Dolar

32,3277

Euro

35,0785

Altın

2.308,50

Bist

9.079,97

PKK'nın Suriye hamlesi nasıl okunmalı?

PKK'nın Suriye topraklarındaki macerasını ve Türkiye - Suriye - Irak üçgenin gelişen ilişkiler ağını, Melahat Kemal Timetürk için değerlendirdi.

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-07-06 17:25:19

PKK'nın Suriye hamlesi nasıl okunmalı?

PKK'nın Suriye Hamlesi ve Türkiye : Dünü, Bugünü ve Yarını

1978'de kurulan PKK'nın Suriye'ye girişi 1979 yılına denk gelmektedir. 1979'da Suriye'de Müslüman Kardeşler ile rejim arasında ‘79 yazında Haleb piyade okulunda yaşanan kıyam yüzünden çatışmalar yaşanmaktaydı. Abdullah Öcalan ülkedeki bu siyasi istikrarsızlıktan yararlanarak Suriye'ye sızma kararı aldı.

PKK, Suriye'deki ilk kongresini 1981 yılında yaptı. 1982 yılında yapılan ikinci kongrede Türkiye'ye karşı silahlı mücadele kararı verildi. Amaçları sosyalist sistemle yönetilen bir Kürt devleti kurmaktı. Bu sırada Türkiye ile ilişkileri iyi olmayan Hafız Esed PKK'nın ülkesindeki yapılanmasına ses çıkarmadı.

1980'ler ve 90'lar boyunca PKK, Suriye rejiminin de bilgisi dahilinde çok sayıda Suriyeli Kürt gencini bünyesine katarak onları Türkiye'ye karşı başlattığı savaşta kullanmaya başladı. Suriyeli Kürt gençlere Hafız Esed'in Kürt dostu olduğu yalanı söylenirken kendi ülkelerinde yaşadıkları sorunun ancak Türkiye'deki Kürt savaşının kazanılması ile çözüleceği propagandası yapıldı.

PKK'nın Suriye'deki Siyasi Faaliyetlerinde Muhaberat Eli

1997'de Suriye rejimi, PKK'nın Suriye'deki Kürt toplumu içindeki teşkilatlanmasına yardım sağlamak için Muhaberat - PKK ortaklı bir siyasi partinin kurulmasına ön ayak oldu.

Suriye Kürtleri Demokratik Toplanması adı verilen bu partinin liderliği Suriye istihbaratının önemli isimlerinden Kürt kökenli bir Suriyeli olan Mervan Zeki'ye verildi. Zeki'ye partide Öcalan'ın yakın çevresinden Ömer Ose gibi kişilerin de bulunduğu isimler eşlik etti. Salih Müslim o zamanlar partinin siyasi ofisinde görevliydi. Parti, Öcalan'ın Suriye'yi terk etmesinden iki ay sonra 12 Ekim 1998'de resmen siyasi hayata katıldı.

20 Ekim 1998 Adana Anlaşması

Türkiye ile Suriye rejimi arasında 1998 yılında Adana'da imzalanan anlaşma ise bazı değişikliklere neden oldu. Anlaşmanın ilk maddesine göre Suriye kendi topraklarında bulunan PKK unsurlarına hiçbir şekilde silah, lojistik temin etmeyecek ve maddi yardımda bulunmayacak ayrıca propaganda faaliyetlerine izin vermeyecekti. İkinci maddeye göre ise PKK'yı terörist bir yapı olarak ilan edecek ve onun ve uzantılarının Suriye içindeki tüm faaliyetlerini yasaklayacaktı. Üçüncü maddede PKK'nın Suriye içinde kamp ve eğitim üssleri açmasına ve ticari faaliyet yürütmesine kesinlikle izin verilmeyeceği belirtiliyordu. Dördüncü maddede ise PKK üyelerinin üçüncü bir ülkeye geçmek için Suriye'yi kullanmasına izin verilmemesi hükmü yer alıyordu.

Ancak Suriye'deki Esed rejimi bu maddelerin pek çoğunu yerine getirmedi. PKK uzantısı olan ve muhaberat eliyle kurulan pek çok ikinci örgüte bölündü. PKK bu ikincil örgütler üzerinden Esed rejiminin bilgisi dâhilinde faaliyetlerine devam etti.

15 Şubat 1999'da Nairobi'de yakalanıp yargılanmasının ardından Öcalan'ın PKK'ya silah bırakma ve Türkiye'den çekilme emri vermesi Suriye'de şok etkisi yarattı. Rejim, Öcalan'ı bu kararından geri döndürmek ve politikasının devam ettirilmesini sağlamak için her türlü yolu denedi.

AK Parti'nin iktidara gelmesinin ardından Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek isteyen Beşar Esed, PKK'ya baskı yapmaya başladı. Şam'daki üç PKK üssü kapatıldı. PKK'nın merkezi komitesinden ve örgütün Suriye'deki teşkilatlanmasından sorumlu olan Khabat Aamid ve yardımcısı Salahaddin, Suriye Hava Kuvvetleri İstihbaratı ile yaptıkları bir toplantı sırasında yakalanıp Türkiye'ye teslim edildi.

Ancak hali hazırda on yıllık geçmişte Esed rejimi kendisine Öcalan'dan görece bağımsız ve Baas muhaberatı ile daha stratejik ilişkileri olan yeni kadroları yetiştirmişti. Bu kadrolar Salih Müslim başta olmak üzere Kürt örgütlenmelerinin yetkili yerlerine getirildi.

Devrimin Ardından PKK/PYD'nin Suriye'deki Faaliyetleri

Suriye'de devrim kıvılcımlarının ilk görüldüğü andan itibaren PKK/PYD bu durumu kendi lehinde kullanma planlarına başladı. Devrimin başlarında rejimin devrilmesinden yana gözükse de Öcalan'ın İmralı'dan verdiği talimat ve ardından İran'ın Kandil'i bombardımana tutması örgütün tüm siyasetini değiştirdi. Öcalan'ın bu dönemeçteki emirleri ise bugünleri özetler nitelikte ve oldukça dikkat çekici idi.

Öcalan 6 Nisan 2011'de avukatı ile yaptığı görüşmede PKK/PYD militanlarına ve Esed'e şu mesajları iletiyordu: “Esed Kürt yapılanmalarla görüşmeli. Orada PYD var ve eğer Esed Suriyesi demokratik reformları hayata geçirirse onu destekleriz.Kültürel reformlar ve kendi kendini yönetme hakkı bu reformlara dahildir. Örneğin, yerel yönetim teşkilatları bağımsız bir şekilde çalışmalı. Kürtlere kendi işlerini kendileri idare etme hakkı verilmeli ve kimlikleri tanınmalı. Eğer Esed rejimi bunları yaparsa onu destekleriz... Zaten Esed ailesi olaya yaklaşımımı biliyor.”

Esed'in PKK/PYD tarafından ilan edilen yönetimi tanımasının hemen ardından 13 Nisan 2011'de Öcalan başka bir mesaj iletir: “Esed, aşiretlerle değil resmi bir idari aktör olarak PYD ile görüşmelidir. Aralarında konuyu müzakere ettikten sonre bir çözüme varılabilir. Eğer Suriye taleplerimizi kabul ederse, Esed'e destek veririz. Eğer aksi halde hareket eder, geçici adımlar atıp işi yavaştan alırsa, PYD tarafından temsil edilen Kürt halkı demokratik otonom yönetim için Arab muhalefetin yanında yer alır.”

Suriye Kürtlerini karşısına almaktan çekinen rejim 2012 yazından başlayarak ülkenin kuzeydoğusundaki bölgelerden çekilmeye başladı ve yerel yönetimi PYD'ye teslim etti. Bu bölgelerdeki rejim ordusu ve güvenlik güçleri PKK ile birlikte bölge halkının üzerine bir balyoz gibi indi ve muhalif bütün sesler susturuldu. Kuzeydeki muhalif seslerin susturulmasına karşılık ve bir nevi mükafat olarak rejim PKK/PYD'nin burada otonom bir idare ilan etmesine ses çıkarmadı.

PKK/PYD asıl niyetini gizlemek ve başlangıçta Esed'i rahatsız etmek için bölgeye “Suriye Kürdistan”ı demek yerine “Batı Kürdistan” anlamına gelen ve rejim açısından rahatsız edici ifade içermeyen “Rojova” deme yoluna gitti.

Son günlerdeki kantonların birleştirilmesi Esed rejimi ile PKK / PYD arasında gerçekleşen altı görüşmede bunlar müzakere edildi. Esed rejimi Öcalan'ın 2011 mesajlarını almış ve karşılığını vermişti.

Suriye İçinde PKK Kampları

Esed, devrimin başlamasının hemen ardından PKK ile görüşmelere başladı. Görüşmeler için PKK'nın önemli isimlerinden Mustafa Karasu Nisan 2011'de Suriye'ye geldi. Yapılan görüşmeler sonunda Hatay, Kilis, Afrin üçgeninde kamplar açılması neticesine varıldı. Ayrıca bu görüşmede Mustafa Karasu'nun Esed'i sıkıştırmak için “Nusayri” kartını kullandığı ileri sürülmektedir.

Adana antlaşmasının açık ihlali demek olan Esed rejimi ve PKK / PYD kamplarının kuruluşuna Türkiye o dönemde içerdeki Barış Süreci nedeniyle sessiz kaldı. Bu sessizlik ise hem Esed'i hem de PKK / PYD'yi cesaretlendirdi.

Afrin'e bağlı Raco nahiyesinin Meydan Ekber ve Hulakan köyleri ile Şara'nın Dersuan köyünde Türkiye'deki saldırıları gerçekleştirecek PKK'lılara Esed rejiminin bilgisi ve desteği dahilinde eğitim kampları kuruldu. Bunun dışında Cenderes'te kurulan kampta da Suriye içinde Esed'e destek verecek PKK / PYD'lilere eğitim verilecekti.

Suriye'de devrimin başlamasıyla birlikte Öcalan'ın hapishaneden verdiği talimatlar doğrultusunda Kandil'de bulunan Suriye kökenli militanlar Esed'e destek vermek üzere ülkeye geri döndü. Kampların açılmasıyla Suriye içinde bir haftada militanların sayısı 1.500'e ulaştı.

Suriye'nin sınır bölgelerine konuşlanan PKK'lılar özellikle Urfa ve çevresinden örgüte yeni eleman kazandırma çalışmalarında bulundular. Örgüte katılan militanlar önce Suriye'ye oradan da özel eğitim için Kandil'e gönderildi. Bu faaliyetler istihbarat raporlarına yansımasına rağmen nedense görmezden gelindi.

PYD'den ayrılan militanın aktardığına göre devrimi takiben PKK'nın askeri yönetiminden 400 kadar idareci Türkiye ve İran'dan Suriye'ye geldi. Bu üst düzey PKK militanları Suriyeli Kürt gençleri aylık 300 dolar karşılığında militan olarak kullandı. Ayrıca bölgenin ileri gelen aşiret liderlerini ziyaret eden yönetici militanlar Kürt gençlerinden düzenli ordu kurmak istediklerini söyleyerek ‘bağımsızlık' vurgusu yaptı.

Bir diğer kamp da Şırnak'ın Cizre ve Mardin'in Nusaybin ilçelerinin hemen karşısındaki Derika Hemko adlı bölgede kuruldu. Yerel kaynakların aktardıklarına göre bu kamp Karacuğ Dağ olarak bilinen ve önceden rejim ordusu tarafından gözetleme bölgesi olarak kullanılmakta iken Esed tarafından PKK'ya teslim edilmişti. TV-radyo alıcı ve vericilerinin de bulunduğu yerde 20-35 yaş arasındaki militanlara askeri eğitim verildi.

PYD'nin Sahneye Çıkışı

Suriye'de devrimden önce de aktif halde olan 12 adet Kürt siyasi partisi bulunmaktadır. Bu partilerin devrimden önce siyaset yapmaları yasakken devrimden sonra da kuvvetli bir şekilde siyaset yapmalarına izin verilmedi. Bu yasaktan sadece Öcalan'ın mesajlarında geçen PYD etkilenmedi.

Ancak diğer taraftan devrimden önce hakkında idam kararı verilen ve ülke içinde olmadığı için cezası hayata geçirilemeyen Salih Müslim'in liderliğindeki PYD'ye rejim tarafından dokunulmadı. Hatta rejimin ve PKK'nın kanatları altında çok yoğun bir biçimdetaraftar toplamasına ve aktif siyaset yapmasına destek verildi. Bu desteğin ise Mustafa Karasu'nun Esed'le gerçekleştiği görüşmede yanında Salih Müslim de bulunduğu ve ikisinin PKK'nın rejim destekçisi faaliyetleri yönetmesi kararının alındığı toplantıda programa dahil edildiği, Esed saflarından muhaliflere katılan üst düzey askerlerce doğrulandı.

Öyle ki 2011'in Nisan ayının sonunda PKK ve PYD Halep'te Esed'i desteklemek üzere ortak yürüyüş gerçekleştirdi.

İhlaller ve Tutuklamalar

PKK / PYD'nin Suriye'nin çeşitli bölgelerinde rejimin de vekilliği ile kendi mahkemelerini kurdu. Devletleşme pratiğinin ilk hukuki yansımaları olarak kurucu mahkemeler şeklinde işlem gören bu yargı organları önce PKK/PYD militanları tarafından alıkoyulan muhalifler üzerinde etkisini gösterdi. Muhalifler sorgu evleri ve hapishane olarak kullandıkları evlere götürülüyordu. Kendilerince yaptıkları sorgulamalarının ardından ellerinde tuttukları muhalifleri rejimin güvenlik güçlerine teslim ediliyordu. Bunların hepsi kanton idarelerince yönetiliyordu.

Diğer taraftan başta Ayn El Arab olmak üzere PYD/ PKK militanları Suriye'nin özellikle Kürt nüfusunun olduğu Afrin gibi bölgelerde halktan haksız ve yüklü miktarda vergi toplamaktaydı. Halktan toplanan paranın bir kısmı örgütün Suriye'deki etkinliklerine ayrılırken, geri kalan büyük kısmı ise Kandil'e gönderiliyordu.

Halen uygulamada olan vergi toplamayı Kürdistan devleti adına yaptıklarını ifade eden militanlar kanton maliyesine bağlı görev yaptıklarını da söylüyor.

Militanlar aynı zamanda Suriye-Türkiye sınırında kurdukları kontrol noktalarında sınırda ticaret yapan insanları gelirlerini kendileri ile paylaşmaya zorlamaktaydı. Bu konuda ise Türkiye sınır hattında hala etkin bir çözüm bulabilmiş değil. Muhaliflerin elindeki sınır hattında normalden 1,5 kat fazla güvenlik ve ticari denetim kuran Türkiye'nin PKK / PYD'nin ikmal yollarından en az dikkat çekeni Afrin hattında hiçbir noktayı faaliyete geçirmemesi de dikkat çekici.

Hatay'ın Hassa ilçesinden Kilis'e kadar giden ve eski otoyol ile tren hattının bulunduğu geniş bölgeden PKK / PYD'ye katılım için günlük giriş sayısının 20'nin üzerinde olduğu da bilinmekte. Tüm bu serbestlik ile PKK / PYD gerek Afrin'de gerek Ayn El Arab'ta gerekse Hasiçi (Haseke) bölgesinde mali ve siyasi baskılarına devam etmekte.

Hasiçi bölgesinde kendilerini Müslüman Kürt olarak tanımlayan ve Türkiye'de ikamet eden Suriye kökenli Kürtlerin insani yardımlarını bile şiddetle bastıran PKK / PYD'nin 2012'den bu yana sadece Hasiçi'nde 200 kişiyi tutukladığı da kayıt altında.

Kürt Muhaliflere Karşı PYD

Devrimin başlamasının hemen ardından rejim karşıtı protestolarda bulunan Haseke, Kamışlı, Afrin, Amuda ve Aynel Arab gibi bölgelerdeki insanlar en zalim bastırmaya maruz kaldı. Rejim protestoları bastırmak için İdlib, Hama ve Humus'ta yaptığının aksine bu insanları jetlerle vurmak yerine Irak'taki PKK kampında bulunan Salih Müslim'in Suriye'ye gelmesine izin verdi. PYD ve PKK'ya Kürt nüfusun bulunduğu yerlerde güvenliği sağlama görevi verildi.

PYD/PKK rejim aleyhinde protestolar düzenleyen halkı muhaliflerin yanında olmak, Türkiye ya da Barzani ajanı olmak ithamıyla tutuklayarak işkence ve fiziksel tacizde bulundu. PYD/PKK bu işkenceler sırasında öldürülen Kürt muhaliflerin ajan olduğuna dair dünya çapında bir propaganda yürüttü.

Amude Katliamı

PYD'nin Esed rejimi ile işbirliğine delil teşkil eden başka bir olay da Amude Katliamı idi. Esed rejimi ve PYD'nin bölgede gerek rejime gerekse PYD'ye muhalif kimseye yaşam hakkı tanımadığı bu katliam ise sümen altı edildi.

Amude'deki muhalif gösterilerde bulunan Suriye'li Kürtler bir yandan PYD militanlarının bir yandan da PYD kurmuş olduğu aşayiş kuvvetlerinin tehdit ve tacizine maruz kaldı. Gösterilere katılan genç aktivistlerin ifadelerine göre PYD'liler tarafından çok defa tehdit edilmiş ve gösterilere katıldığı için ailelerinin yaşadığı evlerin elektriği kesilmişti.

27 Haziran 2013'te PYD'nin arkadaşlarını yalan gerekçelerle tutuklaması üzerine protestolarda bulunan muhalif Kürt gençler üzerine PYD tarafından ateş açılmış ve 7 kişi hayatını kaybetmişti. Olayda yaralanan kişiler ise götürüldükleri hastanelerden zorla çıkartılmıştı. YPG tarafından oluşturulan kontrol noktaları sebebiyle başka bir hastaneye götürülemeyen yaralılar Türkiye'ye getirilmek zorunda kalmıştı.

28 Haziran'da PYD Amude'de sokağa çıkma yasağı ilan etmiş ve sokağa çıkanlar çatılardaki keskin nişancılar tarafından hedef alınmıştı. Çok sayıda ev, bir önceki günkü protestoda yeralan Kürt muhalifleri tutuklamak isteyen PYD militanları tarafından basılmış ve evlere maddi hasar verilmişti. Tutuklanan göstericilere ise işkence yapılmıştı. PYD, gösterilerde hayatlarını kaybeden gençlerin ailelerine cenazeleri etrafında kalabalık oluşturulmasına izin vermemişti ki aynı muamele devrimin başında Baasçı rejim tarafından yapılmaktaydı.

PYD'nin yeni rüyası Afrin

Devrimin ilk günlerinden itibaren Suriye'deki karışıklığı Türkiye'ye karşı mücadelesinde lehine çevirmek isteyen PKK stratejik üs olarak Afrin'i seçti. PKK'nın Afrin'i üs olarak seçmesi uzun süredir bir plan dahilinde işlenen projenin hayata geçiriliyor olduğuna işaretti.

Şöyle ki 2004-2010 arasında Afrin'den dışarıya verilen göçlerle bölgenin klasik ataerkil yapısı bilinçli bir şekilde bozulmuştu. Sünni medrese yapısı hakim olan ve 1990'lı yıllarda Sünni Kürt alimleriyle ün yapmış olan Afrin'in dini yapısı rejimin politikaları ile Kürtçe vaazların ve derslerin yasaklaması ile dejanere edilmişti. Bu konuda en açık vaka Esed'in, Afrin'de görev yapmakta olan eski Suriye müftüsü Nakşi Kiftaro'yu tasfiye edip yerine İran taraftarlığı ile bilinen Hassun'u getirmesi olayıydı.

Rejimin çeşitli oyunlarla Afrin'in geleneksel aşiret yapısını ve dini motifilerini bozması PKK/PYD'nin buraya kolayca yerleşmesine imkan sağladı.

Ayrıca coğrafi konum itibarıyla Afrin üzerinden Nubül ve Zehra'nın ardında kalan bölgeye PKK'nın yiyecek ve mühimmat ulaştırması kolay olmaktaydı. Böylece PYD / PKK rejime verdiği sözü de tutmaktaydı. Bu durum bugün için de geçerliliğini korumakta.

Rejim PYD/PKK'nın Afrin'de yerleşmesine ses çıkarmamış aksine destek olmuştu. 2012 Temmuz ayında Afrin'in PYD/PKK'nın eline geçmesinin ardından rejim yetkilileri Afrin'de bir sağlık kurumu işleten ve şu anda Kilis'te bulunan A.A isimli bir Suriyeli bir Arab'a gelip, kurumun anahtarlarını PYD/PKK'ya teslim etmesini istedi.

Suriye Kürtleri Birlik Partisi Siyasi Büro Üyesi Abdulbaki Yusuf da konu hakkında “PYD üyeleri Afrin'de silahla dolaşıyor. Yol kesip arama yapıyor. Bütün Afrin halkı, PYD/PKK'nın bu tür eylemleri Esed rejimin onayı ile yaptığını biliyor” şeklindeki açıklamasıyla Afrin'deki PKK- Esed rejimi ortaklığını gözler önüne sermişti.

2015 Mayıs ayı sonunda Suriyeli muhaliflerle yaptığımız görüşmede alınan bilgilere göre Afrin'e Türkiye üzerinden yaklaşık 10.000 kadar PKK militanının iki senelik süreçte giriş yaptığı biliniyor.

9 Haziran 2015 tarihinde PYD, Afrin'de yeni askeri alımlar yapmak üzere bir merkez açtı. Bu merkez ile Afrin içindeki gençler zorla PYD / PKK'nın silahlı kanadı YPG'ye alınmak istendi. Birkaç protesto gösterisi aktivist medyada gündeme gelince uygulamaya ara verildi. Yaklaşık üç haftalık aradan sonra bölgedeki ‘zorunlu askerlik' uygulaması yeniden başlatıldı.

Afrin'deki PYD yönetimi 2014 Haziran ayından beri bölgedeki 18-30 yaş arasındaki tüm erkeklerin 6 ay süre ile askerlik yapmasını zorunlu hale getirdi. Zorunlu askerliğe karşı olan gençlerden çoğu Türkiye'ye kaçtı. Mayıs ayında zorunlu askerlikten kaçmak isteyen bir grup Kürt ve Arap genci PYD tarafından tutuklanarak zorla askere kaydedildi. Bu gruptan kişilerin aileleri tecrid altına alındı.

Suriye'nin kuzeyinde giderek yayılan PYD 2013'te “PYD, Batı Kürdistan'da demokratik toplumu inşa etmek için bir devrim yürütmektedir. Sonrasında sıra Kuzey Kürdistan'a yani Türkiye'ye gelecektir” açıklamasında bulunmuştu.

Bu açıklama Kuzey Suriye'deki yapılanmanın esas hedefinin Türkiye olduğunu net şekilde ortaya koyarken bu planın arkasındaki güçlerin Esed'in 2011 sonundaki güvenlik toplantısında zikrettiği “Eğer Türkiye Suriye'de bir devrim istiyorsa sınırında bir Kürt devleti bulacak” sözleri hatırlanarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu söylemin benzerlerini Türkiye içindeki çeşitli basın yayın organları “Esed güçlü olsa idi Kuzey Suriye'de bir Kürt devleti olmazdı” şeklinde düzenleyerek yayınlamışlar ve bu çokça tekrar edilmişti.

Ya Türkiye?

Tüm bu kronoloji, vakalar ve açık / kapalı kaynakların izinde geçtiğimiz kırk yıllık sürecin son beş senesi Türkiye'nin iç politikadaki Barış Süreci duygusallığına kurban edilmiştir. Türkiye Barış Süreci ile durdurduğunu düşündüğü kanın yüzlerce katını akıtacak yeni bir cepheleşmeye izin vermiştir.

Bu cepheleşmede iç politikada muhatap olarak gördüğü PKK'nın Irak'taki Avaşin ve Kandil kamplarının Kuzey Irak'tan Suriye'ye geçisini yayınlanan onlarca açık kaynak video ve görsele rağmen görmezden gelerek büyük bir hataya imza atmıştır.

Irak'taki bölgesel müttefiki Barzani'nin rakibi Talabani'nin güç histerisi ile İran'a yakınlaşarak PKK ile arada bir ulak ve çok zaman lojistik köprü görevi görmesini de yok sayan Türkiye bilinç olarak stratejik mücadeleyi şimdiden kaybetmişgörünmektedir.

Diğer yandan Esed rejimi ile ilişki ve koordinasyonunu yukarıda belirttiğimiz PYD / PKK'nın IŞİD üzerinden Suriye'de yeni maskesi ile meşru hale getirilmesi Türkiye'nin en büyük müttefiki ABD eliyle olmuştur. Bu Türkiye'nin bölgedeki ‘seyirci' ve zaman zaman ‘yorumcu' siyasetini bile tıkayan büyük bir güç erozyonuna neden olmuş, Türkiye seçimsiz kalmıştır.

Hiçbir mazaretle açıklanamayan bu tutarsızlık nedeniyle Türkiye'nin önümüzdeki dönemde Suriye konusundaki görüşlerinde ABD – İran ve Esed'in oynadığı Kürt kartı ile yüzde doksan değişmesi kaçınılmaz görünmektedir.

Türkiye şu an egemen medya ve milliyetçi söylemlerle günü kurtarsa daha yakın süreçte yaşanacak olan Afrin çatışması ve Halep'in PYD – Rejim işbirliği ile sıkıştırılması bu söylemler üzerinden kurtarılamayacak hale gelecektir.

 

Haber Ara