Dolar

32,5170

Euro

34,7952

Altın

2.427,66

Bist

9.710,63

Sokrates, Platon, Aristo demokrasiyi neden sevmedi?

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-11-28 10:03:09

Sokrates, Platon, Aristo demokrasiyi neden sevmedi?

Batımerkezci dünya, Eskiçağ Yunan filozoflarını pek takar görünse de, aslında sadece kendi kollektif egosunu sever.

Yoksa Sokrates'in de, Platon'un da, Aristo'nun da kötülediği demokrasiyi neden baş tacı etsinler ki?

Demokrasiden doğan ve sürekli demokrasiyi işaret eden bugünün Batı âlemi, içine düştüğü demokrasi bunalımını açıkça belli ediyor artık.

Bu bunalımın kaynağınınsa ne İslam, ne terör, ne de Kilise olmadığı çok açık bugünlerde. Evet, Batı'nın içine düştüğü bunalımın kaynağı, bizatihi demokrasinin kendisidir. 

Nedense, demokrasinin beşiği olarak anılan ABD'deki demokratik seçimlerin sonucundan bugünün sözde demokrat Avrupası da, demokrat ABD'si de hiç memnun kalmadı.

Aynen Türkiye'deki demokrasiden memnun kalmayıp terörü ve darbeleri destekledikleri gibi… 

Ve tabii ki de, Mısır'daki demokrasiden memnun kalmayıp bu ülkeyi cuntacı bir timokrasiye esir edişleri gibi…

DEMOKRASİ Mİ, ADALET Mİ?

Hazcı (hedonist) Kyrene okulu dışındaki bütün felsefe ekolleri; erdemi, mutlu yaşamayı ve adaleti boşu boşuna baş tacı edinmediler Eskiçağda?

Sokrates de, Platon da, Aristo da insanlık için önemli olanın “adalet ve erdem” olduğunu çok iyi biliyordu. 

Bir ülkenin yönetim şekli her ne olursa olsun, eğer o ülke, erdemsiz insanlar tarafından yönetilip adaletsizlik saçıyorsa, mutlu ve huzurlu yurttaşlardan bahsedemezdik çünkü. 

Aristo için en adil yönetim şekli politeia idi. Bu yönetim biçimi anayasaya dayanan orta karar bir sistemdi ve bir ülke için en adil sistem de buydu.

Tiranlık, oligarşi ve demokrasi ise, kötü yönetim şekilleriydi. Platon da aşağı yukarı benzer görüşlere sahipti. Ona göre demokrasi tiranlığı doğuracaktı.

DEMOKRASİDEN KÜRESEL TİRANLIĞA

Bugün Avrupa ve ABD'de yaşanan kriz, demokrasinin küresel tiranlığa evrilişi krizidir. Evet kapitalizmle beslenen demokratik küresel sistem sonunda kendi Frenkestein'ını doğurdu.

Dünyaya demokrasi nutukları atan Batı, küresel sistemi kurgularken demokrasiyi olabildiğince göz ardı etti.

Globalleşme (küreselleşme) olarak anılan süreç, aslında Batı monarşisinin tahakkümünü hızlandırmak ve yaygınlaştırmak için kurgulanmıştı.  

Birleşmiş Milletler'de görülen de, AB'den yansıyan da, ABD'de tezahür eden de demokrasi değil, seküler bir monarşiydi aslında. 

İşte bu yüzden Birlemiş Milletlerin yapısında demokrasinin d'sini bulmakta bile zorlanırız ama beş'in ş'sine sürekli toslarız. 

İşte bu yüzden Avrupa Birliği kültür ırkçılığını demokratik çoğulculuğa tercih eder ve Türkiye'yi 50 yıldır krallığının kapısında bir köle gibi süründürür durur. 

İşte bu yüzden 49 yıl boyunca Küba'yı diktatörlükle yöneten bir seküler lider sevimli, 15 yıl boyunca ülkesinde demokrasi rekorları kılan dindar bir lider ise sevimsizdir. 

Şimdi, çağın başında kurgulanan seküler küresel monarşinin tiranlığa dönüşme evresine şahit oluyoruz. 

Hem kültürel hem de siyasi açıdan küresel bir egemenlik iddiasında bulunan Batı, ne Suriye'de, ne Irak'ta, ne Mısır'da, ne Kıbrıs'ta, ne Bosna'da, ne de Afganistan'da demokrat olmayı asla beceremedi.

KÜRESEL SİSTEMİN YOKSULU MÜSLÜMANLAR MI?

Aristo demokrasiye karşı çıktı çünkü ona göre bu durumda ülke yönetimi orta sınıfın değil kölelerin ve yoksulların eline geçecekti. 

Bu durumda yüz yıllarca ezilmiş yoksullar intikam duygularıyla hareket edebilecekler ve ülke tiranlıkla yönetilen bir hapishaneye dönüşebilecekti. 

Batı'nın Müslümanlarla ilişkisi, sömüren-sömürülen ilişkisi oldu çoğunlukla. Bu durum da İslam dünyasını fakirleştirirken Batı'yı olabildiğince zenginleştirdi. 

Öyle ki, İslam dünyasından çaldıkları kapitalin sonuna kulağı tırmalayan bir –izm vızıltısı ekleyerek bizi kandırdıklarını sandılar. 

Yoksullaştırdıkları İslam dünyasına, hem kendi içlerinde hem de küresel arenada demokrasiyi layık görecek değillerdi. 

Eğer küresel sistem gerçekten demokratik bir sistem olsaydı, İslam dünyası hakim duruma geçebilir ve Batımerkezci anlayışın bölünmezliği parçalanabilirdi. 

Batı'nın Müslümanların kullanmasından korktuğu atom bombası da aslında işte buydu. Batı'nın atomik (bölünemez) hegemonyal bütünlüğünü, sadece İslam dünyası paramparça edebilirdi. 

Bunun için de bu küresel sistemin bütün meşru kapıları Müslümanlara kapatıldı. İslam dünyasını kaosa düşürecek bütün seküler yapılarsa, demokrasi rağmına gerçek iktidar kabul edildi. 

Türkiye'nin %60'ının desteğine sahip bir Müslüman Cumhurbaşkanını yok sayan AP, 479 oyla terörün ve Türkiye düşmanlığının yanında yer aldı mesela. 

Sakın bize bunun demokratik bir oylama olduğunu söylemeyin sakın! Batı monarşisinin tiranlığa evrildiği ender anlardan birisiydi yaşanan.

Çünkü AP, demokratik yollarla seçilmişten değil, terörü, şiddeti ve kaosu meşrulaştırmaya çalışanlardan yana olmuştu bu kararıyla.

BATI'NIN SONU DEMOKRASİDEN OLACAK

Batı'da orta sınıf çöküp, görece yoksul kesimlerden beslenen ırkçı ve aşırı akımlar arttıkça, demokrasinin; özellikle de liberal demokrasinin gerçek mahiyeti daha iyi anlaşılacak. 

Demokrasi, insanlığa terörden ve tiranlıktan başka bir şey getirmediği gibi, Batı'yı da başka bir sonuçla yüzleştirmeyecektir. 

Evet, Batı'nın sonu İslam'dan ya da komünizmden değil, kapitalizm ve demokrasiden, hem de liberal demokrasiden olacak. Fukuyama, Tarihin Sonu iddiasında haklı görünüyor. En azından Batı için…

İnsanlık ne kapitalizmle, ne de demokrasiyle kurtulacak. İnsanlığı sadece adalet, gerçek adalet kurtaracak. 

Türkiye gerçek adaletin öncüsü ve uygulayıcısı olmaya devam ettikçe, hem kendisini hem de dünyayı tiranlaşmaktan kurtaracak. 

Kim bilir belki de Batı'nın kıyısına bile yanaşamadığı adaletli ve erdemli politeiayı Türkiye inşa edecek.

Bizim için yegane idea; şehvet ve şöhret arzularıyla kokuşmuş bu Batı timokrasisi değil, mâneviyata ve yüksek ahlâka dayanan gerçek adalet medeniyetidir. 

Türkiye'yi ve İslam dünyasını dışlamaları ise zararımıza değil yararımıza olacak. Böylece kendimizi bileceğiz. 

Kendimizi bildikçe de gerçek adaleti bulacağız.

Haber Ara