Dolar

32,5908

Euro

34,7983

Altın

2.425,80

Bist

9.645,02

Meydan savaşlarını özlüyoruz!

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-01-16 13:36:40

Meydan savaşlarını özlüyoruz!

Her ne kadar belirli bir zaman için gelsekte bu dünyaya, ‘bazımız bazımıza düşman olarak' indik (Bakara 36) ve kıyamete kadar da bu böyle devam edecek. Düşmanlık ise savaş, acı ve ölüm demek!

Adem(as)'ın iki oğluyla başlayan kavga hala devam ediyor. Küçük menfaatler ya da büyük hedefler uğrunda savaşıyoruz. Neticede savaşıyoruz! Dünya, nadiren huzurlu zamanlar geçirse de hep bir yerlerde birileri birileriyle çatışıyor.

Savaşın da bir ahlakı olması gerektiğini herkes kabul etse de pratikte kazanmak için hemen her yola başvurmaktan kaçınmıyoruz. Özellikle biz müslümanlar yeryüzünde bu konuda en hassas toplumuz ve yapabildiğimiz kadar savaş hukukunu çiğnemekten sakınıyoruz. Zira biz her haksızlığın hesabının verileceğine iman eden bir toplumuz...

Teknolojinin gelişmesi hele de merhametsiz toplumların gelişmiş silahlar edinmesi günümüz savaşlarının ‘hukuksuz ve acımasız' birer katliama dönüşmelerini hızlandırıyor. Gerçi zalim bir ordu elinde en basit silahlar bile korkunç birer ölüm makinasına dönüşebiliyor. Suriye'de çok az maliyetle üretilen varil bombalarının hedef gözetmeksizin çarşılara, pazarlara, okullara ya da camilere atılabilmesi herhalde insan türünün ne kadar aşağıya düşebileceğine örnek olabilir.

Metal parçaları ve patlayıcılarla doldurulmuş bir varil dolusu ölümün, helikopterden rastgele atılırken düşüş hızı, fıtrattan uzak ve merhametten mahrum olan insanların ne kadar hızlı ‘aşağıların aşağısı'na düşebileceğini temsil ediyor...

Birtakım teknolojik imkanlarla karadan, denizden ya da havadan atılabilen, yalnızca bir tek düğme ile idare edilen ama onlarca haneyi, yüzlerce canı ve milyonlarca yüreği yakma kapasitesine sahip silahlar çağımızın en sıradan savaş metodu haline geleli çok oldu.

‘Delikli demir'in çıkıp mertliğin bozulduğu devirlerde insanlar bir kurşunla ölüme çok hayıflanırlar imiş... Bugünleri görmedikleri için bahtiyar olsalar gerek!

Ordu ya da ordular tarafından şehirler kuşatılıyor, saldıranlar rastgele atışlar yaparken savunanlar halkını ve hanelerini siper edinmekten çekinmiyorlar... Şehirlerin adı değişebiliyor, saldıran ya da savunan taraflar yer değiştirebiliyor ama arada kalan, hanesi harap olan, başına bombalar yağan, can vermeyi artık kurtuluş gören, hasbel kader can vermemişse ölümden beter ızdıraplara kaçan, zillete düşen ise halklar oluyor.

Bu yüzden meydan savaşlarını özlüyoruz; yıkılan şehirler, yok edilen medeniyetler ve hatıraları bir yana onurlu bir ölüm ve onurlu bir definden bile mahrum bırakılan, değersiz varlıklar gibi enkaz altında kalan insanlar, parçaları bile bir araya getirelemeyen cesetler özletiyor zira!

Hani iki ordunun genellikle geniş bir düzlükte karşı karşıya geldiği, önce bir kaç yiğit savaşçının ortaya çıkıp çatıştığı, sonrasında oklara, mızraklara ve nihayetinde kılıca yani bileğe ve yüreğe dayanan savaşları özlüyoruz!

Bu noktada hataları saymak, birilerini suçlamak yerine kaynaklarımızda bize aktarılan savaş hukukumuzu hatırlamak daha hayırlı bir neticeye sebep olacaktır diye umut ediyorum.

İslam savaş hukuku hissiyata değil adalete dayanır, savaşın da adil olmasını sağlamak için tesis edilmiştir ve asıl maksat birilerini ya da bir yerleri yok etmek değil, Allah(cc)'ın davetine mani olan engelleri ve zulmü ortadan kaldırmaktan ibarettir.

İslam'a göre savaşa katılan herkes meşru hedeftir, katılmayanlar değildir. Bu katılımın şeklinin eliyle, diliyle ya da fikir ve plan bazında olması hedef alınma hakkını değiştirmez. İslam gerektiğinde savaşmayı emreder, kibarlık ya da yumuşaklık değil adalet ister.

‘Ey cemaat, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah'tan afiyet isteyin, onlarla karşılaştığınız zaman da sabredin. Biliniz ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.' (Hadis, M.A.)

Muhtelif kaynaklarımızdan derlediğim temelde İmam Muhammed'in Siyer-i Kebir adlı eserine İmam Serahsi'nin yaptığı şerh esas alınan savaş yasaklarından bazıları şunlar:

Zulüm ve işkence ile öldürmek yasaktır.

Eli silah tutmayan ve savaşa hiç bir katkısı olmayanların öldürülmesi yasaktır.

Kadın, çocuk ya da kölelerin öldürülmeleri yasaktır.

Engellilerin (eğer fikir ya da plan destekleri yoksa) öldürülmeleri yasaktır.

Rahip, haham gibi din adamlarının ve inzivada yaşayanların öldürülmeleri yasaktır.

Savaşamayacak kadar yaşlı olanların öldürülmeleri yasaktır.

Zihinsel engellilerin öldürülmeleri yasaktır.

Savaş zarureti bulunmadıkça zirai mahsullerin, orman ve ağaçların yakılması yasaktır.

Namus ve şereflere tecavüz, zina ve diğer tüm gayr-i meşru münasebetler yasaktır.

Rehineleri öldürmek yasaktır.

Düşman ölülerinin başlarını ya da uzuvlarını keserek teşhir etmek yasaktır.

Savaş esirlerini kalkan yapmak yasaktır.

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara 190)

Biz adil olmakla yükümlüyüz, adaleti tesis etmek için konuşmak, yazmak ve savaşmakla yükümlüyüz! Başkalarının hesaplarını değil kendi hesaplarımızı dert ediniriz. Aslolan her birimizin Allah(cc)'a vereceği hesaptır. Bu dertle yaşamak ve bu dertle ölmek umuduyla...

Haber Ara