Dolar

32,3815

Euro

35,0532

Altın

2.326,48

Bist

9.089,33

NATO yeniden tartışılırken...

Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı, Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, Al Jazeera için yazdı:

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-02-12 03:17:44

NATO yeniden tartışılırken...

TİMETURK | HABER MERKEZİ
PINAR HİLAL BALTA

ABD son yıllarda NATO'daki Avrupalı müttefiklerini İttifak içinde savunma konusunda mali yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle sürekli eleştiriyordu. Bu konu İttifak'ın hem Galler hem de Varşova'daki zirvelerinde ele alınmıştı. ABD'nin eleştirilerinde bir haklılık payı var: NATO'nun Avrupalı üyelerinin uzun süredir İttifak savunması için belirtilmiş oranlarda mali katkıda bulunamadıkları herkesçe biliniyor. Ancak savunma konusundaki mali yükün adil paylaşılması meselesi yeni bir tartışma konusu değil.

1960'DAN BERİ...

Amerikan yönetimlerinin bu konuda Avrupalılara yönelik eleştirileri 1960'lara kadar uzanıyor.

KURULUŞ ve ABD'NİN MALİ YÜKÜ ÜSTLENMESİ

NATO 1949'da kurulduğunda, ABD Avrupalı müttefiklerine İttifak'ın kolektif güvenlik mekanizması çerçevesinde bir güvenlik teminatı sundu. Soğuk Savaş'ın başlarında Avrupa'nın ciddi iktisadi sorunları vardı. Bu nedenle Washington Avrupalı müttefiklerine NATO'yla sağladığı güvenlik şemsiyesinin maliyetinin büyük bir kısmını yansıtmadı. Washington'a göre, iktisadi açıdan ileride kendi kendine yetecek bir Avrupa, genişlemekte olan ABD ekonomisi için de çok faydalı bir pazar olacaktı, bu nedenle Avrupa'ya yardım elini uzatmaktan çekinmedi.

RUSYA FAKTÖRÜ

O yıllarda, Avrupa ülkelerinin olası bir Rus saldırısı karşısında NATO tarafından korunması, Washington'un çıkarlarıyla birebir örtüşüyordu. Özellikle 1950 Kore Savaşı'ndan sonra tıpkı Varşova Zirvesi sonrası Avrupa'ya yerleştirilen yeni askeri birlikler gibi, NATO Almanya'ya ABD, İngiliz ve bir miktar da Fransız ve Kanada askerini konuşlandırmıştı.

KENNEDY'NİN "ÜLKEMİZDEKİ ABD POSTALI" ÇIKIŞI

Ancak ABD-Avrupa balayının da bir sonu vardı. Federal Almanya'nın NATO'ya dahil olması sonrası Kennedy yönetimi İttifak'ın hem nükleer güce olan bağımlılığını azaltmak hem de konvansiyonel imkanlarını arttırmak üzere harekete geçti ve Almanya'daki Amerikan askeri varlığını tartışmaya açtı. 1960'larda alevlenen bu tartışmalarla ortaya birçok önemli soru çıkmıştı: Almanya'daki ABD askerlerinin maliyetini kim karşılanacaktı? Almanya'daki Amerikan askerleri, ABD'nin mi yoksa Avrupa'nın çıkarlarına mı hizmet ediyordu? Kimin daha çok çıkarına hizmet ediyorsa mali yükü de o taraf üstlenmemeli miydi?

1966: AVRUPA'DAKİ ASKERİ VARLIĞIMIZI AZALTALIM

Bu sorular 10 yıl boyunca soruldu. ABD'de Johnson hükümeti Avrupalı müttefiklerine savunma mükelleflerini artırmaları yönünde baskı yapma hakkını kendinde görüyordu. Çünkü Vietnam'ın yarattığı ağır mali yükün altında ABD, Avrupa güvenliği için para harcarken; Fransa, İttifak'ın askeri kanadından çekilivermişti. 1970'lerde Avrupa devletlerinin artık iktisaden kötü durumda olduğunu da kimse iddia edemezdi. ABD'deki bu halet-i ruhiye, 1966'da Kongre'de Washington'ın Avrupa'ya sunduğu güvenlik teminatını zedelemeden Avrupa'daki askeri varlığını azaltmasını öngören bir tasarıya kapı açtı. Bu zor hedef, gerçekleştirilemeyen bir proje olarak kaldı.

BU KAPI NEDEN ARALANIYOR?

Bu eski tartışmaları hatırlamak bize şunu gösteriyor: Zaman zaman Washington DC'de birileri Avrupa'nın savunulmaya değer olup olmadığını sorgular; akabinde Avrupa'da da birileri ABD'nin NATO bünyesinde Avrupa'ya verdiği güvenlik garantisinin işlevselliğini tartışır. Batı'nın yekpare duruşu tartışmaya açılır, perde arkasında NATO güvenliğinin maliyet hesabı yapılır, maliyet paylaşım pazarlıkları gerçekleşir. NATO çevresi bu tür hesaplara alışıktır. Bu nedenle Trump, NATO müttefiklerine malum çağrıyı yapınca Brüksel'dekiler muhtemelen déja-vu dediler.

BU SEFER FARKLI MI?

Fakat bu kez sanki Batı, Batı'yı cezalandırmakla tehdit ediliyor. En azından Trump'ın üslubundaki sertlik bu korkuyu tetiklemiş görünüyor. Soğuk Savaş yıllarında Amerikan yönetimleri Avrupalı müttefiklerini bu konuda sıklıkla suçlamış ama asla cezalandırmamıştı. Şimdi Avrupa'da endişeyle Trump'un nasıl bir yol izleyeceği merak ediliyor. Acaba Trump yönetimi Obama döneminin sonunda Avrupa'da konuşlandırılmış Amerikan askerlerinin maliyetini NATO'da bu askerleri misafir eden ülkelere mi ödetecek? Washington ileride Avrupa'dan askerlerini geri çeker mi? Gelecekte olası bir saldırı karşısında ABD Avrupa'nın savunulmasını üstlenir mi?

TRUMP NEDEN BU HAMLEYİ YAPIYOR?

Peki Trump'ın bu görüşünün ardında ne var? Bir iddiaya göre, Trump'ı NATO/AB karşıtı bir söylem benimsemeye iten en önemli faktör, realist ekolün çıkarsamaları ve ekol temsilcilerinin Başkan'a tavsiyeleri.

ÜÇ BÖLGE MERCEK ALTINDA


Realist görüşün duayenlerinden John Meirsheimer'a göre, ABD'nin küresel güç dengelerini kendi lehine çevirebilmesi için daimî olarak gözetmesi gereken üç önemli bölge var: Avrupa, Ortadoğu ve Asya. Meirsheimer, Asya dışında Avrupa ve Ortadoğu'daki hiçbir gücün mevcut güç dengesini ABD'nin aleyhine dönüştürecek kapasitede olmadığını ve Washington'un artık Avrupa ile ilgilenmesinin gerekmediğini öne sürüyor. Meirsheimer, Trump Amerika'sının Rusya ile işbirliği yaparak dikkatini Asya'da Çin'in dengelenmesine vermesini istiyor.

FAKAT BU BATI'DA BÖLÜNMEYİ TETİKLEYEBİLİR

Batı'nın Avrupalı aktörleri endişeli. Avrupa farklı sorunlar yaşarken Trump Amerikası'nın sorgulamasına hazır değil. Yanlış cevap Batı'da yeni bölünmeleri tetikleyebilir.

BATI "SİNYAL" VERİYOR

Bundan üç-dört ay önce hiç konuşulmayan bir olasılık Avrupa'nın kapısına dayandı. Batı yekpareliğini korumakta zorlanıyor ya da bu birlikteliğin bedelini ödemek zorunda olan Avrupa stratejik bir sıkışıklık yaşıyor. Sonuç pek istenmeyen biçimde iki Batı, ya da Londra'nın da oyuna katılmasıyla üç Batı olabilir.

PEKİ TÜRKİYE?

Peki, zaten tek Batı'nın stratejik vizyonundan memnun olmamak için pek çok haklı sebebi olan Ankara için durum ne? Bu zorlu jeopolitik ortamda, aslında Türkiye'nin doğal bir çekim alanı olması muhtemel. Bu çekiciliğin emareleri de sanki duyuluyor. Avrupa kalesinin liderleri, önce Theresa May, sonra Almanya Şansölyesi Angela Merkel Ankara'ya geldiler.

Trump Amerikası gerçekliği, Avrupa'da denge-maliyet hesaplarının yeniden yapılmasına yol açacak. Bu gerçeklikle hareket eden Avrupa liderleri şimdiden Trans-Atlantik ilişkilerde yaşanabilecek olası kırılmaları mümkünse önleyecek, mümkün değilse hasar yönetimini gerçekleştirecek bir stratejiyi devreye sokmuş görünüyorlar. Merkel ve May'in Ankara ziyaretleri de bu yeni stratejinin bir parçası.

"JEOPOLİTİK" GERÇEKLİK

Küresel anlamda kartların yeniden dağıtıldığı bir döneme giriyoruz, son bir iki haftada Ortadoğu ve Avrupa güvenliğini ilgilendirecek stratejik önerilerin birer ikişer tartışmaya açıldığını gördük. Türkiye de tam bu jeopolitik yeniden yapılanmaların ortasında.

"ANKARA" ÖNEMLİ

Bu nedenle büyük güçler konumlarını birbirlerine karşı yeniden belirlemeye çalışırken, kendilerini Ankara'ya anlatmaya daha çok çalışacaklar ve umuyoruz Ankara'nın ne dediğine de daha çok kulak verecekler.

VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara