Dolar

32,5145

Euro

34,5700

Altın

2.490,34

Bist

9.548,09

Nusret Cephesi'nden 'El Kaide' açıklaması

Suriye'de Beşar Esed rejimi ve İran destekli Şii milislere karşı mücadelesini devam ettiren silahlı muhalefet içerisinde başlayan 'Nusret Cephesi' tartışması sürüyor.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-05-01 05:23:04

Nusret Cephesi'nden 'El Kaide' açıklaması

TİMETÜRK | HABER MERKEZİ

Özgür Suriye Ordusu'na yakın grupların Dera'da yaptıkları "Nusret Cephesi, El Kaide'den ayrılmalı" açıklamasının ardından pek çok gruptan benzeri yönde açıklamalar geldi. Şam merkezli Ceyş'ül İslam grubunun lideri Zehran Alluş Suriye halkının maslahatı için Nusret Cephesi'nin El Kaide'den ayrılması gerektiğini söylemiş ve ülkenin en etkili direniş gruplarından Ahrar'uş Şam Hareketi'nin lideri Ebu Cabir eş Şeyh de El Cezire'den Teysir Alluni'ye verdiği röportajda aynı yönde görüş beyan etmişti.

İki ay önce Reuters tarafından ortaya atılan "Nusret Cephesi El Kaide'den ayrılmayı planlıyor" haberi, o dönemde Nusret Cephesi kaynakları tarafından yalanlanmış ancak konu gündemden çıkmamıştı. Son olarak Suriye başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesindeki yabancı savaşçılar üzerinde etkisi bulunan Ebu Basir Tartusi, Suriye'deki El Kaide'ye katılmanın 'caiz olmadığı'nı açıklamış ve kendisini takip edenlere bu gruba katılma izni vermediğini internet sitesi üzerinden duyurmuştu.

Nusret Cephesi, Ebu Basir Tartusi'nin açıklamasına "Şer'i kadı" olarak bilinen Ebu Abdullah eş Şami aracılığı ile cevap verdi. Cevabın sadece Ebu Basir et Tartusi'ye özel olmadığını söyleyen eş Şami, yayınlanan metnin "trend olan bir düşüncenin sahipleri"ne karşı kaleme alındığını duyurdu.

İŞTE EBU ABDULLAH EŞ ŞAMİ TARAFINDAN KALEME ALINAN MESAJIN TAM METNİ

Şeyh Ebu Basir'in Nusret Cephesi'ne katılmayı yasaklayan fetvasına cevaptır.

Tüm hamdu senalar alemlerin Rabbi olan Allah içindir. Önderimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.), aile ve ashabına salat ve selam olsun. Bundan sonra: Dün tevhid ehlini destekleme çağrısı yapan birisinin bugün fetva yayınlayarak bu tevhid ehlinin bir parçasına, Nusayri tağutuna karşı cihadında katılmanin haram olduğunu söylemesi bize acı vermektedir. Şimdiye kadar Şeyh, bizim aleyhimizde konuştuğunda hatta bizim istihbarat örgütlerinin bir ürünü olduğumuzu söylediğinde hep sabrettik. Bizim kişisel haklarımızla alakalı olan durumlarda bunları gormezden geldik ancak bu meselenin dini bir boyuta taşınıp Nusret Cephesi'ne katılmanın haram olduğu fetvası verildiğinde bazı insanların zihinlerinde şüphe oluşmaması için sessizliğimizi bozup cevap vermek zorundayız. Eğer Şeyh, bizi cevap vermeye mecbur bırakmasaydı cevap vermezdik. Keşke Şeyh, bize özelden gizli mahiyette bir nasihat verseydi de biz bunları internetten işitmeseydik. İnternet üzerinden her yere yayılan ve herkesçe duyulan bir nasihatin faydası nedir ki? Nasihat böyle verilmez. Bizim bildiğimiz nasihat gizlice verilir ve halka aşikar edilmez ve bu nasihatin konusu El Kaide'ye bağlı olduğu için Nusret Cephesi'ne katılmayı yasaklayan bir fetva olduğu zaman bu bir nasihat de değildir. Öyleyse Şeyh, söylediği şeyleri bizimle açık bir yürekle konuşsun.

"EBU BASİR'İN BİZE İNTERNETTEN MESAJ VERMESİ YANLIŞ"

Şeyh'in bize nasihat etmek için tekrardan medya kanallarını kullanmayacağını ümit ediyoruz. İstediği zaman özel olarak bize nasihat edebilir ve bizi dikkatli birer dinleyici olarak karşısında bulacaktır. Ancak kendisine ve ilmine olan tüm hürmetimize karşın yanlışlarında kendisini takip etmeyeceğiz. Bizim fikirlerimize zıt olarak kendisinin doğru gördüğü fikirlerine muhalefetimiz kesinlikle şer'i kaidelere muhalefet değildir. Aksine bunlar tümüyle Şeyh'in fikirlerine muhalefettir. Şeyh'in bir fikri doğru da olabilir yanlış da. Nitekim bizim fikirlerimiz de böyledir. Resulullah ( salat ve selam O'na olsun) demiştir ki: Senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme lakin kendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmünün ne olduğu hususunda isabet edip edemeyeceğini bilemezsin. Bunu İbn-i Mace rivayet etmiştir. Esasen bizim El Kaide cihad cemaatine olan biatımız, boyunlarımızda asılı, doğrulanmış bir biat olsa da bu biat; El Kaide'ye biatı zorunlu kılan veya yasaklayan metinler yahut meselelerden ötürü değildir. Aksine fayda ve zararları göz önüne alınarak içtihad edilmesi ile verilmiş bir bir kararıdır. Önyargı ve hevadan uzak bir şekilde gayret sarf ederek bir sonuca varan kişiye, "Benim fikrime göre doğru olan budur ancak hizipçilik ve taassuptan uzak bir şekilde bu meseleyi araştırarak benim görüşüme aykırı içtihatta bulunan kimseler hariçtir" demesi daya uygundur ki bizi bunlarla suçlamıştınız.
Bilinmektedir ki mübah olan farklılıklar meselesinde Ehl-i Sünnet'in metodolojisi içtihat temellidir, birbirlerini mazur görür ve alan bırakırlar, farklı yorumlarda birbirlerine anlayış gösterir, beyan ve amellerine karşı da hüsn-ü zann ile sarf-ı nazar ederler. Bu ise Ehl-i Sünnet'in ihtilaflar fıkhına dair kitaplardan öğrendiğimiz bir husustur ki sizin "Fıkh'ul İhtilaf İnde Ehl-i Sunne vel Bidat" (Sünnet ve Bdat Ehline Göre İhtilaflara Yaklaşımlar) isimli kitabınız da bulunmaktadır. Fetvanızı dayandırdığınız argümanları çürütmeye başlamadan önce El Kaide cemaatinin cihad stratejisi ve değişime bakışını analiz etmek gereklidir. Sonrasında geri dönerek argümanlarınızı tek tek ele alıp tartışacağız ki Şeyh hatalarını not etsin ve hiç değilse kendisiyle aynı fikirde olmayanları da mazur görsün.

Tevfik Allah'tandır.

"EL KAİDE ÜMMETİ 'ULUSAL CİHAD' PROJESİNDEN KURTARDI"

Küresel küfür ittifakı yüz yıllar boyunca İslami hilafeti zayıflatmak için planlar yaptı, komplolar kurdu ve yıkılmasını sağlayana kadar büyük çabalar gösterip savaşlar açtı. Ancak küresel küfür ittifakı o noktada da durmadı ve hilafetin dönüşünü engellemek için emniyet vanaları oluşturdu. Sykes - Picot anlaşması vasıtasıyla Arap aleminin kalbi Şam da dahil olmak üzere İslam dünyasını elliden fazla ülkeye böldü ve canavar Yahudi devletini İslam aleminin kalbine; Filistin'e yerleştirdi. Bu iki pranga, Sykes - Picot ve benzeri anlaşmalar ile Filistin topraklarını Yahudilere vaat eden Balforu Deklarasyonu, küresel küfrün İslam ümmetini teslim almak için kullandığı en güçlü prangalardır. Ümmet, gerçek düşmanını, planlarını ve tuzaklarını keşfedene kadar büyük bir çaba harcadı. Sonunda küfre karşı cihad çağrılarını duydu. Allah'a hamdolsun ki pek çok kişi bu çağrıya icabet etti. Ümmet, bölgesel sınırlarla mahdut olan cihadı tecrübe etti ve gerçek düşmanını keşfedemediği için belirli bölgelerle sınırlanan tüm cihad faaliyetlerinde başarısız oldu. Uluslararası anlaşmalara göre direniş olarak adlandırdıkları bölgesel sınırlarla mahdut olan cihad, düşmanın oluşturduğu Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi gibi kurumların belirlediği sınırlara göre gerçekleştirilmektedir. Yani düşman, bu sınırları ümmete empoze eden ve tağut idarecileri ümmetin sinesine yerleştiren gerçek düşmanlardan haberdar olmamızı engellemeye çalıştı. Düşman için bizim savaşmamıza izin verilen sahanın da sınırları belliydi ve ötesine geçmemize izin verilmedi. Yani hep Sykes - Picot anlaşmasına göre çizilen sınırlar içerisindeydik.

"NUSRET CEPHESİ ÖVGÜYÜ HAK EDİYOR"

Allah bu ümmete, bu kısır döngüden uyanma imkanını bahşettiği zaman cihadın; esas olarak dünya düzenini ve cihadı sadece bölgesel sınırlar içerisindeki milliyetçi anlayışla gelişen direnişi meşru gören küresel küfrü hedef alması gerektiği anlaşıldı. Ümmet, uyanıp silahını küresel çevirdiğinde ise Amerika ve müttefiklerinin temsil ettiği küfür düzeninin sahipleri, oyunları ifşa edildiği, batıl tuzakları artık işe yaramaz hale geldiği için deliye döndü. Kendi çizdikleri sınırları aşan herkesi terör listesine almaya başladı. Kaide cihad cemaati de küresel küfrün başı Amerika'yı vurarak gerçeği ortaya çıkardığı ve Ümmetin cihad ruhunu canlandırdığı için büyük bir övgüyü haketmektedir.

Bizim savaşımızın tabiatı bu şekildedir. Savaşımız, bu büyük ve gerçekliktedir. Gerçek düşmanımız da tarafsız kalmayı kabul etmeyen Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi gibi küresel küfür sistemleridir.

"BUGÜN VERDİĞİMİZ SAVAŞ PEYGAMBER DÖNEMİNDEKİ SAVAŞLARLA AYNI ŞARTLARDA DEĞİL"

Düşmanımızla olan savaşımız, Resulullah'ın (salat ve selam O'na olsun) zamanındaki durum gibi de değildir. O Romalılar ve Farslar (İran) yerine Kureyş'le savaşmıştı ancak Kureyş Romalılar ya da Farslar tarafından desteklenmiyordu. Aralarında herhangi bir bağlantı yoktu ve Romalılar ile Farslar, Müslümanlar ile Kureyş arasındaki hadiselere müdahale etmezlerdi. Eğer bizim şu anda kendi idarecilerimizle ve küresel küfürle olan durumumuz, Peygamberimizin Kureyş, Romalılar ve Farslarla olan münasebetlerindeki durum gibi olsaydı bizim kendi idarecilerimizi bırakıp küresel küfürle savaşmaya yönelmemiz büyük bir ahmaklık ve çılgınlık olurdu. Ancak denklem tamamen farklıdır. Kureyş, Romalılar ve Farslara anlaşmalarla bağlı değildi, ne Romalılar ne de Farslar, Kureyş idarecilerini Arapları idare etmeleri için halkın başına dikmiş değildi. Kureyş'in savaşı onların savaşı değildi, hatta umursamıyorlardı bile.

Fakat durumumuz bunun tersidir. Kaide'tül Cihad'ın stratejisi ümmetin evlatlarının gözünde hakikatin net olarak ortaya çıkması için darbeleri küresel küfrün başına yöneltmeye odaklıdır. Küresel küfür krallığı zayıflayıp gücünü bize karşı kullanmayı bırakınca ve idarecilerimizi desteklemekten vazgeçince biz de idarecilerimizle olan hesabımızı göreceğiz.

"KÜFÜR SİSTEMİ TÜM GÜCÜYLE CİHAD EHLİNİ YOK ETMEK İSTİYOR SADECE EL KAİDE'Yİ DEĞİL"

Bize gelince, biz uluslararası dış küfür sistemleri ile ulusal bir küfür devleti arasında bir fark görmüyoruz çünkü bunlar birçok sistemle birbirine yakından bağlı olan bir ittifakın unsurlarıdır ve bu ittifakın bir parçasına indirilen bir darbe ittifakın kendisine indirilmiş gibidir. Küresel küfür sistemi durumu böyle algılamaktadır. Uluslararası küfür sistemi, kendi yerleştirdiği bir kafir lidere karşı yapılan cihadı, kendisine karşı yapılmış görmektedir. Yani biz bu düşmanı (El Kaide'ye olan biat bağımızla) tahrik etmiyoruz. Aksine bu düşman tüm güç ve enerjisiyle cihad ehlini yok etmeye çalışan doğrudan bir düşmandır.

Eğer İslam ehline karşı savaşan bu ittifaka katılmayan tarafsız bir küfür devleti varsa biz onun düşmanlığını kazanmak için çaba göstermeyiz. Eğer bu davranışı sergilersek bu, hiçbir meşru politikası olmayan dikkatsiz kimseler olduğumuz anlamına gelir. Ancak durum bizim belirttiğimiz gibi ise yerel küfür sistemi ile dış uluslararası sistem arasındaki ittifak sebebiyle bu iki düşman arasında bir ayrım yapmamız mümkün değildir. Bu, bizim kendi tercihimiz de değildir. Düşmanımızın savaşının tabiatı sebebiyle buna mecbur bırakıldık. Eğer bu iki düşman arasında ayrım yapmak mümkün olsaydı biz bu imkana karşı kayıtsız kalmazdık ve eğer herhangi birisinin tarafsız kalmasını sağlayacak imkan elimizde olsaydı bunu da sağlardık. Ancak ikisi de aynıdır.

Biz savaş kuralları ve stratejilerimizi daha önceki savaşlar üzerine bina ediyoruz. Sizinle bu konuda farklı anlayışa sahip olduğumuz da aşikar. Bu küçük izahattan sonra makalenizi tartışmaya geçebiliriz.

"EBU BASİR NEDEN AMERİKAN DESTEKLİ GRUPLARA TEK SÖZ ETMİYOR?"

Birinci nokta: Şeyh'e yöneltilen soru, IŞİD'den söz ederek başlamaktadır, öyleyse Şeyh'in hiç değilse Nusret Cephesi ve IŞİD arasındaki menhec farklarından söz ederek cevaba başlaması daha iyi olacaktır. Böylece cevabı okuyan kimse, Nusret Cephesi ve IŞİD'in aynı yolu takip ettiği intibasını edinmez.

İkinci nokta: "Tavsiye etmiyorum ve izin vermiyorum". Neden Batı ve Amerikan ajandaları ile münasebetleri aşikar olan Hazm Hareketi ve Cemal Maruf ( Suriye Devrimciler Cephesi - SRF) hakkında bu tür bir tahkikat işitmedik? Sizin Askeri Operasyonlar Komutanlığı (SMC) grupları ve Batı bağlantılı diğer gruplarla ilgili tahkikatınız nerededir? Ey Şeyh! Bu gruplara veya Nusayri rejimle uzlaşma taraftarı olan gruplara katılmanın caiz olmadığına dair fetvanız nerededir? Yahut sahadaki ifsad edici gruplara dair fetvanız nerededir? Eğer onların fenalıklarından daha büyük bir maslahatı mazeret gösterecekseniz o halde biz de deriz ki: Sizin prensiplerinize göre aynı ölçüyü bizim için de kullanarak sessiz kalıp, rejimle olan savaşımızdan hasıl olan faydanın, Nusret Cephesi'nin El Kaide'ye bağlı olmasından kaynaklanan zarardan daha olduğunu söyleyemez miydiniz ey Şeyh? Bunu da söz gelimi El Kaide'ye bağlı olmanın bir zarar verdiğini farz ederek söylüyoruz ki esasen böyle bir düşüncemiz yoktur.

"HAMAS'IN EL KAİDE OLMADIĞINI HERKES BİLİYOR AMA YİNE DE HEDEFTE"

Üçüncü nokta: El Kaide ismi ve üyeliği, zarar verip dünya ordularını Şam halkına karşı tahrik edeceğinden Nusret Cephesi'ne katılmayı tavsiye etmiyor ve cevaz vermiyorsunuz. Giriş kısmında izah ettiğimiz gibi bu mesele böyle değildir. El Kaide veya başka isim altında yapılan cihadın kendisi, özellikle kutsal topraklara yaklaşmışken; bu zaten dünya ordularını tahrik eden bir şeydir. El Kaide ile bir alakası olmadığı ve El Kaide'nin menhecinde olmadığı halde dünyanın HAMAS'ın karşısında durmak için koştuğunu görmüyor musunuz?

Ayrıca El Kaide ismi sebebiye hasıl olacağını söylediğiniz zararlar herhangi bir cihadda zaten olabilir. O halde bu sonuçları ortaya çıkardığı için cihadı mı terk etmeliyiz? Deriz ki mesele El Kaide etiketi değil. Evvelce izah ettiğimiz üere düşmanlarımızın arzuları ile uyumlu olmayan bir cihad yolu üzerinde olmakla alakalıdır. Bu mesele hak ve batıl mücadelesinde aşikardır.

Şam'da yapılacak herhangi bir cihad aynı akıbetle karşılacaktır. Yani eğer bu cihad, batıdaki tüm taraflarca kabul görmezse ve devlet sınırlarına inanmıyorsa; bu sebeple Ensar ve Muhacir arasında fark gözetmezse, El Kaide etiketini taşımasının veya taşımamasının bir etkisi olmayacaktır, zira bu tabir ehemmiyet taşımayacaktır. Hüküm vermenin temel kurallarına dayalı olarak bu kararın uygunluğunu incelediğimizde de kafirlerin Beşar'ın yanında durmasının sebebinin El Kaide olmadığını, aksine bu cihadın batıya hitap etmeyen ve dünyanın onlarca sene takip edip çizdiği kurallara bağlı kalmayan bir tarzda gelişmesi olduğunu görürüz. Biz cihadı, kafirlerin hoşuna gitmeyen bir konsept ve prensipler dairesinde icra ediyoruz. Yani hedef bu amaçtır, El Kaide etiketi değildir. El Kaide olsun veya olmasın bu konsepte bağlı kalarak cihad yürüten herhangi bir grup, kafirler tarafından saldırıya uğrayacaktır. Bu şekilde, ilk gerekçeniz geçersiz olmaktadır. İkinci gerekçeniz de benzer şekilde geçersizdir. Zira Beşar'ın katliamları yalnızca ve yalnızca küfrün onayı neticesinde gerçekleşmiştir. Uluslararası sistem Beşar'a yeşil ışık yakmasaydı O, bu katliamları gerçekleştirmeye cesaret dahi edemezdi. Ayrıca mübarek devrimin daha ilk haftasında gerçekleştirdiği katliamları da unutmuyoruz. Siz de devrimin başında Dera'da yapılan katliamı hatırlarsınız. Bunu müteakiben Humus (Hula), Banyas ve daha birçok yerde katliamlar gerçekleştirildi.Bunların hepsi, biz El Kaide olduğumuzu ilan etmeden önce meydana geldi.

"EBU BASİR 'ŞAM DEVRİMİNİN EL KAİDELEŞMESİ' DERKEN NEYİ KAST EDİYOR?"

Arap ve iki yüzlü uluslararası rejimlerin temsilci ve delegasyonlarının birbiri ardında Beşar'a anlaşmalar sunup devrimi yok etmek için kendisine zaman tanıdıklarını ve böylece cihadın gün be gün büyüdüğünü unuttunuz mu? El Kaide'ye bağlılığımızı ilan etmediğimizi varsaysak bile küresel küfrün nabzı attığı ve gözleri gördüğü müddetçe bizim Beşar'I devirip Yahudilerin yanı başında İslami bir sistem kurmamıza izin vereceklerini mi düşünüyorsunuz?

Dördüncü nokta: "Şam devriminin El Kaideleşmesi" ile Şam sahasının El Kaide'nin her yerde yaptığı geçmiş, şimdiki ve gelecekteki eylemlerinin sorumluluğunu taşıyacağı doğru ve münasip bir açıklama değildir. "Devrimin El Kaideleşmesi" terimini kullanmamış olmanızı temenni ediyoruz çünkü sizin bu ifadenizi okuyanlar El Kaide'nin tamamen şeytani bir hareket olduğunu düşünecektir. Burada, diğer yerlerdeki El Kaide'den bahsetmiyoruz ancak kıymetli Şeyhimiz, görmüyor musunuz ki Şam El Kaidesi (Nusret Cephesi) - diğerlerinin yaptığı işleri küçümsemeksizin - Şam ehlinin başına gelen felaket ve zorlukları ortadan kaldırmak için var gücüyle çalışmaktadır?

Nusret Cephesi'nin Şam ehline zarar verdiğini mi yoksa elinden geldiği kadar onları savunup koruyarak onlar için fedakarlıklar yaptığını mı gördünüz? Hem askeri alanda hem de hizmet, sağlık ve diğer alanlarda Nusret Cephesi elinden gelen her şeyi yaptı. Biz şiddetli bir savaşın içerisindeyiz ve bu sebeple Şam halkı, Nusret Cephesi'ni sevmektedir. İsimler Şam halkı için bir anlam ifade etmemektedir, tersine onların ilgilendiği şey, kimin onları savunduğu, dinlerini, kanlarını ve şereflerini korumak için hizmet ederek kanını döktüğüdür. Nusret Cephesi'nin bu açılardan yetersiz olduğunu mu düşünüyorsunuz? Şam ehlinin sevip sancağını yükselttikleri Nusret Cephesi ile bir problemleri yoktur. El Kaide ile meselesi olan Şam halkı değildir, bu kendilerini Şam halkının arasına gizleyen bir takım kimselerin problemidir ve bu kimseler de birçok kategoriden oluşmaktadır. Bunların içinde bir grup Şam halkının aslında El Kaide'yi istemediğini iddia etmektedir ancak gerçekte El Kaide'yi istemeyenler sadece bu kimselerin yardım aldığı liderlerdir. Bunların içinde bir kesim de El Kaide'nin karşısında durmak şartıyla dışarıdan yardım almaktadır ve bunların haricinde başka gruplar da vardır.

Başka bir deyişle bazı gruplar, El Kaide ve Nusret Cephesi'ne saldırıyor ve bunu küfür ve irtidat ülkeleriyle kurdukları günahkar ilişkilerle onlardan almaya çalıştıkları yardımlar karşılığında vermeleri gereken bir çeyiz olarak sunuyor. Şam'ın garip halkının ise Allah'ı var. Şam halkını temsil etmeyen kaç kişi onlar adına konuştu? Bununla sizi kast etmediğimi biliyorsunuz ancak kendinizi bu insanların durumuna getirmemenizi ve sözlerinizle onlara hizmet etmemenizi ümit ediyoruz. Eğer hasetçilerin hasedi ve kıskanması olmasaydı, düşman medyasının seferberliği ve buna ek olarak sizin verdiğiniz fetva gibi fetvalar olmasaydı Şam halkının içinde El Kaide meselesi veya Nusret Cephesi'nin onunla bağlantısı sebebiyle endişelenen kimse bulamazdık.

"BU YOL, ZORLUKLARLA DOLU BİR YOLDUR"

Beşinci nokta: Eğer kıymetli Şeyh'in bahsettiği gibi El Kaide'ye olan bağlılığımız kolay işlerimizi zorlaştıracaksa, bizim Resulullah'a ( Salat ve selam olsun) biat esnasında ashabının sözlerinden anladığımız cihad yolunun böyle olduğudur: "Muhakkak bugün onu ortaya çıkarmak, Araplardan tamamen kopmak, içlerinizden en iyilerinizin öldürülmesi ve kılıçlar tarafından ısırılmak demektir". Ahmed ve başkaları tarafından rivayet edilmiştir. Biliyoruz ki cihad ile bahsettiğiniz tüm sonuçlar ortaya çıkacaktır, ancak mücahid için hüküm budur. Biz sadece Allah'tan bizi sabredenlerden kılmasını ve şu ayetinde belirttiği kimselerden olmayı nasip etmesini dileriz: "Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik" (Secde Suresi 24.Ayet). Bahsettiğiniz şeyler, El Kaide ismi olsun veya olmasın cihadın tabii sonuçlarındandır. Benim aranmam, takip edilmem, gizlenmek zorunda bırakılmam ve işlerimi gizlice yürütmeme gelince, bundan dolayı suçlanacak değilim zira benden daha iyi kimseler bu yolu tutmuştur ve bu Peygamberlerin yoludur. İşte Allah, Musa (a.s.) hakkında şöyle diyor: “Musa korka korka, etrafı gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni bu zalimler güruhundan kurtar" dedi” ( Kasas Suresi 21.Ayet ) . Resulullah (salat ve selam olsun) gelince arkadaşı ile birlikte gizlice hicret etmişti ve iki kişi mağarada gizlendikleri herkesçe bilinmektedir. Bahsettiğiniz tüm sonuçlar, El Kaide olmasak bile sadece mücahid olduğumuz için yüzleşmek zorunda kalacağımız şeyler. Belki sözlerimizdeki doğruluk payını El Kaide olmadıkları halde gizlenerek cihad eden Kassam mücahidlerine ve onların tuttuğu yolun neticelerine bakarak anlayabilirsiniz.


"YAHUDİLERİ FİLİSTİN'E YERLEŞTİREN SİSTEMLE NUSAYRİ REJİMİ KURAN SİSTEM AYNI"

Yahudileri Filistin'e yerleştiren uluslararası sistemin, Şam'da Nusayrileri güçlendiren sistemle aynı olduğunu hatırlamak zorundayız. Filistin'de, Yahudi çivisinin devamı ile bölgedeki hakimiyetini sürdürmek için Yahudilere kimsenin zarar vermesine izin vermediği gibi benzer şekilde, Şam'da Nusayri rejimin düşmesine de izin vermemektedir. Çünkü Nusayri çivisinin çıkması cehalet üzerine kurulu olan uluslararası sistemin hakimiyetini tehdit edecektir. Kafirler bunu bilmektedirler ve bizimle bu sebeple savaşmaktadırlar. Bizi bu gerekçelelerle cihad etmemizden başkaca bir sebepten ötürü terör listesine almadılar. Keşke insanlarımız bilselerdi.

Altıncı nokta: El Kaide'nin bir mücadele projesi olduğu ve bir devlet projesi olmadığı şeklindeki sözleriniz, ümit ediyorum ki bu beyanatınız bir iftira değildir. Sizi gizliden veya dolaylı olarak iftira atmakla suçlamıyorum ancak söylediğim gibi hüsn-ü zan ile yaklaşma prensibini uygularak diyorum ki, bu sözleriniz El Kaide'nin mücadelesindeki stratejisi hakkında bilgi veya inanç eksikliğinizden kaynaklanıyor yahut devlet kurmanın evlerini bilmiyorsunuz.

"EL KAİDE'NİN TEMEL MESELESİ DEVLET KURMAK DEĞİL"

Ek olarak El Kaide, sizin başarısız olduğu hükmüne varacağınız bir devlet henüz kurmamıştır. Esasen El Kaide'nin bu meseledeki stratejisi, şehid Usame bin Ladin tarafından izah edildiği şekilde şu aşamada bir devlet kurmamaya dayalıdır ki devlet kurmanın üç aşaması vardır. Düşmanı zayıflatmak, güç dengesini sürdürmek ve yerini sağlamlaştırıp devlet kurmak. Şeyh - Allah ona rahmet etsin -, Yemen ve Somali'ye gönderdiği mesajlarında bunu beyan etti, yani cihadımız düşmanlarımızı zayıflatıp onlarla güç dengesini kurduğumuz ana kadar devlet ilan etrmemeyi esas alır ki devleti kuralım ve sonrasında da devletin yıkılmasını önlemeye muktedir olalım. Bunun öncesinde ise cevabımız hayır. Daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız, Şeyh'in Yemen ve Somali'ye gönderdiği ve Abbotabad Mektupları olarak bilinen sızdırılmış mektuplara müracaat edin. Ek olarak El Kaide'nin durumu sizin devlet kurmada başarısız olduğu kanaatine varabileceğiniz gelip geçmiş bir tarihi vaka da değidlir. Aksine bu ilerde meydana gelecek bir vakadır. Ayrıca El Kaide'nin programına göre devlet kurma vakti henüz gelmemiştir. Bu nedenle teşebbüslerini devlet kurmadaki başarısızlığı olarak yorumlamak hatalı olur. Bu tamamıyla gerçekleşmediyse elde edilen kazanımları terk etmemek adına Şam El Kaidesi, askeri çalışmalarına ek olarak Halep ve Dera'daki özgürleştirilmiş bölgeleri ve geçmişte Deyrizor'u dini kurumlar aracılığı ile diğer gruplarla birlikte idare etmiştir. Öyle ki bu idari kurumlar bazı aşamalarda normal bir devlet fonksiyonu da görmüşlerdir. Ancak diğer meseleler araya girmiş ve bu projenin devamını önlemiştir. Allah'tan başka güç sahib yoktur.

Sözlerinize delil olarak Peygamber'in (salat ve selam Ona olsun) "Mü'min bir delikten iki defa ısırılmaz" sözünü kullanmanıza gelince, bu sahih bir hadistir ancak siz bunu anlamı dışında kullanıyorsunuz. Bunu izah için diyoruz ki: Müslümanlar geçmiş yüzyıl boyunca Suriye, Mısır ve Libya gibi ülkelerde sınırlarla mahdut olan cihadı denediler. Müslümanlar ulusal sınırlar deliğinden iki defa değil birçok defa ısırıldılar. Sonra Allah onlara rehberlik ederek bu hatayı düzeltmelerini sağladı. Mü'minler aynı delikten onuncu defa ısırılmasınlar diye Kaide'tül Cihad dünya küfür ittifakının çizdiği kurallara karşı ortaya çıktı. Allah ayaklarını sabit kılsın. Bu savaşın uluslararası bir savaş olduğunu söyledi ve bu onun seçtiği bir şey değildi, sadece savaşın gerçeğiydi. Ancak El Kaide biz savaşımızı ulusal sınırlarda tutalım ya da tutmayalım, bu savaşın bir küresel tabiatı olduğunu izah etti. El Kaide, bu ümmetin savaş gerçeğini, büyüklüğünü ve boyutlarını anlamasını sağladı. Bu sebeptendir ki ona bu derece şiddetle karşı çıkıldı, terör listelerine alındı ve kaynakları donduruldu. Bu noktayı bitirmeden önce, yukarıda söylediğimiz şeylerin El Kaide'nin vizyonu olduğunu tekrar ediyoruz. El Kaide'nin Şam şubesi Nusret Cephesi'ne gelince; Nusret Cephesi projesini küresel bir temel üzerine inşa etmiştir. Aksine hikmet sahibi Şeyh Eymen ez Zevahiri'den (Allah onu korusun) Nusayri rejim devrilip Şam'da şura ile (ehli'l hal ve'l akd) bir İslam devleti kurulana kadar cihad etmek ve Nusayri saldırılarını püskürtmeye odaklanmak üzerine emir almıştır.

"AMERİKAN YANLISI GRUPLAR DA MI 'SALİH CİHAD' ZÜMRESİNE DAHİL?"

Yedinci nokta: Şeyh, Şam'da cihad eden gruplara katılmayı tavsiye etmiş ve onları tanımlayarak demiştir ki: "Şam sahasında değişik isimler altında cihad eden tüm gruplar görece farklılıklarına rağmen salih mücahid gruplardır. Hangisine katılırsanız inşaallah mücahid sevabı alırsınız." Şimdi bu açıklaması ile son açıklaması arasında bir bağlantı kurarsak şu sonuca varırız: Şam sahasında Nusret Cephesi haricinde tüm grup ve fraksiyonlara katılabilirsiniz. Hepsi mücahid gruplardır. Subhanallah! Vallahi bu bizi şaşırtmaktadır. Ey Şeyh! Nusayri rejimin faydası için çaba gösteren gruplar da salih mücahid gruplar mıdır ve bunlardan birine katılınca mücahid sevabı mı alınacaktır?

Ya Amerika'nın hizmetinde olan gruplarda bulunanlar? Siz buna inanmasanız da bu biz ve bizden başka pek çok kişi tarafından doğrulanmış bir meseledir. Salih mücahid gruplar mıdır bunlar? Bunlara katılınca mücahid sevabı mı alınır?

Nusret Cephesi'ne gelince ise hasıl olacak zararlar sebebiyle ona katılmak yasaktır ki bu zararlar sadece hayalidir ve kesinliği yoktur. Eğer Nusret Cephesi'ne katılmanın caiz olmadığını hasıl olacak zarar ile açıklıyor iseniz bu hükmün hayali bir zarara dayalı olduğunu ve bu hayal ürünü zararların mesela Hazm Hareketi'nin durumunda kesin olarak var olduğunu görmüyor musunuz? Öyleyse kendi hüküm ve prensipleriniz ile çelişmenizin sebebi nedir? Muhakkak Amerika'nın ajanları eliyle Şam sahasına verilecek olan zarar, El Kaide etiketinden doğacak zararlardan bin kat fazladır ki El Kaide etiketinden bir zarar doğduğu da belli değil. Öyleyse nasıl bu şüpheli fırkaların salih bir cihad yürüttüğünü düşünürken Nusret Cephesi'ne katılmaya izin vermiyorsunuz?

Bütün gruplar salih mücahidler oldu da Nusret Cephesi'ne katılmaya izin yok mudur?

Yoksa bu mesele sizin için öyle bir hal mi almıştır ki sırf El Kaide cihad cemaatine mensup olduğu için bir gruba katılmaya cevaz vermiyorsunuz ki cemaat, Allah'tan sonra ümmetin cihad ruhunu ateşleyen ve ümmet adına on yıllardır cihad sancağı taşıyan cemaattir, ümmete izzetini geri kazandırmış, Allah'ın düşanı Amerika'ya unutamayacağı dersler vermiş ve yüzünü toprakta sürümüştür? Sonra Hazm Hareketi'nin haberleri henüz taze iken ihanetin kokusunun alınabildiği gruplara katılmaya izin veriyor ve onları salih mücahidler olarak tanımlıyorsunuz.

Askeri Operasyonlar Merkezi, hakkında ne düşünüyorsunuz? Cenevre 2 Konferansı'na katılan ve Humus'u Nusayrilere teslim etme anlaşmasını imzalayanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Peki BM Barış Elçisi Steffan De Mistura'nın başarılı olması için çaba gösterenler hakkında ne dersiniz? Yahut Ürdün istihbaratının emirlerine göre hareket eden gruplara ne dersiniz?

Muhakkak ki Şeyhülislam İbn-i Temiyye, Tatar istilasına direnişleri karşısında Mısır ve Şam halkının içerisinde Sufiler, Eş'ariler olmasına, günah ve fısk amelleri bulunmasına rağmen muzaffer olduklarını söylemiştir. En azından bu tanım içine dahil edilemez miyiz? Nusret Cephesi'nin Şam halkı ile beraber Nusayri rejime ve rejimi destekleyen küfür milletlerina karşı cihadı, Baybars, Seyfuddin Kutuz, İzz bin Abdusselam ve Şeyhulislam (Allah onlara rahmet etsin) zamanındaki Mısır ve Şam mücahidlerinin durumuna benzer değil midir?

Sekizinci nokta: Şeyh fetvasında, daha önce belirttiğimiz noktalarda detaylarıyla izah ettiğimiz şekilde haklı olmayan gerekçe ve argümanlara dayanarak Nusret Cephesi'ne katılmaya izin vermediğini açıklamıştır. Bu izahata dayanarak Şeyh'in hakkında hüsn-ü zanla düşünmemize rağmen kendisinin hatalı fetva verdiğini ve bu hatanın Şeyh'in Nusret Cephesi ve El Kaide cemaatinin projeleri ve gerçekleri hakkındaki bilgi eksikliğinden kaynaklandığını, meselelere sadece tek taraftan baktığını ve diğer perspektifleri gözardı ettiğini, Şam sahasının gerçeklerini anlamada ve El Kaide'nin Şam'daki düşmanlarla mücadele stratejisini anlamada eksikleri bulunduğunu düşünmekteyiz. Bir müftünün fetva verdiği meselenin hakikatini ve Allah'ın bu konudaki hükmünü bilmeden fetva veremeyeceğini bilmekteyiz. Şeyh'in ilminden şüphe etmiyoruz ancak gerçekler hakkında bilgi eksikliği seebiyle fetvasının eksik olduğunu ve hatalar barındırdığını düşünmekteyiz. Şeyh'in böyle fetva vermemesi çok daha münasip olurdu ve inşaallah hatalı olduğundan emin olduğumuz için bu fetva bize zarar vermeyecektir. Şeyh'in böyle bir yola girmesinin kendisi için çok ileri olduğunu düşünüyor ve fetvasını gözden geçirmesi çağrısında bulunuyoruz. Muhakkak kadın haklıydı ve Ömer haksızdı. Eğer Şeyh'in fetvası bize alenen gelmeseydi biz cevap olarak tek harf bile yazmazdık. Şeyh'e bu gibi şeyleri tekrar etmemesi çağrısında bulunuyoruz. Zira düşmanlarımızdan işittiklerimiz bize yetmektedir.

Yazıyı bitirmeden önce söylemek isteriz ki yukarıda yazılanlar sadece Şeyh'in kendisine bir cevap değil genelde var olan bu düşünce trendine bir cevaptır. Şeyh, sadece bu trendin bir parçasıdır. Cevabımızın gerekçesi, Şeyh Ebu Basir'in "Tevhid Ehlini Desteklemek" kitabının girişinde bahsettiği Albani'ye cevabının gerekçesi ile aynıdır.

Sonuç olarak, Allah'tan bizi doğruluktan ayrıldığımız meselelerde rehberlik etmesini dileriz. Ondan bizi mahşer gününe koltuklara oturmuş birbirine bakan kardeşler olarak bir araya getirmesini diliyoruz.

Tüm ham ve senalar alemlerin Rabbi olan Allah içindir.

Ebu Abdullah Şami- 22/04/2015

Editörün Notu:
Nusret Cephesi tarafından El Muvahhidun Medya'da yayınlanan metin, İngilizce tercümesinden Ekrem Yılmaz tarafından Türkçe'ye aktarılmıştır. Metnin, mütercim tarafından yayınlanan aslına imla ve tashih amaçlı düzeltmeler dışında herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır.

Haber Ara