Dolar

32,5214

Euro

34,8985

Altın

2.422,30

Bist

9.722,09

Mültecilerle imtihanımız

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-01-09 17:06:26

Mültecilerle imtihanımız

Suriye devrimi başladığından bu yana gerek içimizde gerekse dışarıda bir çok şahıs, cemaat ve devletin ipliğini pazara çıkardı ve tabiri caizse ‘kimin ne idüğü' artık çok daha kolay görülür oldu. İlk yıllardan başlayarak devletler pozisyon aldılar ve ne mutlu bize ki Türkiye tarihinin en onurlu dış politika duruşlarından birini bu konuda sergiledi. Daha olaylar başlayıp silahsız göstericiler meydanlarda ‘halk rejimin yıkılmasını istiyor' sloganları atmaya başladığında ve henüz hiç bir mülteci sınırlara yönelmemişken de, kan dökülmeye ve artık halkın da yok olmamak uğruna silahlı direnişe geçtiği günlerde de, mülteciler sınırlara dayandığında da, kamplar dolup sınır şehirlerinde boş ev kalmayıncaya kadar yoğun bir göç yaşandığında da bu duruş değişmedi.

Bu başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere çevresindeki bazı hamiyet sahibi insanların şahsi gayretleriyle yürütülen ve hem içeride hem de dışarıda yoğun tepki ve saldırılara sebep olsa da halen kararlılıkla devam ettirilen politika, sınırların büyük ölçüde kapalı olması haricinde değişmedi. Şu sıralar ağır hasta veya yaralıların dışında mülteci kabul edilmiyor ve daha çok Suriye içinde kamplar oluşturularak orada ikametleri ve yardımlarla hayatlarını sürdürmeleri isteniyor.

Gerek yurt içinde gerekse Suriye topraklarındaki kamplara yardımlar büyük oranda devlet adına Afad ve sivil toplum kuruluşlarınca devam ediyor. Şüphesiz bu konuda sahanın belkemiği olan İHH, suriyeli mülteciler için yaptıklarıyla herhalde başka hiç bir faaliyeti olmasaydı bile tarihe onurla yazılacak isimlerden biri oldu. Suriye topraklarında bir İHH yeleğinin karizması başka hiç bir kıyafetle kolay kolay sağlanamıyor. Ve yeni yetişen fidanlar gibi meyveler veren bir çok yardım kuruluşu büyük gayret ve fedakarlıklarla faaliyetlerine devam ediyorlar.

Türkiye'nin hemen her yerinden toplanan yardımlar sürekli kamplara akarken mültecilerin sayıları da hızla artıyor ve şartlar her geçen gün biraz daha ağırlaşmaya devam ediyor. Son olarak Halep'ten yaşanan büyük göç ile ortaya konulan yardım seferberliği her türlü takdirin üstünde gerçekleşti ve devam da ediyor. Hatta Türkiye devlet olarak neredeyse dev bir yardım kuruluşu gibi faaliyet gösteriyor denilmesi pek abartı olmayacaktır.

Bu noktada dikkat çekmek istediğim asıl konu ise yurt içinde özellikle kamplar dışında, şehirlerde yerleşen mültecilerin durumları. Bu insanlar yeni bir ülkeye, istemedikleri şartlarda ve mecburiyetten sığınmış, savaşın sebep olduğu yıkım ve katliamların kaçınılmaz sonucu olarak aramızda yaşamaya çalışan kardeşlerimizdirler. Ve normal şartlar altında sadece bu cümle yani ‘onlar kardeşlerimizdir' cümlesi dışında birşey söylemeye gerek olmaması gerekiyordu. Bu kardeşlik, damarlarda dolaşan kanların değil kalplerde parıldayan imanın sağladığı ve yalnız dünyalık değil uhrevi bir davetin kardeşliği...

Bugün geldiğimiz aşamada tüm yardım ve destek faaliyetlerinin yanında en az onlar kadar hatta daha elzem bir mecburiyetimiz daha ortaya çıktı; toplumumuzda gittikçe yükselen bir mülteci rahatsızlığı hatta açık bir mülteci fobisi yaşanıyor ve bizim buna karşı aldığımız neredeyse bir hiç tedbirimiz olmadığı gibi genel bir çalışmamız da yok.

Devlet devletliğini yapıyor; politika belirliyor ve imkanlarını, gücünü ortaya koyuyor ancak ne yazık ki ne resmi ne de gayri resmi kuruluşlarımız sadece bugünlerin değil belki önümüzdeki on yılların sorunu olabilecek, yükselen ırkçı ve mülteci karşıtı algıya karşı ciddi bir eğitim, bilgilendirme ve gerilimleri yumuşatıcı bir çalışma yapmıyor.

Herhalde en ciddi katkı camilerimizde vaaz ve hutbeler sırasında yapılan bir kaç cümlelik kardeşlik üzerine yapılan tavsiyelerden ibaret kalıyor.

Uzun yıllar Avrupa'da yaşamış biri olarak, gerek dil gerekse kültürden kaynaklanan sorunların bile toplumda ne derece kırılgan hatlar oluşturduğunu bizzat yaşayarak öğrenmiştim. Yıllar yılı oralarda yaşayan hatta orada doğmuş ve yetişmiş birine bile ‘pis Türk' tamlamasının yakıştırıldığına şahit olduğumuzda yaşadığımız şaşkınlığın bir benzerini yıllar sonra ‘pis Suriyeli' hakaretlerini duyarak yaşamak istemiyorsak birşeyler yapmalıyız.

Biz bu kadarını yapmayız diye düşünüyoruz, biz onlar gibi değiliz, misafirperveriz, müslüman bir halkımız var, bir yerde neredeyse hepimiz aslında mülteciyiz gibi pek çok argümanımız var evet ama bunları işlemek ve beslemek zorundayız. Özellikle sınır şehirlerimizde gündemi takip etmeyen, bilgi kaynağı dedikodular olan, komşusundan aldığı haberlerle dünyayı tanıyan ve hemen her duyduğuna inanan kitleler var.

Aç kaldığı için yardım olarak bedava verilen kömürünü piyasanın çok altında bir fiyata satan ama onunla da ekmek almak yerine çoğu zaman kirasına eklemek zorunda kalan bir Suriyeli aile için ‘aslında kömüre ihtiyaçları yok, satıp parasını yiyorlar' yakıştırmasına inanan binlerce insan bulabiliriz.

Yine benzer şekilde; alışveriş merkezlerinde, pahalı mağazalarda dolaşan, zengin belki de Türkiye'de fabrikaları olan hatta bizzat alışveriş merkezi satın alan Suriyeli mültecilerin kredi kartlarının devlet tarafından ödendiğine inanan binlerce insan var.

Yardıma muhtaç mültecileri görünce rahatsız olan ve uzaklaşan ama kafelerde ve lüks mekanlarda oturan mültecileri görünce de kıskanan, gerçeklikten kopuk bilgisiz bir duygusallıkla insanları değerlendiren binlerce insan var.

Yani devlet ve millet olarak ‘ensar' olmayı seviyor ve istiyoruz ancak bizim de bir diğer yüzümüz var ve bu yüzümüzle sık sık karşılaşıyoruz artık! Oysa birazcık gayret ve samimiyetle yürütülecek bir kaç çalışma veya projeyle büyümeden sorunları çözebilir ve hem bizim hem de misafirlerimizin canları yanmadan bu dönemi atlatabiliriz.

Devlet adı gibi dev bir yapıdır ve hantal işleyebilir ancak sivil toplum kuruluşları tam da bugünler ve bu işler için vardırlar ya da öyle olmalıydılar. İslami cemaatlerin çevresinde örgütlendiği kurumlar tam da bugünlerde ve tam da bu iş için biçilmiş kaftanlardır. Hani hemen her konuda Rasulullah(sas) ve ashabına imreniriz ya, aslında mülteciler bizim için bu konuda büyük bir fırsattır.

Mültecilerin kendilerini anlatmaları şimdilik mümkün değilken; bizim fertler olarak ve tabii islami kuruluşlarımızın yapı olarak devreye girmeleri ve güzel sözlü, çok dinlenen hocalarımızın önderlik etmeleri ile halkı zaten var olan duyarlılıkları üzerinden bilinçlendirmek ve hayatı hepimize daha anlamlı kılmak için birşeyler yapabiliriz.

Hem kendimize hem de gelecek nesillerimize, hem dünyamıza hem ahiretimize faydası dokunacak hayırlı işler yani salih ameller işlememiz için yeterli sebebimiz var!

Haber Ara