Dolar

32,3745

Euro

34,9906

Altın

2.326,10

Bist

9.100,75

'Müslümanlar yenilenerek hayatı kuşatmalı'

Mutedil selefi ekolün öncülerinden Avde Müslümanların hayatı kuşatması gerektiğini düşünüyor. Gençler ve kadınların sorunları ihmal edilmemeli.

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-07-27 20:53:00

'Müslümanlar yenilenerek hayatı kuşatmalı'
Bülent Şahin Erdeğer/ TIMETURK

Selman Avdeh ile Selefilik, Islah ve Yenilenme üzerine

Selman Avdeh, Suudi Arabistan’da "yeni nesil din adamları" olarak anılan ve çoğu üniversitelerde doktora yapmış alimlerden oluşan mutedil selefi ekolün önde gelen isimlerinden. Geleneksel selefi akımla beraber olan bu kanat II. Körfez Savaşı ile beraber geleneksel kanattan ayrılmış ve "Yasal Hakları Savunma Komitesi" ismi altında faaliyet göstermeye başlamışlardı. Bu akımda yer alan alimlerin bir çoğu Fahd'ın kurduğu "Ulema Heyetini"nin de üyeleri idiler. Bu kanada liderlik eden alimlerin başında Selman el-Avdeh ile birlikte Sefer el-Havali, Dr. Muhammed Mes'ari, Nasr el-Amr gibi alimler geliyor. Avdeh’in başını çektiği ılımlı selefi ekol, önde gelen Suudlu bir çok alimi etkilemeyi başarabiliyor. Avdeh’in reform çabalarının da etkisiyle Merhum Şeyh b. Baz'ın öncülüğündeki gelenekçi avukatlar, vaizler 1991 yılında yönetime daha fazla katılma ve reformlar yapılması ile ilgili "Nasihat Risalesi"ni kaleme almışlardı.

Avdeh’in öncülüğündeki yenilikçi selefi akım aktif şekilde medya organlarından istifade ediyorlar. Özellikle mescitler, TV kanalları ve basın yayın aracılığıyla modern bozulmalara ve muhafazakar taassuba karşı yenilikçi ve ıslahatçı bir anlayışı yaymaya çalışıyorlar.

Yeni nesil din adamlarının Mayıs 1993'te kurup ve şu anda Londra'da faaliyetlerini sürdüren "Yasal Hakları Savunma Komitesi"nin amacı tüm ülkeyi kapsayacak bir muhalefet grubunu oluşturmak; talepleri ise: "İslam Şeriatı'nın gerçek şekilde uygulanması; genel hürriyetlerdeki kısıtlamaların kaldırılması; çok acele olarak ekonomik ıslahatların yapılması ve ülkenin borç bataklığından kurtarılması; toplum ve devlette dini kurumun gerçek yerinin olması ve bu kurumun gayri İslami uygulamalara engel olabilecek bir fonksiyona sahip olması gibi reformcu istekleri bulunuyor.

Günümüzde Dünya Müslüman Alimler Birliği görevlisi olan Avdeh Arapça, İngilizce, Fransızca ve Çince yayın yapan www.islamtoday.net ve www.nusrah.com isimli internet portalının başkanlığını yürüyor. Nusrah, Papa’nın peygamberimiz hakkındaki iddialarına cevap olarak Hz. Peygamber’in (sav) kişiliğini ve misyonunu değişik dünya dillerinde anlatmayı hedefleyen bir kurum niteliğinde.Ayrıca “Delil-1 ve 2” adında Arapça ve Farsça yayın yapan Televizyon kanallarının da genel müdürlüğünü yapıyor.

Aile, gençlik ve esnaf’ın ıslah’ı ve gelişimi üzerine pek çok eseri bulunan Avdeh aynı zamanda Aileti (Ailem) dergisinin de genel editörlüğünü yapmakta.

Selman el-Avdeh'in bazı eserleri, “Tevhid” (Tevhid Yay.) “Ramazan Kılavuzu” (Buruc Yay.), “Kelime-i Şehadetin Şartları ve Bozan Sebepler” (Polen Yay.) ve “Müslüman Gençliğin Hayat Rehberi” (Buruç Yay.) isimleriyle Türkçeye kazandırıldı.

İHTİLAFLAR ÇATIŞMA SEBEBİ DEĞİL ZENGİNLİK OLARAK GÖRÜLMELİ

Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin toplantısı için Türkiye’ye gelen Avdeh Timeturk’ü de ziyaret etti. Farklı yayınevi ve kültür çevrelerinin önde gelen isimlerinin katıldığı toplantıda Selman el-Avdeh İslam düşüncesinin sosyal hayata yönelik çözüm önerilerini kendi bakış açısından paylaştı.

Selman Avdeh, Timeturk okuyucularına çeşitli konularda mesajlar verdi. Oturuma, Timeturk Genel Yayın Yönetmeni Turan Kışlakçı, İHH Eğitim Sorumlusu Ömer Faruk Korkmaz, Mana Yayınları Genel Yönetmeni Latif Kınataş, Buruc Yayınları editörü Kazım Sağlam, Haksöz Dergisi Yazı İşleri Müdürü Kenan Alpay, Araştırmacı Yazar Ahmet Varol, Özgün İrade Dergisi Genel Yayın yönetmeni Abdülaziz Tantik, Araştırmacı Yazar Sebahattin Arslan ve Rıhle Dergisi Yazarı Ömer Faruk Tokat katıldı.



İslam dünyasındaki farklı cemaat ve yapıların koordineli bir şekilde iletişim halinde olmalarına çalıştıklarını belirten Avdeh, Müslümanlar arasındaki farklı görüş ve eğilimlerin çatışma değil zenginlik olarak görülebileceğini ifade ederek şunları söyledi:


“Müslümanlar’ın aralarındaki ihtilaflar nefislerden değil de delillerden kaynaklanıyorsa bu bir zenginliktir. Bu sebeple ihtilaflarımız fikirsel taassuplara dönüşmemeli.”


“Peygamberler’in hayatlarını incelediğimizde onlarda dahi söylem ve pratiklerinde farklılıklara rastlayabiliriz. Çünkü onlar zamanın öncelikli fıkhına göre davranıyorlardı.”

Avdeh, Müslümanların yaşadıkları toplumları iyi analiz edip tedrici/aşamalı bir davet yöntemi geliştirmeleri gerektiğini vurguladı. Bu tedricilikte özellikle İslami şahsiyetin oturması gerekli, şahsiyetleri oturmamış insanların İslamcılıkları fayda yerine zarar veriyor.” Dedi. “Bu sebeple İslami Ahlak ve terbiye siyasal ve sosyal bilinçle eş zamanlı biçimde gençlerimize verilmeli.” Diyerek konunun öneminin altını çizdi.

ARAPLAR TÜRKİYE TECRÜBESİ’Nİ ÖNEMSİYOR

Avdeh, özellikle Arap dünyasının Türkiye tecrübesinden dersler çıkartmaya çalıştıklarını anlattı. Avdeh, Gerek hükümet nezdinde gerekse de toplumsal kültür olarak Türkiye’nin son dönemdeki açılımları Arap-Türk ilişkilerinin olması gereken düzeye çıkartmada etkili oluyor. Dedi. Türkiye’de bilinçli olarak oluşturulan arap karşıtlığının azaldığını buna karşılık Türkiyeyi Araplara karşı işgalci olarak görmediklerini karşılıklı önyargıların son dönemde en aza indirildiğini hatırlattı. Bu olumluluklarla birlikte Türkiyede yapılan dizilerin sadece Türkiye halkının değil Arap toplumlarının da ahlakını dejenere ettiğini belirten Avdeh, Arapların neden bu dizilere bu denli teveccüh ettiğinin sorulması gerektiğini vurguladı.

Avdeh’e göre, “Arap kültürü ve özellikle Arap dindarlığı duygusal yönden yoksun sert kalıplardan oluşuyor. Bu sebeple gençler ve kadınlar duygusal eksikliklerini bu tarz dizilerle doldurmaya çalışıyorlar. Bu eksikliği doldurması gerekenler İslami görüş sahipleri olmalı.” Avdeh yaptıkları yayınlarla gerek yazılı ve görüntülü gerekse de internet medyası aracılığıyla İslami söylemle genç ve kadınları kuşattıklarını da sözlerine ekledi.

100 yıl önce gazete ve dergilere bakıldığında Osmanlı Devletinin İslam birliğinin üst yapısı olduğunu görüyoruz. Siz bugün Arap alimleri olarak bugün siz ne kadar Osmanlı arşivlerine önem veriyorsunuz?

S.A- Suud devletinin kurulduğu yıllarda tarihi dokuya yönelik bazı haddi aşmalar olmuş olabilir ancak bu da sınırlı aşırılıklardır. İnsanlar tepkisel davrandıklarında bu tarz hatalara düşmüş olabilirler. Ancak insanları şirke düşürmeyen tarihi eserlerin çok rahat biçimde ziyaret edileceğini söyleyen alimlerimiz var. Suudi Arabistan’daki tarihi eserlerin korunması ve ziyaret edilmesinde bir sakınca yoktur bugün de böyle yapılmaktadır…

Bizim bölgemizde üç duvar var. Bu üç aşılmaz duvar yüzünden gençlerimiz katı ve donuk bir anlayışa kayıyorlar.

Bu üç duvarı şöyle tanımlayabiliriz: Siyasal, Sosyal ve Fıkhi…

Siyasal özgürlüklerin olmadığı ortamlarda gençler kendilerini ifade edecek zemin bulamıyorlar. İkinci duvar ise sosyal duvarlar, ailelerin gençler üzerinde ciddi baskıları var. Yeni açılımlara karşı ebebeynler çok daha tedirgin. Bu tedirginlik baskıların artmasına sebep oluyor, aileleriyle bu çatışmayı yaşayan gençler de marjinalleşme sürecine giriyorlar, En katısı ise Fıkhi duvar. Çünkü Suudi Arabistan toplumuna dayatılan tek bir fıkhi anlayış var. Farklı dini yorumların bölgeye gelmesi muhafazakar ulemayı tedirgin ediyor. Bu tedirginlik farklılıkların dışlanmasına sebep oluyor bu da tepkisel olarak gençlerin bu farklı yorumlara daha sıkı sıkıya bağlanmasını sağlıyor. Aslında bu duvarların yol açtığı iki tür tepkisellikten söz edebiliriz. Gençlerimiz ya bu baskılar karşısında tamamen liberalleşip laik/seküler, İslamdan uzak bir yaşam tarzına savruluyorlar ya da radikalleşip ölçüsüz bir şiddete sarılıyorlar. Pazaryerlerini havaya uçuran terörist eylemler yapan gençlere dönüşüyorlar.

İNSANİ OLAN HERŞEY İSLAMİDİR

-Sekülarizm ve liberalizm İslam dünyasında baskıcı yönetimlerden bunalan toplumlara demokrasi ve insan hakları kavramlarıyla süslenerek kurtuluş çaresi olarak sunuluyor. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Biliyorsunuz Allah Resulü, İslam öncesi dönemde Erdemliler İttifakına mensuptu ve peygamber olduktan sonra da şimdi olsa yine o ittifaka üye olurdum demişti. Buradaki inceliğe dikkat edilirse Peygamberimiz davetini böyle bir şey üzerine bina etmedi. Yani İnsan hakları savunucusu olarak ortaya çıkmadı ama böyle erdemli organizasyonlara katıldı. Buradan şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz: “Bizim dışımızdaki insanların olumlu çalışmalarına karşı çıkmak zorunda değiliz.” Yine bizler biliyoruz ki Resulullah (sav) ve Raşid Halifeler İslam’ın temel ilkeleriyle çatışmadığı sürece cahiliye Arap kültüründen, Bizans ve Sasani kültüründen, devlet kurumlarından istifade etmiştir. Bu sebeple bugün dünyada gündemleşen Kadın ve çocuk hakları genel olarak İnsan hakları, hayvan hakları, ekoloji vb. konular Müslümanlar için ganimet değerinde değerlendirilmesi gereken alanlardır. Elbette tüm bu alanları değerlendirirken İslami kimliğimizle çatışan noktaları da iyi tespit etmemiz lazım. Örneğin kadın hakları bizim en çok üzerinde durmamız gereken konulardan bir tanesi. Ancak küreselleşmeyle birlikte toplumlarımıza kadının özgürleşmesi diye dayatılan aile’nin yok edilmesi, evlilikdışı ilişkilerin özendirilmesi gibi unsurları kabul etmemiz mümkün değildir. Sonuç olarak başka toplumlardaki sistemlerin ve kavramların aynen kendi toplumlarımıza taklitçi biçimde ithal edilmesini kabul edemeyiz. Ancak yapılması gereken şey dünya üzerindeki farklı kültür ve medeniyetlerin tecrübelerinden dersler çıkarmak ve yararlanmaktır.

Bu faydalanma ise kolay bir seçicilik değildir. Bunun için çok iyi fıkheden mümeyyiz beyinlere ihtiyacımız var. Çünkü her araç o aracı yapanların kültürünü de içinde barındırıyor. Güncel fıkhın görevi işte bu yeni durumlar/araçlar karşısında içtihad etmektir.
Bugün fıkıhtan ya da İslam şeriatının uygulanmasından anlaşılan şey sadece kimi ayrıntılar ve ibadetlerdeki konulardır. Oysa öyle konular var ki aslında insanlar bunların İslam’ın esaslarından olduğunu hatta fıkhın bu esaslar üzerine temellendirildiğini de bilmiyorlar ve önemsemiyorlar.

Bunlarından en önemlisi şüphesiz ki “Adalet” konusudur. Adalet Şeriat’ın maksadlarının en başında yer alır… Örneğin İnsanların iyiliğine işler yapmak Şeriat’ın maksadlarındandır. Hatta Üstad İbn-i Kayyım el-Cevziyye diyor ki: “Her nerde insanların maslahatına uygun bir şey varsa şeriat odur.” Bu konuları gündemleştirmek için İslam davetçilerinin üzerine çok büyük görevler düşmektedir.

KÜLTÜR EMPERYALİZMİNE KARŞI SELEFİLİK YENİDEN YORUMLANABİLİR



Moğollar ve Haçlılar İslam dünyasını işgal ettiklerinde Müslümanların kültürlerini tahrip etmişlerdi. Bugün bunu ABD tekrarlıyor. Bu kültürel tahribat ve işgal bizi aydınızmızla, öğrencimizle ve alimlerimizle daha çok teşvik etmeli ve harekete geçirmeli.

Örneğin Suudi Arabistan toplumuna ilk baktığınızda her şey yolundaymış gibi gözükür. Ama zamanla bu zahiri sukunetin altında çok çelişkili bir çok sorunun kaynadığını görürsünüz. Bu durum sadece kültürel işgalle de alakalı değil. Bizzat halkın ıslah edilmemesi ve dini anlayışın donukluğundan da kaynaklanıyor. Mesela bizim eğitim sistemimiz ezbere dayanır. Bu ezber yüzünden gençliğin önemli bir çoğunluğu dünyevileşmektedir ancak dünyevileşen gençlerin içinde yeniden dindarlaşanları diğer aşırı uça savrulmakta ve terör eylemlerine katılmaktadır. Oysa Selefilik ne muhafazakar ulemanın resmi anlayışı ne de onlara tepki olarak doğan ve teröre karışan gençlerin tepkisel anlayışı demek değildir. Selefi davet kendi öz değerlerine uygun biçimde yeniden yorumlanabilir. Buradaki problem Muhammed b. Abdulvehhab’ın yaşadığı dönemi ve kullandığı kavramları derinlemesine anlama sorunudur. Örneğin üstad hurafelerden uzaklaşılması gerektiğini söylediği kadar yeniden içtihad kapısının açılmasına davet etmişti. O, Müslümanları mezhep taassubundan uzaklaşmaya çağırmıştı. Ekol mensupları başlangıçta kimi yanlışlar yapsa da bu yanlışlarda ısrar etmemek lazım. Ekol’ün karşılaştığı iki sorun var.

Bunlardan ilki, fanatik kimi mensuplarının yaptığı eylemler ve tavırlar. Oysa bu kişiler İbn-i Teymiyye’nin, İbn-i Cevzi’nin ve Abdulvahhab’ın temel çağrılarına ters biçimde ayrıntılarla uğraşıyorlar.

İkinci sorun ise Abdulvehhab hareketinin tarih içinde değişik gruplarla siyasi çatışma içine girmiş olmasıdır. Bu çatışmaların etkisi ıslahatın önünde engel olmuştur. Bana göre bugün Kur’an ve Sünnetten hareketle yenilikçi bir selefi düşünce inşa edilebilir. Ancak Suudi Arabistan yönetimi ve toplumu bu yolla dönüşüm geçirebilir. Çünkü Selefi ekol Suudi devletinin resmi ideolojisidir ve devlet asla bu resmi çizgiden vazgeçmez. Tıpkı Türkiye devleti'nin Laiklikten vazgeçmeyeceği gibi.



Muhammed b. Abdulvahhab’ın yaptığı şey Şeyhulislam İbn-i Teymiyye’nin öğretilerini halk düzeyinde özetlemekti. Halk’la kurduğu olumlu ilişki dolayısıyla da devlet kurmayı başardı. Ancak uygulamalrda kimi problemler yaşandı. Çünkü Abdulvahhab’ın ordusundaki kişiler ne günahsızdılar ne de alim… Bizim şimdi çok ta razı olduğumuz davranışlar sergilemediler. Allah Resul’ünün döneminde bile ordunun yaptığı bazı seriyyelerde hoş olmayan eylemlerin yapılabildiğini biliyoruz.

Biliyorsunuz ki Üstad Abduh, son dönemde en özgürlükçü ve akla önem veren isimler arasında anılmaktadır. O materyalizmin saldırılarına karşı İslam’ı müdafaa ediyordu. İmam Muhammed Abduh’un bütün çalışmalarını okudum, daha önceleri kendisini eksik tanıdığımı fark ettim. Abduh'un fikri yapısını tetkik ettikten sonra gördüm ki Muhammed Abdulvahhab ile Muhammed Abduh çizgisi arasında çok ciddi kesişme noktaları var. Örneğin her ikisi de bid’at ve hurafelere savaş konusunda hemfikirler. Abduh, Müslümanların gerikalmasının en önemli sebebinin içerideki hastalıklar olduğunu bidatlerle ve mezhep taassubu olduğunu söylüyor. Sonuç olarak bu düşünce akımlarını iyi değerlendirebilirsek toplumlarımızın ıslahı ve yenilenmesinde olumlu rol oynayabilirler. Elbette tarihteki kişiliklere ve ekollere de takılı kalmamak lazım. Onlardan dersler almamız ama onları taklit etmememiz lazım. Çünkü her asrın kendi alimi, düşünürü vardır.

DİNLER ARASI DİYALOG

-Dinlerarası Diyaloğa nasıl bakıyorsunuz?

Dinlerarası diyalog esasen güzel bir çalışma. İslami davetin ulaştırılması içinde bir imkan olarak görüyoruz. Bu sebeple bazı diyalog toplantılarına da katılıyoruz. Ancak ABD ve Vatikan’ın öncülüğünde yapılan diyalog konusunda çekincelerimiz var. Çünkü bu tip diyalog çalışmalarında taraflar arasında büyük bir dengesizlik bulunmakta. Bu tip diyalogta bir taraf nefes alabilmek için bu yola başvuruyor diğer taraf ise kültürel emperyalizm için bu yola başvuruyor. Ancak bunun dışında da İslam dünyasında azınlık olan hristiyanlarla pek çok diyalog toplantısı yapılıyor.



Şİİ-SÜNNİ İLİŞKİLERİ

-Şii ve Sünniler arasındaki ihtilaflar nasıl çözümlenebilir?

Öncelikle Müslümanlar arasındaki sorunları ilmi bir zeminde konuşmalıyız ve bu konuları halk arasında bir çatışmaya dönüştürmemeliyiz. Şia ve Ehl-i Sünnet arasındaki ihtilaflar Ehl-i Sünnet mezhepleri arasındaki ihtilaflar gibi değildir. Bizzat Akaid’e ve siyasete dayanan derin ayrılık noktaları vardır. Ehl-i Sünnet’in fıkıh mezhepleri arasındaki ihtilafları birer zenginlik olarak görmeliyiz. Ancak inanç noktasında Şia ile olan ihtilaflarımızın boyutu aynı olmadığından bu konuları ilim ehli tartışmalı. Adil olmak gerekirse Şia içinde de ıslaha davet eden alimler bulunmakta. Tarih boyunca şii ve sünniler birlikte yaşama tecrübesine sahipler. Gerek Sünnilerin kendi aralarında gerek Şiilerle olan ihtilafları birlikte yaşamalarına engel değil. Çatışmadan yaşayabiliriz.



ŞİİLEŞTİRME PROJESİ ABARTILIYOR

-Şiileştirme çalışmalarından bahsediliyor bu anlatıldığı kadar ciddi bir çalışma mı?

Ben, Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin bu konuyla ilgili kurduğu araştırma komisyonunun başındaydım. Yaptığımız araştırmada gördük ki Şiileştirme çalışmaları İran devleti’nin finans desteğinde yapılmakta, ancak bu mezhep taassubunu körükleyenlerin iddia ettiği oranda büyük ve ciddi boyutlarda değil. Sonradan öğrendik ki Şiiler arasında da Sünnilerin Sünniliği Şiiler arasında ciddi biçimde yaydıklarına dair söylentiler çıkartılmış. Yani her iki tarafta da bu korkulardan geçinenler var.
VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara