yeşilliği ve tabii güzellikleri ile tanınan Tunus, General Zeynelabidin bin Ali'nin ülkedeki İslâmcılara ve bizzat İslâmi varlığa karşı savaş açmasıyla birlikte ülke halkı açısından kapkara bir renge büründü. Tunus'taki İslami hareketin ileri gelenlerinden olan ancak isminin verilmesini istemeyen bir zat kendisiyle yaptığımız iki saatlik bir yolculuk esnasında bana şunları söylemişti: "Bazıları Tunus'ta, General Bin Ali'nin başını çektiği savaşın ülkedeki İslami Harekete yani en-Nehda hareketine karşı sürdürülen bir savaş olduğunu zanneder. Oysa işin gerçeğinde bu savaş bizzat Tunus'taki İslami varlığı hedef almaktadır. Güven içindeki evlere habersiz baskınlar düzenlenerek izinsiz aramalar yapılmasının, İslami tesettürün açıkça yasak edilmesinin, dinlerini yaşayan kadınların tutuklanmalarının, bunlara ırzlarına tecavüz edileceği tehdidinde bulunulmasının, tutukevlerinde esir muamelesine tabi tutulmalarının, üstlerinin zorla açılarak bu halde video kameralarıyla çekimlerinin yapılmasının, camilerde İslami dersler verilmesine engel olunmasının, okullardaki ve üniversitelerdeki mescitlerin kapatılmasının, İslami hareketin ileri gelenlerinden bazılarına zina iftirasında bulunulmasının başka ne amacı olabilir! Bu sayılanlar kanlı bir tiyatronun birbirini izleyen sahneleri."

Bu yazımızda biz Tunus'taki en-Nehda hareketi mensuplarının maruz kaldıkları uygulamalardan, bu hareketin ileri gelenlerinin askeri mahkemelerin önüne çıkarılmasından ve içlerinden yirmi kişinin ömür boyu hapis cezasına çarptırılmaları ile sonuçlanan yargılamalardan söz etmeyeceğiz. Bunun yerine Tunus'un caddelerinde, sokaklarında ve mahallerinde insanların maruz kaldıkları uygulamalar ve bu uygulamaların günlük hayata nasıl aksettiği üzerinde duracağız. Böylece bu ülkedeki İslami anlayış sahiplerinin nasıl bir durumla karşı karşıya olduklarını göreceksiniz.

*Başkent Tunus'un orta halli insanlarının oturduğu mahallelerinden olan İbnu Haldun mahallesinde bir ailenin ziyaretindeyiz. Aile mensuplarının yarısı tutuklanmıştı. Biraz sohbet ilerleyince kocası ve oğlu hapiste olan nine dertlerini dökmeye başladı: "Bu tutuklama olayı yaklaşık bir sene önce gerçekleşti. Polis teşkilatının yardımcı elemanları gece saat 2'den sonra evimize bir baskın düzenlediler. Yanlarında polis köpekleri de vardı. Bizi geceliklerimize kaldırıp tabancaları yüzlerimize çevirdiler. Evimizi aradılar. Bu arada oğlumun çalışma odasını da iyice karıştırdılar. Oğlumun çalışma odasından aldıkları bir Kur'an-ı Kerim'i, bazı dini kitapları, risaleleri ve oğlumun arkadaşlarının fotoğrafları bulunan bir fotoğraf albümünü yanlarına aldılar. İçlerinden birisi oğlumun sakalından tutarak hırpaladı ve hepimizin gözü önünde çok çirkin sözlerle kendisine hakaretler etti. Sonra oğlumu çekip yanlarına aldılar. Ben götürmemeleri için yalvarmaya başladım. İçlerinden birisi beni geriye doğru iterek duvara çarptı. Sonra aldılar, götürdüler ve nerede tutuklu olduğunu ancak iki ay sonra öğrenebildim..."

Yaşlı nine sözlerine devam ediyor: "Bu olaydan sonra da evimizi birkaç kez ziyaret ettiler. En son gelişlerinde oğlumun hanımını alıp götürdüler. Bu olay bize öncekinden çok daha ağır geldi. Bu ikinci olayın gerçekleştiği günün sabahında o gece çok sayıda başörtülü kadının tutuklandığını öğrendik. Bu kadınların çoğu da kocalarının nerelerde olduklarının polise bildirilmesi için rehin olarak tutuklanmışlardı. Bazıları ise kocalarının polise istediği açıklamalarda bulunmaları için tutuklanmışlardı. Bu kadınların tutukevlerinde üstleri değiştirilmiş ve kocalarının gözlerinin önünde ırzlarına tecavüz edileceği tehdidinde bulunulmuş".

Yaşlı nineyi birlikte ziyaret ettiğimiz arkadaşlarımdan birisi bana şunları söyledi: "Tutuklanan bu başörtülü kadınlardan bazılarının zorla elbiseleri çıkarılarak bu halde video kameraları ile çekimleri yapılmış ve bu video kasetleri zorla kadınların kocalarına seyrettirilmişti.

Öte yandan İslami hareketin ileri gelenlerine bazı iftiralarda bulunulması için çeşitli oyunlar düzenlenmişti. Örnek olarak mühendis Ali el-Arid'in başına geleni anlatalım. Bu kişi tutuklu olarak bulundurulduğu yerde bayıltılmış sonra özel olarak kiralanan bir fahişe getirilip yanına yatırılmış ve o halde kamerayla çekimi yapılmıştı. Ali el-Arid baygın olduğu için olanlardan habersizdi ama hükümet bu filmi ona zina iftirasında bulunmak için kullandı".

Tunus hükümeti bu sıralar başörtülü olarak çalışan kadınları sırf başlarını örtmelerinden ötürü işten çıkarıyor. 108 nolu kanun gereğince başörtülü kadınların okullara, enstitülere, üniversitelere ve resmi kuruluşlara girmelerini engelliyor. O kadar ki, başörtülü bir kadına başörtüsünü çıkarmadan pasaport bile verilmiyor.

İslami anlayışa sahip olmalarından dolayı tutuklanan erkeklerin hanımları sürekli gözetim altındalar. Onlara yardım yapılması ve bazen ziyaret edilmeleri bile engelleniyor. Bugün tutukluların ailelerine yardımda bulunmaktan herkes korkuyor. Çünkü böyle bir şey en-Nehda hareketi ile işbirliği ve teröre yardım ve yataklık etme olarak kabul ediliyor.

Tunus yönetimi her tarafa istihbarat elemanı yaymak suretiyle vatandaşların kalplerine korku salmakla insanların kazanç yollarını da daraltıyor. Durum öyle bir noktaya geldi ki artık komşu komşuya güvenemiyor.

Baskı uygulamalarından sadece İslami anlayış mensupları değil bütün halk nasibini alıyor. Tunus halkı tatlı bir vaadin acısını yaşıyor. General bin Ali, diktatör Burgiba'yı devirip iktidarı ele aldığı ilk gün "artık bugünden sonra zulüm yok" demişti. Ama bugün Tunus halkı daha gelişmiş metotlarla uygulanan bir zulümle karşı karşıya!

*Yazımızın ikinci konuğu başkent Tunus'ta İslami bir kitabevinin sahibi. Adının açıklanmasını istemeyen bu kişinin kitabevi hükümet tarafından kapatılmış ve kapısına da "vergisini ödemediğinden kapatıldı" diye levha asılmış. Şimdi bu kitapçıyı dinleyelim: "Yönetim Tunus'ta çok sayıda kitabevini İslami kitapları ve gazeteleri satmasından dolayı kapattı. Hatta çok az sayıda İslami kitap basmalarına rağmen bazı yayınevlerini de aynı ithamla kapattı. Düzenin amacı İslami yönden bilgilenmenin bütün kapılarını kapatarak halkı dini konusunda daha da cahil duruma getirmek. Buna karşılık laik ve muzır neşriyata bütün kapıları açıyor. Bu tür yayın organları istediği gibi yayın yapabiliyorlar. İslam düşmanı ateistler hükümetin kendilerine sağladığı özgürlükten sonuna kadar yararlanıyorlar. Şu an Tunus'ta resmi olsun özel olsun bir tek İslami gazete yok. Bilakis resmi yayın organlarının tümü İslam'a ve İslamcılara karşı yürütülen propaganda savaşında görev almış bulunuyorlar. Bu gazeteler İslamcıları kötülemek için bol bol yalan haber yayınlıyorlar. Bundan da öte bizzat İslâm'ın temel ilkelerine karşı bir savaş yürütülüyor".

Dertli kitapçı Tunus'taki siyasi partiler ve insan hakları örgütleri hakkında da şunları söylüyor:

"Tunus'taki siyasi partilerin tümü karton partilerdir. Muhalefetteki partilerin bazılarını bizzat rejim kurdurdu. Korkaklıkları onları muhalefet yapmaktan alıkoyuyor. Hatta yayınları ile İslami harekete karşı başlatılmış olan savaşa katılıyorlar. Tunus'taki gerçek muhalefet İslami harekettir. Bu yüzden General Bin Ali bu hareketin kökünü kurutmaya çalışıyor.

İnsan hakları örgütlerinin ise kendilerini savunacak birilerine ihtiyaçları var. Bu halleri ile kimin hakkını savunacaklar!"

*Şimdi yazımızın üçüncü konuğunu konuşturalım. Yaklaşık altı ay hapiste kalmış bu konuğumuzla bir elbise tüccarının dükkanında tanıştık. Kendisini dinliyoruz:

"Ben Nehda hareketinden değilim. Herhangi bir başka İslami cemaatle de bağlantım yok. Ancak ben İslâmcıları severim ve gönlüm onlarladır. Tutuklanışımın hikâyesi ise şöyle: Her zamanki gibi sabah namazını camide kılmak üzere erken vakitte evimden çıkıyordum. "Uyanık Birlikler" adı verilen birliklere mensup bir kişi beni durdurdu. Bu birlikler iktidardaki Demokratik Anayasal Birlik Partisi'ne bağlı kuvvetlerdir. O sabah beni durduran "uyanık" üzerimi arayıp bıraktı. Aynı günün akşamı polis yardımcıları evime bir baskın düzenleyip arama yaptılar. Sonra da beni alıp götürdüler. Gittiğim yerde ağır işkencelere maruz kaldım. Sakalımı traş ettiler. İşkence yaparken bana hiç duymadığım, tanımadığım birtakım isimler soruyorlardı. Birkaç ay sonra evimde iktidar partisine ait bir kartpostal olduğu aklıma geldi. Hanımım o kartı bana getirdi. Sorgulama odasına götürüldüğümde bu kartı adamlara gösterdim ve 'ben Nehda hareketinden değil iktidar partisindenim' dedim. Bu kartı görmelerinin üzerine benimle konuşma stilleri değişti ve aradan bir hafta geçmeden serbest bıraktılar".

*Yazımızın dördüncü konuğu kendisiyle Hammamu'l-enf şehrinde tanıştığımız ve kardeşi hapishanede ölmüş olan Nurettin bey. Şimdi de onu konuşturalım:

"Kardeşim on ay önce ortalıktan kayboldu. Aradan epey zaman geçtikten sonra onun işinden dönerken tutuklandığını öğrendik. Kardeşimin müzmin bir hastalığı olduğundan dolayı düzenli bir şekilde ilaç alması gerekiyordu. Rejim bizim onu ziyaret etmemizi engelliyordu ve zaten de nerede tutuklu olduğunu kesin olarak bilmiyorduk. Tutuklanmasından epey sonra onunla birlikte aynı yerde tutuklu bulunmuş bazı kişilerden kardeşime bedensel ve psikolojik işkence yapıldığını öğrendik. Hastalığından dolayı kardeşime acımamışlardı. Öldüğünde polis kardeşimin normal bir şekilde öldüğü yolunda bir rapor çıkarttırıp bize gönderdi ve cesedini almamız üzere müracaatta bulunmamızı istedi. Tabutu almak için sadece bana ve babama müsaade ettiler ve tabutun içini açmadan yanımıza verdikleri polislerle birlikte götürüp gömmemizi şart koştular. Allah ona ve bütün şehitlere rahmet eylesin. Size şunu söyleyeyim ki bu ülkede çok sayıda tutuklu böyle işkencelerle şehid edilmiştir".

*Yazımızın beşinci konuğu da bir lise öğretmeni olan Fatma hanım. Bu bayanın kocası bir Avrupa ülkesinde siyasi tutuklu olarak yaşıyor ancak hükümet kadının kocasının yanına gitmek üzere ülke dışına çıkmasına müsaade etmiyor. Şöyle diyor Fatma hanım: "Rejim benim kocamın yanına gitmemi engellemek için pasaportumu elimden aldı. Başörtülü olduğumdan dolayı öğretmen olarak işime devam etmemi de engelliyor. Akrabalarımın ve komşularımın bana yardım etmelerine de engel oluyor. Daha da ötesi her hareketimi gözetliyorlar...Tunus yönetimi bugün eskisinden daha güçlü durumdadır. İktidar partisi bazı gönüllü gençleri saflarına alarak emniyet görevlisi olarak görevlendirdi. Bunun yanı sıra iktidar partisi İslam'a ve İslamcılara düşmanlığından dolayı komünist gruplarla işbirliği içine girdi. Azımsanamayacak sayıda komüniste hükümette bakanlık görevi verildi. İslami hareketin Tunus'taki bu durumu iyi değerlendirip kendi varlığını savunma hareketine geçmesi gerekmektedir. Aksi halde gelecek daha zor olacaktır".

VİDEO HABER

İsrail'in Gazze'de bir vahşeti daha görüntülendi!

Haber Ara