Dolar

32,3832

Euro

35,0359

Altın

2.327,04

Bist

9.138,22

Musul - Sevr - Lozan

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-10-27 10:35:39

Musul - Sevr - Lozan

Hatırlıyorum da Rahmetli Erbakan Hocamız son günlerin en önemli gündemi olan Musul meselesinden sıklıkla söz ederdi.

Açıkçası 2005'teki Irak işgaline kadar bunu tam olarak anlayabildiğimi söyleyemem. Irak işgali ile beraber tekrar gündeme geldiğinde anlama ve kavrama durumu da böylece vaki oldu.

Teferruata girmeden meseleye kısaca, en başından bir göz atalım isterim

Musul'u anlamak için I. Dünya savaşına kadar uzanmamız gerekecek. Zira I.Dünya savaşı sonlarına kadar bölge farklı Tür beylikleri tarafından yönetilmiş,1514 Çaldıran seferi ile de Osmanlı hâkimiyetine geçmiştir.

1910'lu yılların başından itibaren, İngiltere gerek petrol kaynakları gerekse Hindistan yolu açısından taşıdığı stratejik yol nedeniyle Irak'ın geneline ve özellikle de Musul vilayetine göz dikmiştir.

Bölgede bulunan petrol yatağı sömürgecilerin iştahını kabartmış, son derece homojen, kolay ulaşılır ve kaliteli petrol İngilizlerin bölgeye hâkim olma sevdalarında önemli rol oynamıştır.

Şüphesiz I.Dünya savaşı sömürgecilerin bölge üzerindeki emellerinin gerçekleşmesi için bir fırsat olmuştur. İngiltere ve Fransa gizlice yaptıkları sykes-picot anlaşması ile Ortadoğu'yu paylaşmış ve Osmanlı ile karşı karşıya gelmiştir.

Hindistan'dan gönderilen İngiliz birlikleri Bağdat'a kadar ilerlemeyi başarmışlarsa da Osmanlı Bölgede ciddi bir başarı elde ederek işgali önlemiştir.

İngilizleri hezimete uğratan bu başarıdan söz ederken aynı zamanda “Kutul Amer'i” de anmak lazım gelir. Dicle nehri kıyısındaki bu şehir işgal deldiğinde, Halil Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından İngilizlere dar edilmiştir.

Bu zafer, aynı zamanda Türk olmayan Müslüman tabanın Osmanlıya sadakatine ve İngilizlere karşı Osmanlının yanında yer alan Bütün bir Arap alemi için “Osmanlıya ihanet ettikleri” söylentilerine de bir cevap olmuştur.

Ancak I.dünya savaşının son iki yılında 30 cephede savaşan Osmanlı bitap düşmüş ve bölgeden çekilmesi için tehdit edilmiştir.

Keza 1918'de Mondoros mütarekesi imzalanırken, İngilizlerin aklı hala ani bir eylemle Musul'u işgal etmek üzerine çalışmaktaydı. Mütareke kurallarına göre, bütün kuvvetlerin bulunduğu yerde kalması gerekmekteydi.

Ancak Mütareke imzalanırken Musul ve Musul'un büyük bir bölümü Osmanlı hâkimiyetinde olmasına rağmen söz konusu kurallarını ihlal eden İngilizler bölgeye doğru işgal harekâtı başlatmıştır.

İngilizler, 1 kasım'da Hamamalil'e girmiş, buradan Musul'u işgal edecekleri tehdidinde bulunarak Türk kuvvetlerinin Musul şehrinden 5 km. kuzeye çekilmelerini istemişlerdir.

İngiliz tehditleri zayıf düşmüş Osmanlı ordusunda “kan dökülmemesi için” karşılık bulmuş ve ordu bölgeden çekilmiştir,

Netice olarak Musul, Mütareke hükümlerine ve uluslararası savaş kurallarına aykırı bir şekilde işgal edilmiştir. Misakı Milli sınırlarımız anlaşmaya uyulamayarak ihlal edilmiştir.

Lakin Musul'u işgal eden İngilizler bölgeye hâkim olmayı başararmıştır. Türkmen, Kürt, Arap bütün Musul halkı buna direnç göstermiş ve İngilizlerin hâkimiyetini reddetmiştir.

Sonraki dönemlerde Misaki Milli sınırları içerisinde yer alan bölgenin İngiliz İşgalinden kurtarılması ve geri alınması için harekât başlatma hazırlığı içerisindeyken Lozan ile beraber bu girişim gerçekleşememiştir.

Keza Musul bizim için “Misaki Milli” sınırlarını yeniden belirlemek üzere değil, bilakis bölge üzerindeki oyunlar özelliklede bölgenin büyük İsrail planının önemli bir parçası olması bakımından ehemmiyet taşımaktadır.

Büyük İsrail projesine giden yolda Sevr-Lozan

Sömürgecilerin “kaynaklarımızı sömürmek gibi” bir derdi hep vardı elbet, ancak bu tek başına bir hedef değildir. Bir yandan sömürgeciliğin sınır tanımaz örnekleri sergilenirken diğer yandan Büyük İsrail Devletine giden güzergâhı “Siyonistlere” açılarak hazır hale getirilmektedir..

Nitekim Sevr bu plana hizmet edecek bir proje olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bilindiği üzere İtlaf devletleri 1920'de Osmanlı Devletini barış görüşmeleri için Paris'te toplanacak olan “barış konferansına” davet etmiştir

Ahmet Tevfik paşa başkanlığındaki heyet konferansa katılmak üzere geldikleri Paris'te barış şartlarını görünce “devlet kavramı ile bağdaşmadığı” ifadesi ile İstanbul'a telgraf çekerek görüşmelerden çekilmiştir.

Bunun üzerine Türkiye'nin direnişini kırmak üzere itilaf devletleri tarafında Ege'de işgaller başlatılmış, Yunan ordusu tarafından İzmir işgal edilmişti.

Kan dökülmesini istemeyen saltanat Şurası, Ahmet Ferit Paşa başkanlığında ikinci bir heyeti Paris'e göndermişti.

Her ne kadar şurada Sevr'in onaylanmasını istemeyerek salonu terk eden Sultan Vahdeddin'in, anlaşmayı onayladığı iddia edilerek vatan hainliği ilan edilse de, tüm süreci kontrol eden damat Ferit Paşa ile beraberindekiler tarafından Sevr imzalanmıştır.

Anlaşma mecliste görüşülmeden, Padişah'ın önüne gelmeden kabul edilmiştir üstelik.

Netice itibari ile Sevr'in Osmanlı Devletini parçalamak maksadına haiz olduğu anlaşılmış, bu sebeple onaylanmamıştı. Fakat emperyalistler Lozan'ı kabul ettirmek için bir şekilde Sevr'in onaylanmış olmasını “hile ile” sağlamışlardı.

Her halükarda Sevr Antlaşması ne Padişah tarafından ve ne de büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmemiş, büyük millet meclisi bu hususta sert bir dil ile anlaşmayı kınamıştır.

Bu reddediş, direniş emperyalistlerin yeni bir oyunu ile bizi bu kez Lozan'a çekmiştir.

1922'de Türkiye barış görüşmeleri için Lozan'a davet edilmişti.

Görüşmelerde Osmanlı borçları, Türk - Yunan sınırı, boğazlar, Musul, azınlıklar ve kapitülasyonlar üzerinde uzun görüşmeler yapılmıştır. Ancak kapitülasyonların kaldırılması, İstanbul'un boşaltılması konularında  anlaşma sağlanamamıştır.

İkinci bir görüşme için bu kez İnönü'nün Müşaviri Haim Nahum gönderilmiştir.

Büyük İsrail Projesinin öncülerinden olan bu şahıs, Erbakan Hocamızın tabiri ile bir ”Haim Nahum Doktrini” uygulamıştır..

Buna göre; esas olan Sevr'in uygulanmasıdır. Bunun için Lozan usulen imzalanabilecek ve Büyük İsrail devleti bu yolla kuruluşunu gerçekleştirmiş olacaktır.

Dolayısı ile Sevr'i uygulamak için Lozan'a ihtiyaç vardı,bu da büyük İsrail'i kurmanın planının önemli bir parçasını oluşturabilirdi..

Keza Haim Nahum doktrinine göre uygulanacak plan şudur

Anadolu insanını aç bırakmak, işsiz bırakmak, borca esir etmek, dininden uzaklaştırmak.

Esasen, 1897 yılında Theodor Herzl'in başkanlık ettiği büyük Siyonist buluşması olan “Bazel Konferansının” en önemli karalarından olan “100 yıl içerisinde Osmanlıyı yıkmak ve İslam'ı kaldırmak” hedefine dönük bir süreçtir, tüm bunlar.

Söz konusu konferanstan ilan edilen İsrail Devleti 50 yıl sonra gerçekleşmeye başlamış ve Büyük İsrail Devleti olma yolunda hız kesmeden-bu gün hala- ilerlemektedir.

Unutmamalıyız ki, Büyük İsrail'e giden yolda “Nil'den Fırat'a” tüm coğrafyalarımız bu planın güzergâhını oluşturmaktadır.

Emperyalist, sömürgecilerin göz diktiği Musul'da bu güzergâhlardan birisidir.

VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara