Dolar

32,5093

Euro

34,9415

Altın

2.435,68

Bist

9.716,77

Afrika Sufiliği? Ruhanilikten Selefiliğe

Afrika'daki hareketler ruhani sufilikten felsefeciliğe, vahhabi selefilikten cihatçı radikalizme kadar farklılıklar gösteriyor.

17 Yıl Önce Güncellendi

2008-05-05 08:59:00

Afrika Sufiliği? Ruhanilikten Selefiliğe

AFRİKA SUFİLİĞİ? RUHANİLİKTEN CİHATÇI SELEFİLİĞE**

Dr. Hamdi Abdurrahman Hasan*

 

İslami söyleme tekkeler başka bir deyişle Sufî tarikatlar egemen olmuştur. Bu söylemin fikri kaynaklarının çeşitliliğine, reform ve tecdit çabalarına rağmen Afrika?nın birçok bölgesinde bu durum geçerliliğini koruyor.

 

Müritlere ruhani telkin ile Peygamberimizin doğumu (mevlid) ve Kadirilik, Ticanilik ve Muridilik gibi tarikat kurucusu şeyhin doğumunun kutlanması ve şeyhin emirlerine uymak bu Sufi söylemin en belirgin prensipleri arasında sayılmaktadır. Bu söylem hem içerden hem dışardan kendisine muhalif mücadeleci İslami hareket ve cemaatlerin ortaya çıkmasıyla çok büyük tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum tarikatların çerçevesini ve beslendiği fikri kaynakların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmıştır.

 

Bu çerçevede İslami Afrika?da cereyan eden yenilikçi söylemin tür ve modellerini tartışacağız.Bu tartışmayı Senegalli Amadu Bamba?nın ruhaniliğiden başlayıp Nijeryalı Ebu Bekir Gumi?nin Selefiliği ve Sudanlı Mahmud Muhammed Taha?nın aydınlanmacı felsefeci modeliyle bitireceğiz.

 

Afrika?daki İslami söylemin 6 modelinden bahsedebiliriz:

?Senegal?de geleneksel Sufî söylem

?Cihatçı Sufî söylem: Osman İbni Fudi modeli

?Selefi İslam söylemi: Ebu Bekir Gumi modeli

?Reformist Sufî söylem: Tekfir söylemi

?Aydınlanmacı Felsefeci söylemi: Cumhuriyetçi Fikir

?Devrimci İslami söylem: Nijerya İhvanı modeli

 

1- Senegal Geleneksel Sufî Söylemi

 

Senegal?de sömürge döneminden itibaren geleneksel Sufî söylem somut herhangi bir tehditle karşılaşmamıştır. Bunun birçok nedeni olabilir. Birincisi Senegal Müslümanlarının çoğu Müridilik, Ticanilik ve Kadirilik gibi Sufî tarikatlara gönülden bağlı olup tarikat şeyhlerine çok büyük saygı ve takdir göstermeleri. İkincisi Fransız sömürgeciliği Senegal?e gelip ülkeyi doğrudan yönetmek için ülkedeki geleneksel siyasi altyapıyı yok edince Sufî tarikatlar sömürgecilerle anlaşma en azından ateşkes ilan etme yoluna giderek bu boşluğu doldurmak için harekete geçti. Bu durum tarikatların sömürge dönemi boyunca dini ve ekonomik projelerinin desteklenmesinden faydalanmasına neden oldu. Üçüncüsü, Sömürgecilikten sonraki devlet kendisine siyasi meşruiyet kazandırmak için sömürgecilik döneminin siyasi anlaşmalarını aynen kullanma yoluna gitti.

 

Bu eğilimi destekleyen sömürge sonrası dönemde Senegal?in yakaladığı nisbi istikrar ve askerlerin siyasi oyuna müdahil olmaması olabilir. Diğer birçok Afrika ülkesinin aksine Senegal?in yarı demokratik bir boşlukta yaşadığı manasına gelir. Zira askeri rejimlerdeki siyasi boşluğu din doldurur. Bu durum Nijerya deneyiminde olduğu gibi siyasi partilerin olmadığı ya da yasaklandığı durumlarda İslami hareket ve örgütlerin siyasi bir şekil almasını sağlıyor.

 

Şeyh Amadu Bamba (1850-1927) Senegal?de Müridiye tarikatının kurucusu olarak kabul ediliyor.19.yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan Şeyh Amadu?nun çağrısının Afrika?da köle ticaretinin ve sömürgecilik döneminin bittiği döneme denk gelmesi dikkat çekiyor.

Şeyh, sömürge yönetimiyle ilişkilerinde hep barışçıl metotlar tercih etti, ?nefis cihadı? dediği şeye konsantre oldu. İşin dikkat çeken tarafı Müridiye tarikatı Senegal?de, ateşin kuru otta yayıldığı gibi yayılması. Siyasi çevre, tarikat merkezinin bulunduğu Touba kenti şeyhlerinin güvenini kazanmak için her yolu deniyor. Buna örnek olarak Başkan Abdullah Wad?ın seçildikten sonra büyük Marabut (Marabout Grand) Şeyhinin bereketine nail olmak için Touba?yı ziyaret etmesini gösterebiliriz.

 

Şeyh Bumba?nın, müridleri arasında hala dillendirilen peygamber efendimizle ilgili birçok kaside ve methiye yazdığı görülmektedir. Şeyh kendisini Allah resulünün hizmetkârı (the servant of the envoy of God) olarak takdim ediyordu.

 

Şeyh ayrıca Kur?an?a dayalı geleneksel medrese eğitimine önem veriyordu, ilmi harekete ve ameli ihlâsa bağlamak için eğitimi kullandı. Şeyh son olarak ?terakki? diye bir kavram geliştirdi, bu bir nevi gelecek nesli hazırlamak amacıyla öğrenci ve öğretmenleri eğitmekti.

 

Belki de Amadu Bumba?nın ortaya attığı düşünce projesinin en dikkat çeken özelliği muhatap ve mürit kitlesi arasında farklılık ve çeşitliliği kabul etmesiydi. Bu da nihai olarak yeni ve istikrarlı sosyal bir düzenin teşkil etmesini sağlayacaktı.

 

Müridiyenin öne sürdüğü Sufî söylem müridin yaradanla olan ilişkisi üzerinde durmaktadır, Mürit Allah?a mensup olan kişidir, tüm söz ve amellerde kalbe tabi olunmalıdır, kişinin nefsi tüm korkulardan arındırılmalı, yani her birey kendi yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmelidir. Öğrencileri ve müritleri Şeyhin öğretilerini yayma ve fikri projesinin hedeflerini gerçekleştirmede çok önemli bir rol oynadılar. Buna örnek olarak İbra Fall?u gösterebiliriz.

 

Şeyh Bumba?nın Gabon?da geçirdiği yedi yıllık sürgün esnasında Müridiye tarikatı Şeyh Fall önderliğinde hem hareket olarak hem de finans kaynakları bakımından gelişme imkânı buldu. Zira müridiler Dakar ve Santa Lewis?te fıstık (Sudan fıstığı) bahçeleri ve ticaret merkezleri kurdular. Tarikatın kurucusu Şeyh 1927 yılında öldüğünde tarikat Senegal toplumunda temellerini sağlamlaştırmıştı, öyleki tarikat Senegal?deki siyasi ve sosyal arenanın ayrılmaz bir parçası haline gelmişti.

 

Muridiye literatürünü analiz sayesinde bu tarikatın öne sürdüğü Sufî söylemin genel olarak iki temele dayandığını söyleyebiliriz: Birincisi dini temeldir, bu temel birbirine bağlı üç öğeden oluşan bir daire gibidir. Şeyhe göre bu öğeler şunlardır: Eğitim, amel ve iyilik yapma (learning, work and charity) Müridin yüklenmesi gereken ilk sorumluluk kendisine Kur?ani ilimleri öğretmesidir ki amelinde Salih biri olsun.

 

Bu eğitim bundan sonraki başarının temelini oluşturuyor, çünkü bilgi ve bilinç olmadan amel hedefsiz ve değersiz olur. Olgunluk ve buluğ aşamasında mürit tüm enerjisini zor ve verimli işe verir,ondan sonra son aşama gelir,kişinin Yüce Allah?a (c.c) bağlılığını ikmale erdirme.dini yükümlülük kişinin işini ciddiyetle yapmasını zorunlu kılar., ister fıstık bahçelerinde marbutun işinde çalışsın ister şehirlerdeki ticari işlerde çalışsın, kişi fakirlere ve topluma karşı dini yükümlülüğü olduğunu ilan ettiği zaman dairenin halkaları tamamlanıyor.

 

Müridi söylemin ikinci temeli ise ekonomik dokunulmazlık kavramı etrafında döner Ekonomik işletmeler müridiye tarikatının en önemli prensiplerinden biridir, zahmetli iş kurucu şeyhin bizzat vasiyetidir. Ayrıca tarikat içerisinde mali bağımsızlık doğru ibadet için, Allah, resulü ve Kur?an sevgisi için ön şart olarak kabul ediliyor. Müridilik literatüründen de anlaşılacağı gibi çalışan ve Allah?a ibadet eden bir mümin Allah?a, sürekli Allah?a ibadet eden ancak ihtiyaçlarını başkasından karşılayan müminden daha yakındır. Ayrıca ibadeti tüm dış etkilerden de uzak olur. İkinci şıktaki insan ise maddi ihtiyaçlarını gidermek için başkasına bağımlıdır bu da onun ibadetini bozabilir.

 

2- Cihatçı Sufi Söylem: Osman İbni Fudi (Uthman Ibn Fudi) modeli

 

Osman İbni Fudi 15 Aralık 1754?te Nijerya?nın kuzeyinde yer alan Alhosa topraklarında Gobir?de doğdu. Babası din işlerinde fakihti, bu durum oğlunun ilmi ve fikri oluşumuna katkı sağladı. Hayatına İslami olan gelenek ve göreneklerin hüküm sürdüğü bir ortamda başladı.1795 yılında ise yeni bir yol edindi,doğrudan ferdi yönlendirme aşamasını geçip daha geniş kapsamlı siyasi ve sosyal konulara eğildi. 1804 yılında ise İslami cihat ilan etmesi uzun sürmedi. Amacı doğru İslami öğretiler üzerine İslami bir devlet kurmaktı. Bu hedefine iki yıl sonra Sokoto hilafet devletini kurunca ulaşacaktı. 1817 yılında vefat etmesine rağmen kurduğu devlet halefleri döneminde gelişti, ayrıca Batı Afrika?da birçok reformist İslami harekete ilham kaynağı oldu.

 

Osman İbni Fudi, İslam medeniyetinin gördüğü kalkınma dönemlerinde yazılmış İslami klasikleri ve metinleri okudu. Bu Müslüman bir toplumun uyması gereken ideal bir modelin oluşmasına katkıda bulundu. Müslümanların yaşadığı gerçeğe el attığı zaman ideal örnek toplumla gerçek arasındaki boşluğun çok geniş olduğunu gördü. Bunun iki temel nedeni olabilir:

 

Birincisi: İslam?ın yalan yanlış bidat ve uygulamaların yayılması İkincisi: Sosyal adaletin olmaması. İslam genel halkın inancında dinin özüyle uzaktan yakından alakası olmayan ritüel ve uygulamalardan ibaret hale gelmiş. Hurafeler ve bidatler oldukça yayılmış, Müslümanların çoğu bozuk ve cahiliye devri uygulamalarına dalmıştır. Bu uygulamalar özel alanla sınırlı kalmamış, yani sadece kişinin ve ailesinin hayatını değil toplum yaşamını da kapsayacak hale gelmiştir, başka bir deyişle genel muameleler ve genel hayatı kapsar hale gelmiştir.

 

İbni Fudi işte o zaman Müslümanlara İslam?ın doğru öğretilerine uymaları ve İslamla ilgisi olmayan bidat ve hurafeleri terk etmeleri çağrısında bulundu. Bu çağrının gerçekleşmesi için Fudi?nin önerdiği çözüm ideal İslami modelle bağdaşan yeni bir İslami toplum kurmaktır. İbni Fudi?nin düşüncesinde dikkat çeken unsur sosyal boyuta odaklanmasıdır, başka bir deyişle her ne kadar bozulmuş ve doğru olmayan uygulamaların küfre götürdüğüne inansa da insanları kâfir olmakla (tekfir) ilgilenmemiştir. Fudi?ye göre akide (creed) haddi zatında gaye değildir, gaye bu akidenin oluşturduğu bir Müslümanın varlığıdır.( For him, creed is not an end in itself; the end is to create the kind of Muslim defined by this creed.)

 

Toplumla ilişkide hoşgörü konusundaki bu tavır iman (belief) ve küfür kavramıyla ilgili pozitif ve yapıcı bir boyut kazandırmıştır Fudi?ye göre imansızlığın belirtisi amellerdir, niyetler ya da kalbin içindekiler değildir. Ayrıca Müslümanları küfürle itham etmekten ya da toplumu kafirlikle suçlamaktan defalarca sakındırmıştır.Osman İbni Fudi?nin fikrini ondokuzuncu ve yirminci yüzyılda ortaya çıkan ve toplumun cahil, kafir olduğu çağrısında bulunan ve güç kullanarak İslami bir devlet kurmanın gerekli olduğunu iddia eden diğer reformist hareketlerden ayıran önemli özelliklerinden birisi de budur.

İbni Fudi eğitimle ilgilenmiş ve fikri projesinde eğitime çok büyük önem vermiştir. Bu, kendilerini kabul ettirmiş gerçek âlimlerin sosyal düzenin yeniden reforme edilmesi, milli İslami bir yolun dayatılması gibi görevler üstlenecekleri demek. Şeyh Osman sadece şöhret ve nüfuz peşinde koşup ta Müslümanlara gerçek dini öğretmeyen âlimleri eleştirdi. Ayrıca Arapça eğitimi görmeyen âlimlere de eleştiriler yöneltti. İbni Fudi akademik bilgiye sosyal bir görev gözüyle bakmaktadır. Yani toplumun meseleleri ve dertleriyle ilgilenmeyen din âlimlerden oluşmuş imtiyazlı bir entelektüel sınıfın varlığını reddetmiştir.

 

Şeyh Osman?ın başlattığı sözlü cihat aşaması, ?öğüt verme, doğru yol gösterme, Müslümanların eğitim ve sosyal bilinç seviyelerini geliştirme? temelleri üzerine kurulmasına karşın kadın meselesi ve kadının yaşadığı sosyal zülüm ve dışlanmışlıktan kurtarmaya odaklandı. Müslüman kadın İbni Fudi?nin önderlik ettiği bu reform hareketinde katkıda bulundu. Kadınla ilgili bu İslami model Afrika toplumunda yaygın olan düşünceler için büyük bir tehdit oluşturuyordu.

 

İbni Fudi?nin sufilikle ilgili tavrı kafaları karıştırabilir, zira kendisi de sufilikten gelmektedir. Ancak hiçbir zaman sufiliği fikri projesinin bir parçası olarak öne sürmedi. Sufilikten bahsettiğinde bireyin doğru bir İslami yoldan sözetme bağlamında söylemiştir. Fikri oluşumla ilgisi kesinlikle yoktur. İbni Fudi?nin sufilik üzerine birçok kitabı vardır. Ancak Muhammed Bin Abdulvahhap?ta olduğu gibi sufiliğe herhangi bir eleştiri yöneltmemiştir.

 

 

İbni Fudi?nin reformist projesinin son aşaması İslami bir devletin kurulmasıdır. Amaç İslami idealizmin gerçekleşmesidir. Öne sürdüğü değiştirme stratejisi eski düzenin yerini alacak ve İslam?ın kalkınma dönemindeki ilk teorik formüllerden yeni bir İslam devlet modelinin ortaya çıkmasını sağlayacak radikal bir siyasi ve sosyal bir program içeriyor. Sokoto Halifeliği İbni Fudi?nin inandığı bu ideal modelinin somut bir örneğiydi diyebiliriz. Şeyh Osman, bazılarının El Hosa İslami Cihadın manifestosu olarak kabul ettiği ?Vesikat Ehli?s Sudan? adlı kitabında İslami bir devletin kurulması için mücadelenin önemine vurgu yaptı. Vesika Müslüman bir cemaat için gerekli üç prensibe işaret ediyor:

İyiliği emretmek (Emri bil maruf)

Kötülükten sakındırmak (En Nehiy anil münker)

Darülküfür?den hicret etmek (savaşmak)

Bu bağlamda Müslüman cemaat fesat ve zülümden kurtulmak, toplumda hak ve adalet temellerini oturtmak için savaşmalıdır.

 

3- Selefi İslami Söylem: Ebu Bekir Gumi modeli:

 

Sufî İslami söylem ve selefi temelli kaynaklara dayanan yenilikçi reformist söylemin ortaya çıkmasını tehdit eden bir takım faktörler vardır. Bu faktörlerin başında kendisine Kur?anı farklı ve yeni bir bakış açısıyla okuma ve tefsir etme görevi yükleyen yeni İslami hareket, örgüt ve davetçilerin çıkmasıdır. Bu durum yaygın olan ?Sufî? İslami söylem için bir tehdit oluşturmaktadır.

 

Bu bağlamda Nijerya gerçeğinde üç örgütlenmenin ortaya çıktığına işaret etmemiz mümkün:

1- Müslüman Öğrenciler Derneği (The Muslim Students Society)

2- Nijerya Davet Grubu (The Dawa group of Nigeria)

3- Bidatı Yoketme, sünneti ikame etme Cemaati (The Yan İzala)

 

Geçen yüzyılın 50?li yıllarına kadar Sufî tarikatların Kuzey Nijerya?da genel olarak egemen oldukları bilinen bir gerçek. Bu tarikatların en önde gelenleri Ticanilik (Tijaniyya) ve Kadirilik (Qadiriyya)?tir.

 

Belki de Kadiriliğin popüler olmasının nedeni Osman Bin Fudi önderliğinde cihatçı hareketi benimsemesinden kaynaklanıyor. Şeyh Osman rüyasında peygamber efendimiz Muhammed (sav) şeklini ve Abdulkadir Geylani?yi görmüş, İkisi Şeyh Osman?a bir kılıç vermişler ve ona El Hosa kentinde Allah?ın şeriatını kurmak için cihat etmesini emretmişler. Bunun üzerine tüm İslami Sokoto emirlikleri Kadiri tarikatını benimsediler.

Ticanilik tarikatı ise Kuzey Nijerya?ya ondokuzuncu yüzyılda Mekke?den gelip Sokoto?ya yerleşen Ömer (Umer) Tall?la birlikte girdi. Ömer Tall Sokoto?da yedi yıl kaldı. Sokoto?nun sultanı Muhammed Belelu?nun kızıyla evlendi. Şeyh Ömer Ticani tarikatının Sokoto?nun dört bir tarafına yayılması için çabaladı. Ancak bu bağlamda en önemli gelişme Şeyh İbrahim Niyas?ın (Niasse)?nin Mekke?de hac mevsiminde Kano emiriyle karşılaşması ve Ticani Tarikatı kurucusu Şeyd Ahmed Et Ticani?nin ruhani halifesinin kendisi olduğuna dair emiri ikna etmesidir. Şeyh Niyas Kano?yu ziyaret ettiğinde ?İbrahimi Ticanilik? tarikatı ismiyle tanınmaya başlayan tarikatını yaymaya çalıştı.

 

Şeyh Ebu Bekir Gumi xvii (Shaykh Abu Baker Gumi xvii) yirminci yüzyılda Batı Afrika?da sufiliğe savaş açan reformist hareketin lideridir. Onun dini ve fikri içtihatları sadece Nijerya?da değilBatı Afrika?nın genelinde bir çok reformist İslami harekete ilham verdi. Şeyh 1922 yılında Sokoto eyaletinin Gumi kasabasında dünyaya geldi. Babası kadıydı, babasından Kur?anı Kerim öğrendi, sonra merkez ilkokuluna gitti, (1935-1937, Sokoto Central Primary) yılları arasında Sokoto ortaokulunda okudu. (1937-1942) yıllarında Sokoto Middle School), daha sonra ?Arap Araştırmaları okulu? adını alacak olan Hukuk okuluna gitti (1943-1947). Mezun olduktan birkaç yıl sonra Sudan?a gitti. Burada Arap Dili?nde yüksek lisans yaptı (1955). Sudan?dan döndükten sonra Nijerya Federal Hükümeti hac heyeti sorumlusu olarak onu Suudi Arabistan?a gönderdi. Şeyh burada bazı siyasi ve dini yetkililerle çok güçlü ilişkiler oluşturdu. Şeyh Ebu Bekir?in Suudi Arabistan?dan aldığı maddi ve ekonomik yardımları göz önünde bulundurursak bu reformist hareketinde benimsediği ?vahhabi selefi? davetin nedenini anlayabiliriz.

 

Şeyh Ebu Bekir 1962 yılında Kuzey Nijerya?da en yüksek yargıç (kadı) makamına getirildi. Merkezi Kaduna kentiydi. Sultan Belelu camiinde düzenlediği dini oturumlarda, Kaduna?dan yayın yapan Nijerya Radyosundaki konuşmalarında Şeyh Ebu Bekir Sufî tarikatlara yönelttiği sert eleştirilerle reformcu kampanyasına başlıyordu.

 

Şeyh Gumi aynı zamanda, Kuzey Nijerya?yı birleştirme çabalarında İslam?ı başlıca çıkış noktası olarak kullanan Ahmed Belelu?nun danışmanı koltuğunu da işgal etti. Ahmed Belelu bu amaçla ?Ensar el İslam cemaatini? kurdu. Cemaat Suudi Arabistan?dan cömert destek görüyordu. Sufi tarikatların popülaritesinden istifade etmek için de Osman Dan Fudiyu?ya nisbeten Osmanilik tarikatını kurdu. Ahmed Belelu?nun resmi danışmanı olan Şeyh Gumi sufiliğe karşı olan görüşlerini bu yeni resmi eğilime göre ayarlamalıydı. Ancak 1966 darbesinde Ahmed Belelu?nun suikaste uğramasından sonra bu görüşünden cayması uzun sürmedi. İktidara gelen yeni askeri erkan da Şeyh?in dini etkisini her türlü medya yoluyla kullanmasına müsamaha gösterdi. Şeyh Ebu Bekir Kanu emirini onlarla işbirliği yapmaya ikna etmek suretiyle Kanu âlimleriyle anlaşmaya çalıştı. Ancak bu çabaları başarısızlıkla sonuçlandı. O zaman Şeyh ?Şeriat onaylı doğru akide? (El Akide Es Sahiha bi Muvafakatiş Şeria) kitabını çıkardı. Kitapta Sufî tarikatlara çok sert eleştiriler yöneltti. Öyleki Şeyh 1978 yılında sufilik yanlısı bir grup fanatik tarafından az daha hayatını kaybediyordu.

 

Yukarıda anlatılanlara istinaden 1978 yılında ?Bidatı yoketme, Sünneti ikame etme Cemaati? kuruldu. Amaç Kuzey Nijerya?da dini reform hareketine kurumsal bir kimlik kazandırmaktı. Cemaat kurulduktan itibaren Cos kentini kendisine ana merkez olarak seçti. Cemaatin idaresi Şeyh Ebu Bekir Gumi?ye yakın bir isim olan Şeyh İsmail İdris başkanlığındaki alimlerden oluşan bir komiteye bırakılmış. Bu komiteye yönetimde bir grup yardım ediyor.

 

Bidatı yoketme Cemaati İslami söyleminin özellikleri:

Bidatı yoketme, Sünneti ikame etme Cemaati İslami söyleminin üç belirgin özelliği vardır:

Birincisi: İslam?ın selefi anlayışını benimsemek,

İkincisi: Sufî tarikatların eleştirilmesi ve reddedilmesi

Üçüncüsü: ?Halk İslamının? kabul edilmemesi, içtihada davet, taklit ve bidatlerin reddedilmesi.

 

Muhammed Umar?a göre Şeyh Ebu Bekir ve cemaatinin ortaya attığı modernist proje birkaç temele dayanıyor: Nass sultasının şahıs sultasından daha üstün olduğunu vurgulamak (din alimlerinin sultası), taklidin reddedilmesi ve içtihada davet bunlardan bir kaçıdır. Bu üstün görme anlayışı batıdaki büroktarik kuralları karizmatik sultadan, yaratıcılığı taklitten daha üstün gören anlayışa benziyor. Sufî şeyhlerine, inandıkları bidat ve hurafelere çok sert eleştiriler yönelten cemaatin literatüründe görebiliriz.

 

Bu yeni fikri projenin bir diğer belirgin özelliği cemaatin organizasyon ve kurumsallaşma kapsamında ortaya çıkıyor.

 

Bu yeni fikri projede yer alan ikinci belirgin husus ise Cemaatin organizasyon ve kurumsallaşma kimliğinde kendini ortaya koyuyor.Cemaatte yapılanma piramitsel hiyerarşik ve modern bir organizasyona,temcilsi seçimine,cemaate ait yazılı bir anayasaya ve üye kayıtlarına dayanıyor.Cemaatin ayrıca bazı tıbbi klinikler ve özel işyerleri de vardır.Onun dışında cemaat okullarında islami ilimlerle modern ilimleri birleştiren entegre bir eğitim sistemi uygulamaktadır.Cemaat ayrıca programlarını ve hedeflerini gerçekleştirmek için işitsel,yazılı ve görsel medya araçları gibi modern teknolojinin her türlü nimetinden faydalanmaktadır.

 

Üçüncü husus Bidatı yok etme Cemaati?nin üye ve liderlerinin eğitim arka planında temsil ediliyor. Hem Şeyh Ebu Bekir Gumi hem İsmail İdris eğitimlerini ilk modern İslami okul olan Kanu?daki Arap Araştırmaları okulunda aldı. Bu bağlamda Cemaat üyelerinin hem İslami hem de modern ilimler öğrenmesine özel önem verildi. Cemaatin eğitim alanındaki faaliyetlerinin odağını bu husus oluşturuyordu.

 

4- Reformist Sufî Söylem ?Tekfir söylemi?:

 

Nijerya?da Selefi reformist söylemin karşıtı ve Sufî düşüncenin ifadesi olarak İslami bir söylem ortaya çıktı.1963 yılında İslam Gençliği örgütü kuruldu. Tabii tüm bunlar Kanu?daki dini ve ekonomik tabakanın dış dünyayla ilişkilerinin ve bağlarının artmasından sonra oluştu.?Yan İzale? söyleminin karşısında olan bu örgütün kurulmasında Şeyh Mudi Salga önemli rol oynadı.1980 yılında ise Kanu?da Kemaleddin Namagi önderliğinde ?Cundullah? (Allah?ın ordusu) hareketi kuruldu. Bu hareketin söylemi aşağıdaki hususlara odaklandı:

Resulullah ve Sünnetini savunma,

Müslüman toplumu savunma,

Müslüman toplumda eğitim ve düzeni yaymaya çalışma

İslami okulların yapılması

Ticanilik ve Kadiriliği savunma.

 

Nijerya?da Cemaati İzaletil Bida (bidatı yoketme) ve bu cemaat şeyhleri tarafından Sufî prensiplerine ve inançlarına yöneltilen ve giderek artan saldırı karşısında Şeyh İbrahim Salih ? Et Tekfir Ahtar Bi?datün tüheddidü?s selam ve el vahde beynel müslimin fi Nijerya? (Tekfir, Nijerya Müslümanları arasındaki barış ve birliği tehdit eden en tehlikeli bidattır) diye bir kitap yazdı. Kitap 1982 yılında Kahire?de yayınlandı. Şeyh İbrahim Salih Kuzey Nijerya?nın çağdaş yazarların en önde gelenlerden biri kabul ediliyor. Yaklaşık 100 kitap yazmış olan yazar 1939?da Adidibe?de dünyaya geldi. Arap Eş Şeva kabilelerinden birine mensuptur. Kur?an-ı hıfzeden yazar Kuzey Nijerya?da en büyük Ticani âlimlerinden bir çok İslami ilimler öğrenmiştir. Ayrıca Suudi Arabistan ve Mısır?da da eğitim görmüştür.

 

Bu dönemde ticani şeyhleri arasında tekfir tartışması diye bir terim ortaya çıktı. Çünkü Bidatı yoketme Cemiyeti alimleri sufileri küfürle itham ediyordu.Dolayısıyla Et Tekfir kitabı Şeyh Ebu Bekir Gumi?nin görüşlerine cevap mahiyetinde sufiliği savunma söylemini temsil ediyor. Şeyh İbrahim Salih sufiliği küfürle itham eden Bidatı yoketme Cemaatinin görüşlerini çürütmeye çalışıyor. Ancak bu iddiaların çürütülmesi kitabın uzun bir bölümünü kapsamıyor. Zira kitabın çoğu sufiliğin prensipleri ve inançlarını açıklamaya ayrılmış. Bu hususta İbrahim Salih şöyle diyor: ?Nijerya?da Müslüman toplumların şahit olduğu Bidatı yok Sünneti ikame etme Cemaatinin ve kurucusu Şeyh Ebu Bekir Gumi?nin sebep olduğu bu tırmanan gerginlik karşısında sufiliği savunma kararı aldım, bu bağlamda et tekfir kitabını yazdım.?

 

Şeyh Salih bu konuda sabır ve mantıklı delile dayalı dikkatli ve objektif bir metot uyguladığını söylüyor. Ticanilerin virtlerinde sık sık kıldıkları El Fatih namazının Kur?an okumaktan daha önemli olduğuna dair iddiaya Şeyh Ahmed Et Ticani?nin ?Kur?an okumak, Allah?a zikir olarak yapılan her şeyden daha üstündür? sözünü delil olarak gösterdi. Ancak bu cevap Ticani Tarikatı mensupları arasında bir tartışmanın alevini fitilledi. Öyleki bazı mürit ve taraftarlar Şeyh Salih?i, El Fatih namazıyla ilgili sözleri için özür dilemeye çağırdı.

 

Şeyh Salih?in ileri sürdüğü bu görüş, Ticanilik inançlarını açıklama ve insanların geneli tarafından kabul edilebilir kılma amacını taşıyordu. Ancak Salih?e en sert saldırı ?Es Sem Ez Ze?af El Mudamman Fi Kitabit Tekfir li İfsadi Et Tarika vel İtlaf? diye bir kitap yazan Sudanlı İbrahim Seyyidi?dir. Kitapta Şeyh Salih?in doğru Ticaniliğe mensup olduğundan kuşkuları olduğunu iddia etti ve Şeyhi, Ticani tarikatını çeşitli yollarla yok etmeye çalışan Vahhabi Tekfirciliğe yakın olmakla suçladı.

 

Sufiler arasında meydana gelen bu iç bölünmeyle birlikte selefi saldırı mananın özüne (the gems of meaning) odaklanıyor, tarikatın dayandığı temel iş budur. Çünkü tarikatın kurucusu Şeyh Ahmed Et Ticani?nin söz ve fiillerini içeriyor. Şeyh Salih bu suçlamaya cevap bağlamında bu işin orijinal olmayan ve itimat edilmeyen başka bir deyişle tarikat arasında kabul görmeyen baskılarda yer aldığını söyledi. Bu analiz Ticaniliğin eski kuşak şeyhleri arasında öfkeye neden olurken batılı eğitim görmüş genç nesil kanadından destek gördü.

 

İbrahim Salih 1986 yılında Beyrut?ta ? El Muğir (the aggressor) ala şubuhat ehli heva ve ekazibi el munkir ala kitabit tekfir? adında ikinci kitabını yayınladı. Bu kitap Sufî ihvan arasında mesajlaşma literatürünün ilerlemesi kapsamında önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Bu kitap adından da anlaşılacağı gibi çok agresif ve saldırgan bir strateji benimsedi.?Es Sem Ez Zeaf? kitabının yazarını El Muğir adlı kitabında ?cahil? ve ?mulhid? diye nitelendirdi. El Muğir kitabında Şeyh Salih?in düşünce projesinin işaretleri ortaya çıkıyor. Zira Şeyh sufiliği sufiliğe sonradan girip de sufiliğin prensip ve inançlarını bozarak sufiliğe çok büyük zarar verenlerden kurtarmak gerektiğini söylüyor. Çağdaş Ticani şeyhlerinden biri olarak ülkesinde pozitif bir imajı olan İbrahim Salih?i sufilikte reform ve sufiliğin önünde engel olan bidat ve hurafelerden arındırma çağrısı yapanlardan biri olarak kabul edilebilir.

 

Karşılaştırma babında Kadiri tarikatının kendi bünyesinde birlik ve beraberliği koruduğunu ve Ticanilikte olduğu gibi herhangi bir bölünmeye maruz kalmadığını söyleyebiliriz. Bunun bir çok nedeni olabilir: Kadirilik Kuzey Afrika?da sayı olarak daha az taraftara sahiptir, ayrıca Kadirilik liderliği her zaman tek ve homojen kalmıştır, Sokoto İslami Cihat Hareketiyle tarihi bağlarının olması bu tarikata yapılacak herhangi bir saldırının siyasi olarak fayda sağlamayacağını gösterdi. Ayrıca Ticaniliğin aksine Kadirilikte tartışma yaratacak tartışmaya kapalı metinler bulunmamaktadır.

 

5- Aydınlanmacı Felsefeci Söylem: Cumhuriyetçilik Fikri:

 

Sudanlı merhum düşünür Mahmud Muhammed Taha (1909-1985) özbeöz Sufî mercili yeni bir felsefi söylem modeli ortaya attı. 30 ekim 1951 tarihinde düzenlenen Cumhuriyetçi Parti?nin genel kongresinden sonra ellili yıllarda yeni cumhuriyetçilik fikri ortaya çıkmasına rağmen, zira Mahmud Taha bu tarihte yeni İslami mezhepçilik fikrini ortaya atmıştı, yazarın 1967 yılında çıkan ?er Risale Es Saniye Min El İslam?(İslam?ın ikinci mesajı) adlı kitabı cumhuriyetçilik fikrini açıklayan en önemli belgedir.

 

Taha kitapta bireyin mutlak özgürlüğü ve kapsamlı sosyal bir adalet çağrısında bulunuyor. Mahmud Taha?nın savunduğu yenilikçi fikri proje şu temellere dayanıyor:

Birincisi: Kur?an için yeni bir anlayış.. ?Er Risale Es Saniye?nin sahibi Kur?an?ı füru ve usule ayırmış. Füru öncekiler için temel almış, usulü da kendisinin ortaya attığı ikinci mesaj için temel almış. Taha?nın kendisi aynen şöyle yazmış:

 

?İslam iki mesajdır: Yeni İslami Davetin takdim ettiği yeni anlayış şudur ki İslam?ın ilk mesajı Kur?an?ın furuuna dayanıyor, bu mesaj bir çok şekilde dönemseldir, günümüzde insanların ihtiyaçlarına uygun değildir. Ancak ikinci mesaj ise Kur?an usulüne dayanmaktadır ki bu Peygamber?in(sav) bizatihi yaşadığı ancak o zamanki ümmetinin yaşamadığı sünnetidir. Çünkü bu onların ihtiyaçlarından daha fazlaydı. Biz cumhuriyetçiler de diyoruz ki işte o mesaj günümüz insanları için saklanmıştır.?

 

Mahmud Taha böylece Kur?an?ın uzvi ve menheci birliğini kabul etmiyor. Hatta daha da ileri giderek kişisel şeriattan bahsederken Kur?an?ın kaynağını reddetmeye kadar götürdü işi. Şeyh ?Keyfe Tusallun? (nasıl namaz kılıyorsunuz) adlı kitabında şöyle diyor:

?Bu sözümü dinleyin, İslam şeriatı haddi zatında bireysel şeriattır. Kur?an bireysellik üzerinde olabildiğince fazla durmuştur. İslam Şeriatı haddi zatında bireyselken fertteki şeriatı toplumsaldır. Toplumsal şeriat bireysel şeriatın ancak bir vesilesidir.?

 

İkincisi: İslami yasamayı toplumun henüz hazır olmadığı Şeriatın bazı kurallarının dayandığı medeni ayetlerden alıp zamanında neshedilen Mekki ayetlere intikal ederek geliştirmek. Bu bağlamda demokrasiye, sosyalizme ve sosyal eşitliğe davet etmeli.

Şeyh Taha ikinci mesajda şöyle diyor:?Şeriatın gelişmesi bir nastan öteki nassa geçmekle olur, yedinci yüzyılda inen bir nassın o zamana ağır gelmesi sonucu olarak neshedildi. Allahü teala diyor ki: ?Bir ayeti nesheder ya da unutturursak mutlaka daha iyisini ya da benzerini getiririz? (Bakara 106) diyor. Yani ayetin hükmünü iptal etmeyiz ya da kaldırmayız? Ayette geçen ?unutturursak? sözü ise hükmünün fiilini erteliyoruz manasında,?daha iyisini getiririz?den kasıt ise ?insanların anlamasına daha yakın, insanların zamanındaki hükme daha yakın? demektir.?Ya da benzerini?nden kasıt ise zamanı gelince aynısını tekrar iade ederiz demek. Neshedilen ayetlerin hükmü zamanı gelinceye kadar tehir edilmiştir. Zamanı gelince tekrar geçerliliğini kazanacaktır. Hükmü aynen devam edecektir. Muhkem ayet konumuna dönüşecektir. Yedinci yüzyılda muhkem olan ayet ise şimdi mensuh olur. Zamanın hükmünden kasıt budur. Yedinci yüzyıl için füru ayetler vardır, yirminci yüzyıl için de usul ayetler vardır.?

 

Üçüncüsü: Kadın haklarını savunmak, cumhuriyetçiler yasamanın medeni kanunla ilgili olan kısmını geliştirmek, kadını yasamada doğru konuma oturtma çağrısında bulundular. Cumhuriyetçi fikri projenin kadınla ilgili kısmı kadın konusunda selefi İslami fikirdeki fikri kusuru aşarak batıya öykünmeyi hedefleyen kadının özgürleşmesi çağrılarına dönüştü. Mahmud Taha kanun önünde ve sosyal düzende erkekle kadın arasında tam bir eşitliğe dayanan yeni bir anlayışı öne çıkardı.

 

Mahmud Taha, cihat, kölelik, örtünme, kadın ve kapitalizm gibi birçok konuda görüşlerini açıklamıştır. İslam?ın birinci ve ikinci mesajından her birinin bu konularda ötekiyle çeliştiğini iddia etti. Bu bağlamda daha önce de açıkladığımız gibi erkekle kadın arasında tam bir eşitliği savundu, başörtüsünü reddetti. Sosyalist geçmişine bakarak özel mülkiyeti reddederek genel mülkiyeti savundu.

 

Modernist reformist söylemi benimseyen diğerleri gibi Mahmud Taha da fikri projesinin İslam?a batılı unsur ve katkılar soktuğunu görmüyor, bunun yerine İslam?da zaten varolan unsur ve maddeleri ihya etmek olarak görüyor.

 

6- Devrimci İslami Söylem: Nijerya İhvanı modeli:

 

Burada devrimci söylem kasıt devlet ve toplumun bünyesinde köklü değişiklikler yapmaya çalışan tarzdır. Başka bir deyişle ikinci aşamada İslami bir rejime ulaşmak amacıyla ilk önce İslami bir toplum inşa etmek. Şeyh İbrahim El Zakzaky bu söylemin çok somut bir modelini savunuyor. Şeyh İbrahim 5 Mayıs 1953 yılında Zaria kentinde doğdu.16 yaşına gelinceye kadar geleneksel Kur?an medreselerinde eğitim gördü. 1969 yılında, daha sonra ?İlkokul öğretmenlerini yetiştirme enstitüsüne? dönüşecek olan Zaria Arap Medresesine kaydoldu. 1971-1975 yılları arasında Kano kentinde bulunan Arap araştırmaları okulunda okudu. 1979 yılında Ahmed Belelu Üniversitesi?nden Ekonomi Diploması aldı. Öğrencilik yıllarında öğrenci etkinliklerine katıldı, Müslüman Öğrenciler Derneği?nde liderlik görevlerinde bulundu.1979 İran Devrimi?nin etkisiyle Şeyh Nijerya?da İslami bir devletin kurulması için mücadeleye girişti. Bu esnada Seyyid Kutub?un fikirlerinden etkilendi, özellikle yoldaki işaretler kitabı onu çok etkiledi. Öyleki bu kitap El Zakzaky yanlısı ihvanlardan oluşan İslami Hareket üyeleri için temel başvuru kaynağı oldu.

 

Seyyid Kutub?un İslam ve cahiliye yani din ile küfür arasındaki ayrışma ve mücadeleye ilişkin düşüncesi İhvan cemaati?nin siyasi düşüncesinin oluşturulmasında temel rol oynadığı açıktır. El Zakzaky hareketinin düşüncesini besleyen en önemli kaynaklardan biri de Suriyeli düşünür Said Havva?nın kitaplarıdır. Ancak Cemaatin İran?la bağlantısı ve Şeyh İbrahim?in inkârına rağmen hareketin Şii ihvanları temsil etmekle suçlanması hareket safları içerisinde bir bölünmeye yol açtı. Ancak yine de hareket bir bütün olarak İslami bir devlet kurmayı amaçlayan devrimci eğilimlerini sürdürdü.

 

İhvanın temsil ettiği dini söylem İslam ümmetinin vahdetine odaklanıyor. Cemaatin girdiği asıl mücadele hâkim güçledir, dolayısıyla iktidarı düşürme talebi meşru ve gereklidir. Bazı sivil toplum önderlikleriyle girişilen mücadele ise İslam Devrimine karşıt cahiliye güçleriyle mücadele kapsamında değerlendirilmeli.

 

Nijerya ihvanının söyleminde iki önemli husus dikkati çekiyor: Cemaatin düşüncesinde hayati bir kavram oluşturan şehadet (martyrdom) kavramına odaklanmak, şehadet doğrudan cennete gitmenin kapısını açar, İslami bir devlet ve Müslüman bir toplum oluşturmak için şahadet zorunludur. El Zakzaky bu düşünceyi şu şekilde açıklar:

?Allah?ın diğer resul ve nebilerle sünnetini oluşturan üç yön vardır, resullerin getirdiği Allah?ın mesajına genellikle gençler ve mustazaflar inanır, zenginler ise bu davetin karşısında durmaları için toplumun geneline liderlik eder, bu durumda iki grup arasında mücadelenin çıkması kaçınılmazdır, ancak Allah hep resullerine yardımcı olmuştur.?

El Zakzaky?ye göre bu durumda devletin ve toplumun İslamileşmesi için candan fedekarlık yapılmalı. İslami Hareket şehitlerinin anısını ölümsüzleştirmek için bir ansiklopedi yayınladı. Ayrıca şehit ailelerine destek amacıyla bir hayır kurumu kurdu.

İkinci husus ise üyeler ve önderlikle alakalıdır. Yeni üyeler üç şeyle yükümlüdür: Beraat, Biat ve Velayet.

 

Özetle Afrika?da yenilikçi İslami söylemin yeni olmadığını söyleyebiliriz. Geleneksel Sufî tarikatların bünyesinde bile ortaya çıkan reformist hareket geleneklerine kadar gidiyor. Fikri kaynaklarının farklılığına ve çeşitliliğine rağmen yenilikçi (tecdit) söylemli reformist hareketler günümüze kadar varlığını sürdürdü. Örneğin bir yandan Afrika halk boyutlu Sufî bir merciye dayanan reformist bir hitap vardır öte yandan bunun tam karşıtı olan ve genelde (Arap, Asyalı, İranlı gibi) dış etkenlerden etkilenen radikal bir başka söylem bulunmaktadır. Ancak 20. yüzyıl boyunca Afrika?daki yenilikçi İslami söylemin en belirgin özelliği sufiliğe karşıt olmasıdır.

 

Yenilikçi söylem kolonyalizm sonrası dönemde Afrika?da devletin seküler olmasıyla ilgili, özellikle dini alanla ilgili bazı hususları reddetmesi gibi belirli konuları savunmasıyla ön plana çıktı. Bu söylem aynı zamanda İslami eğitim ve bu eğitimin geliştirilmesi gibi konularla ilgilendi. Bunun yanında hareket Müslüman kadının eşitliği ve topluma adapte olma konusuna destek verdi.

Afrika?da yenilikçi söylemin tabiatını anlamak için dış etkenleri incelemenin önemine rağmen iç faktörler başka bir deyişle bu reformist hareketlere hükmeden iç işleyiş bu söylemin başarısı ya da başarısızlığında en belirleyici rol oynamaya devam edecektir.

Örneğin Nijerya, Sudan ve Zenzibar gibi ülkelerde yenilikçi söylemi benimseyen reformist hareketlerin başarısını nasıl yorumlayabiliriz? Zira bu hareketler buralarda çok somut siyasi, sosyal ve dini bir nüfuz kazanmışlardır. Ancak yenilikçi söylemin aynısını ya da ona yakın hususları benimseyen reformist hareketler Kenya,Tanganyika ve Senegal gibi ülkelerde İslam toplumlarında neden belirgin bir etki yaratamamış?

Bu bağlamda aktaracağımız son husus Afrika?daki yenilikçi İslami söylemin, çalışmamızın geçen bölümünde açıkladığımız gibi ülkeden ülkeye farklılıklar ve çeşitlilikler arz etmesidir. Bu hareketler ruhani sufilikten felsefeciliğe, vahhabi selefilikten cihatçı radikalizme kadar farklılıklar gösteriyor. Bu belki de bir bakıma İslam Dünyasının genelinde yenilikçi söylemin özelliklerini yansıtıyor.

 

*Kahire Üniversitesi,Ekonomi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyasal Bilgiler Hocası

 

**Dr. Hamdi Abdurrahman?ın ?Tecdidül Hitab El İslami Fi Afrikiya: El Anmat ve El Kadaya El Amme? isimli çalışmasından bir bölüm

 

 

Bu makale Mehmet S. Direk tarafından TİMETURK için tercüme edilmiştir.

 

 

 

 

Haber Ara