Dolar

32,5581

Euro

34,8716

Altın

2.425,23

Bist

9.722,09

Tunus'ta Gannuşi modeli

Mısır'daki halk devriminin ve İhvan yönetiminin Abdülfettah El Sisi önderliğindeki darbe ile görevden uzaklaştırıldığı bir dönemde Tunus'ta da karşı devrim güçleri atağa geçmiş ancak Nahda Hareketi'nin sağduyulu tavrı karşısında başarısız oldular.Gannuşi ile yaptığım görüşmede bu oyunu iktidarı terk ederek bozduklarının özellikle altını çizdi.

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-11-02 01:41:25

Tunus'ta Gannuşi modeli


TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK

Tunus, İbn-i Haldun döneminden itibaren orta-yol, hoşgörü ve akılcı çözüm merkezi olmuştur. Tunus’un bu yapısı bugün komşuları olan Libya ve Cezayir’den de farklı bir şekilde siyasi kültürünün devam etmesinde en önemli nedenlerden biridir. Osmanlı Devleti de vakıf kurallarının birçoğunu Maliki mezhebinin Tunus’taki uygulamalarından almıştır. Tunus’un demokratik kültürünü ouşturması ve Yasemin Devrimi kazanımlarını kaybetmemesi ve Tunus’un bu süreçten başarıyla çıkması yine kendi geçmişinden ve kendi yerel geleneğinden beslenmesiyle olacaktır. Tunus’ta son yapılan milletvekilliği seçimleri aslında Tunus hoşgörüsünün bir modele doğru döndüğünü de ortaya koymaktadır. Bu modelin ortaya çıkmasında en büyük pay sahibi ise Nahda Lideri Raşid Gannuşi’nin ortaya koyduğu uzlaşmacı siyaset anlayışıdır.
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç Mısır, Yemen ve Libya ve Suriye’de kaosa yol açarken Tunus’ta  iyimser bir yürüyüş gerçekleşmekte ve şuana kadar istenen kaos ortamı engellenmiştir.. Tunus'taki en-Nahda Hareketi Partisi Genel Başkanı Raşid el-Gannuşi ülkede yaşanmakta olan siyasi krizin çözümü için dengeli politikalar izlemesi bütün oyunları şuana kadar bozduğu gibi devrim, sonrasında yeni anayasa ve nihayetinde serbest seçimlerin yapılmasını kolaylaştırmıştır. Nahda içinde Gannuşi’nin çok tavizkar olduğuna yönelik ciddi eleştiriler yapan genç kuşak zaman zaman Gannuşi’yi içerden sıkıştırsa da Nahda yapılan seçimlerden ikinci parti olarak çıkmayı başarnıştır.
YASEMİN DEVRİMİ BUGÜNE KADAR NASIL GELDİ Muhammed Buazizi’nin 17 Aralık 2010'da yönetime tepkisini ifade etmek için kendisini yakmasının ardından patlak veren gösteriler, 23 yıldır iktidarda olan Zeynel Abidin bin Ali'nin 14 Ocak 2011'de ülkeyi terk etmesiyle sonuçlandı.

 Bin Ali rejimi Başbakanı Muhammed el-Gannuşi, Anayasanın 56. Maddesine istinaden Cumhurbaşkanının yetkilerini geçici olarak deruhte ettiğini ilan etti. Ancak Anayasa Konseyi bu durumu reddederek 57. Maddenin cari olduğuna karar verdi ve bunun gereği olarak 15 Ocak 2011’de Meclis Başkanı Muhammed Fuad el-Mubezza Cumhurbaşkanlığı yetkilerini deruhte etti. 17 Ocak 2011’de Bin Ali’nin başbakanı Muhammed el-Gannuşi ulusal birlik hükümeti kurduğunu ilan etti. 27 Şubat 2011 tarihinde ise Muhammed el-Gannuşi, halkın güvenini kazanamadığı gerekçesiyle istifa etti.
27 Şubat 2011’de Baci Kaid es-Sipsi, (26 Ekim seçimlerinde Nida Tunus Partisi ile 1. Parti oldu) Meclis Başkanı Muhammed Fuad el-Mubezza tarafından Hükümet başkanı olarak görevlendirildi. Bu görevlendirmeden sonra 23 Ekim 2011 tarihinde ülke tarihinin ilk demokratik genel seçimleri yapıldı. Raşid el-Gannuşi liderliğindeki en-Nahda Partisi bu seçimlerden mutlak bir zaferle çıktı ve %42 oy aldı.. Geçiş dönemi demokrasilerinde %51’in %49’u yönetmesi sağlıklı ve gerçekçi değildir savından hareket eden Gannuşi, Muhammed Munsif Marzuki’nin Cumhuriyet için Kongre Partisi ve Mustafa b. Cafer’in Emek ve Özgürlük için Demokrasi Bloğu partileriyle bir koalisyon hükümeti kurdu. Kurulan bu hükümet, cumhurbaşkanlığı görevine Munsif el-Marzuki'nin getirilmesi, Nahda Partisi genel Sekreteri, Hammadi el-Cibali'nin de başbakan olması konusunda uzlaştı. 

6 Şubat 2013 tarihinde muhalefette bulunan  Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Bi’l-İyd esrarengiz bir suikast sonucu hayatını kaybetmesiyle birlikte ülke yeni bir siyasi krizin eşiğine geldi. Nitekim Hammadi el-Cibali başbakanlıktan istifa etti. Krizi aşabilmek için siyasi düzeyde yürütülen görüşmelerin ardından başbakanlık görevi, 15 Mart 2013'de Cumhurbaşkanı Marzuki tarafından  Cibali hükümetinin İçişleri Bakanı Ali el-Arayyid’e verildi  

  Arayyid hükümeti, ülkedeki ekonomik sıkıntıların gölgesinde görevini yerine getirmeye çalışırken, 25 Temmuz 2013'de muhalif lider Muhammed el-Brahmi'nin öldürülmesi, Tunus'ta yeni çalkantılara neden oldu. Ülkenin çeşitli kentlerinde düzenlenen gösterilerde, Arayyid hükümetinin istifası, Ulusal Kurucu Meclisi'nin dağıtılması talep edildi. Tunus’ta yapılan gösteriler zamanlama olarak İstanbul Gezi parkı ve Mısır Tahrir Meydanı ile aynı zamana denk düşüyordu.

SENDİKALAR ULUSAL DİYALOG MÜZAKARELERİNİ BAŞLATTI
Bütün bunlar yaşanırken, Tunus’un Fransız işgaline karşı direnişi ve bağımsızlık hareketi sendikalar sayesinde başlatıldığı ve bunların  ülke meselelerinde sendikaların takındığı tutum önemli olduğu göz önüne getirilerek Tunus Barosu, Meslek Odaları Birliği, Sendika (UGTT) ve Tunus İnsan Hakları Birliği, ülkede yaşanan siyasi krizi çözmek amacıyla, 17 Eylül 2013’de "Ulusal Diyalog Müzakereleri”ni başlattı. Müzakereler sonucu 13 Aralık 2013 tarihinde  iktidarın seçilmişlerden alınarak teknokratlara devredilmesi kararı çıktı ve seçilmiş Başbakan Ali el-Arayyıd istifa etti  ve 10 Ocak 2014 tarihinde  Cumhurbaşkanı Marzuki, Arayyıd hükümetinin teknokrat Sanayi Bakanı Mehdi Cuma'yı yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. İktidarın devrinin en önemli maddeleri arasında yer alan maddelerden olan anayasa, 27 Ocak 2014 tarihinde Tunus Devrimi anayasası olarak kabul edildi. 28 Ocak 2014: Mehdi Cuma başkanlığındaki teknokrat hükümeti Ulusal Kurucu Meclis’ten güvenoyu aldı ve 26 Ekim 2014 tarihinde ise  Tunus Genel Seçimleri yapıldı ve bu seçimlerde Nida Tunus partisi brinci parti olarak çıkarken Nahda Hareketi ise ikinci parti oldu  
Geçtiğimiz Pazar günü Beş milyondan fazla  Tunuslu 217 sandalyeli Tunus Meclisi'nin üyelerini belirlemek için 26 ekim 2014 tarihinde sandığa gitmişti. Seçimlerde aralarında Nahda Partisi, Nida Tunus Partisi, Cumhuriyet İçin Kongre Partisi, Demokrasi İçin Birlik, Hürriyet ve İş İçin Demokrasi Birliği, Cumhuriyet ve Vefa Hareketinin yer aldığı 69 siyasi partiden bin 326 aday milletvekili seçilebilmek için yarışıyrdu. Bu seçimlerin en önemli özelliği milletvekillerinin hükümete güvenoyu verme ve çekme yetkisine sahip olmasıydı. Tunus’un bundan sonraki yol haritasını anlamak için seçimlerde oluşan algılara ve Nahda’nın yürüttüğü siyasete bakmakta yarar var
GANNUŞİ POLİTİKASINA KARŞI YAPILAN ELEŞTİRİLER VE BUNUN SEÇİME YANSIMASI
Hayatı hapis ve sürgünle geçen Gannuşi devrim sonrası Tunus’a döndükten sonra, seçimin galibi olarak başbakan veya cumhurbaşkanı olabilecekken herhangi bir makama aday olmadan Nahda hareketi lideri olarak kaldı ve son seçimlerde de milletvekili adayı olmadı. Tecrübesini kendi ifadesiyle 'devrim sonrası ülkeyi düzlüğe çıkaracak politikalar üretmek' yönünde kullandı. Parti yönetiminde tecrübesiyle aceleci gençleri yatıştırarak ulusal ve uluslararası muhalefetin oklarına hedef olmaktan kaçındı. Gannuşi, 17 Aralık 2010 Tunus Devrimi öncesi ve sonrası gelişmeleri iyi okudu ve ona göre siyaset geliştirdi. Öyle ki, Haziran 2013’ten itibaren Mısır’da yaşanan olayların Tunus’a sıçramaması bu başarılı siyasetin bir sonucu olarak değerlendirebilir.
Gannuşi, Tunus’un ve halkın menfaati için uzlaşmanın gerekli olduğunu her zaman söylerken muhalefet ağır eleştirilerde bulunmaktan kaçınmıyordu. Selefiler Gannuşi’yi islam-demokrasi uyumu, fikir özgürlüğü, kadın hakları vb. konulardaki görüşleri sebebiyle şiddetle eleştiriyorlar hatta kadın devlet başkanı olabilir dediği için tekfir edenler olmasına rağmen, sol ve aşırı sol muhalefetten inanılmaz suçlamalara maruz kalıyordu. Gannuşi Tunus’taki siyasi gerilimi kontrol edilebilir bir düzeyde tutmaya çalışırken kendi hareketi dahil olmak üzere tüm siyasal aktörleri demokrasi sınırları içinde çözüm aramaya ikna etmeye çalışıyor. Ama tam bu noktada ülkede, büyük çoğunluğu Burgiba zamanında yani diktatörlük döneminde teşekkül etmiş medyanın tek sesli ve ideolojik tutumu da akıl almaz suçlamalarla kamuoyunu belli ölçüde yönlendiriyordu.
Medyadan kaynaklanan saldırılar ve çarpıtma haber ve yorumlar -Gannuşi’nin siyaset yapması  önünde ciddi bir sorun olarak duruyordu. Diğer taraftan Gannuşi’nin bu liberal ve demokrat söyleminin tabana ulaşamıyor oluşu, parti içindeki, devrim öncesi süreçte sürgünde yaşayanlarla, Tunus’ta hapishanelerde yıllarını geçiren parti kadrolarının arasındaki gerilimde Gannuşi’nin işini oldukça zorlaştırıyordu. Nitekim alınan sonuçtan memnuniyet ve memnuniyetsizlikte bunu net biçimde ortaya koyuyordu.
Aslında Gannuşi’nin ortaya koyduğu vizyon ve buna karşı eleştiriler yeni değildi. Gannuşi, ‘Soğuk Savaş dönemi İslamcı kuşağı’ içinde, 'İslam ve demokrasi uzlaşısı' konusuna güçlü şekilde vurgu yapan ilk isimdi. 1990’larda yazdığı El-Hurriyyatü’l-Âmme fi’d-Devle’l-İslamiyye (‘İslam Devletinde Kamusal Özgürlükler’ kitabında açıkça İslam-demokrasi uyumu, İslam devleti içinde laik ya da Marksist bir partinin kurulabileceği, kadının devlet başkanı olabileceği vb. muhataralı konuların teorik çerçevesini çizerek İslami kesimin önüne koymuştu. Dönemin İslamcı ideologların hemen hepsi demokrasiyi "şirk" ya da "küfür" olarak görüyorlardı. Hatta Arap dünyasındaki İslamcı akımların mensupları, özellikle de Selefiler onu tekfir etmişlerdi.
Gannuşi her fırsatta "Şeriat devleti" ya da "İslam devleti" yerine "sivil devlet" kavramını kullanmayı tercih etti. Nahda tabanında tepkilere yol açan, "Devletin dini olmaz; vatandaşın dini olur!" tarzı ifadeleri sürekli eleştirildi. O bu eleştirele kulak asmadan bugün bile IŞİD’in panzehiri Demokratik İslam’dır“ söylemi ve özgürlüklerin geliştiği yerde İslam gelişir“ söylemini hala dillendiriyor ve siyasetini de bunun üzerine kuruyor. Partisi iktidar olduğundan itibaren sürekli 'ulusal uzlaşı' vurgusu yapan Nahda lideri, anayasa yapım sürecinde parlamentodaki grubunu, ‘Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’in anayasanın kaynaklarından olması gerektiğine dair’ bir kanun teklifine ret oyu kullanmaya ikna edebildi. Bir bakıma bu, "Şeriat anayasası"na hayır demek anlamına geliyordu. 
Gannuşi’nin bu söylemleri yanında en-Nahda içinde güç ve görüş birliği tam anlamıyla sağlanmış değil. Nahda birçok büyük parti gibi çok eğilimli bir parti. Sadık Şoro,  Habib el-Levz ve Salih b. Abullah gibi kurucu kadrodan bazı isimler parti içinde selefi bir eğilimi temsil ederken, Abdülfettah Moro, Ziyad Devletli, Abdülmecid Neccar ise yerelgelenekten beslenen İslam anlayışına sahip. Bu iki eğilimin dışında bir de genç kuşak var. Bazılarına göre, ikinci kuşak Nahdacılar diye adlandırılan bu eğilim, daha çok gençlerden oluşuyor.  Bunlar neoliberal ekonomi politikaları ve Türkiye’yi bir model olarak görüyorlar. Riyad eş-Şuaybi, Hammadi el-Cibali ve ekibinin temsil ettiği bir eğilim belki de 5-10 yıl sonra Tunus siyasetinde daha belirleyici olmaları bekleniyor. Nahda ve Gannuşi bunu başarabilecek şansa sahiptir. Ancak zaman ve sabır konusunda parti içerisinde ciddi sıkıntılar yaşandı ve buda seçim çalışmalarına etki etti. Nahda, mevcut dini dokuyla barışık bütünüyle yerelleşmiş/Tunuslulaşmış bir siyasi hareket olarak çalışırken,  geleneksel halk kesimlerini ve sıradan insanların gönüllerini kazanmanın yollarını ekonomik anlamdaki canlanma ile sağlamaya çalışsa da ikitdar olduğu iki yıl boyunca beklentileri karşılayamaması seçim sandıklarına Nahda açısından eksi olarak yansıdı
NİDA TUNUS’UN YAPAY KORKULAR ÜZERİNDEN SİYASETİ VE BUNUN OYA DÖNÜŞÜMÜ
Nahda'nın iktidara gelmesi ile birlikte 'İslamofobia' üzerinden oluşturulan korku ve daha sonra toplumsal gerginliği artırma adına yapılanlara baktığımızda aslında meselenin yeni bir dizayn olduğu ve eski rejimde imtiyazını kaybetmek istemeyenlerin oluşturduğu yapay bir korkudan ibaret olduğu ortaya çıktı. Tunus’ta Nahda kırsal kesim ve geçmişte hükümet dışında kalan devlet memuru ve işçisi olamayan kesimlerin desteğini alırken büyük ölçüde medya ve entellektüel kesimin sert muhalefetiyle karşılaşıyor.  Öyle ki Nahda ve Gannuşi İsrail ve ABD konusunda ılımlı görüşler ifade etmelerine ve katı politikalar yerine « uzlaşı politikası » kavramıyla hareket etmelerine rağmen, ideolojik gözlüklerini bir kenara bırakamayan tek sesli basın en-Nahda’yı, “radikal selefi bir örgüt”, liderini ise “fanatik bir Taliban ya da el-Kaide şeyhi” gibi suçlamalardan kaçınmıyor.Bu tür haberler ve söylemler  hem muhalefetin saldırılarına sebebiyet veriyor hem de partinin mukavemetini zayıflatıyor. Bin Ali döneminin kara-propagandasıyla şekillenmiş, “terörist Nahda” imajı bu tartışmalarla gündemde yer ediniyor. Elbette bu durumdan siyasi rant devşirmeyi hedefleyen muhalefet keyif alıyor ve bunu ranta da çevirdi ve yapılan seçimlerde alttan alta bu sürekli olarak vurgulandı. Bunun manipüle edilmesinde özellikle çok eğilimli (Selefi, Eşari/maliki, Neoliberal) bir parti olan en-Nahda içindeki özellikle selefi kanadın dini çerçeve içinde ürettikleri siyasi söylemin etkisi büyüktür. Öyle ki bu durum  Mısır’da olduğu gibi Tunus’ta da laik muhalefet tarafından manipüle edildi. “en-Nahda aslında, “kökü dışarıda” vehhabi/selefi bir harekettir. Yerli bir hareket değildir”, bunlar bize  terör getirir,bizi dünyadan koparacaklar, bizi geri götürecekler, bunlar ihvan üyesi ve İslam Devleti kuracaklar...Bunların  yeterli kültürel birikimleri yok ülkeyi yönetemezler, medya güçleri yok,  bürokraside etkin değiller“ şeklindeki muhalefet ve basının  propagandası  etkisini gösterdi.    en-Nahda’ya dair  işlenen bu algı, geleneksel dindar kesimleri ciddi anlamda tedirgin etti. Daha önce ülkede tartışma konusu olmayan camiler, medreseler ve vakıfların Nahda iktidarı ile birlikte tartışma konusu haline getirildiğini gördük. Öyle ki Nahda'yı sıkıştırmak ve algı operasyonları yapılması adına bu kurumlar Nahda üzerinden tartışmaya açıldı ve Nahda bu anlamda suçlanmaya başlandı. Öyle ki ülkede 800'den fazla türbe saldırıya uğradı ve bunların hiçbir tanesinin faili ne yazık ki yakalanmadı. Aynı şekilde bazı camiler hızlı bir biçimde toplumda kabul görmeyen 'Radikal' din adamlarına verildi ama Nahda bu oyunu kısa sürede bozarak resmi imamları bu camilere atayarak oyunu bozdu...Öyle ki ülkenin en saygın kurumlarından olan Zeytuna Camii ve Zeytuna Şeyhi basın üzerinden çok ciddi anlamda yıpratılmaya başlandı ve Eylül'ün ilk haftasında Zeytuna'da kürsüye çıkan Zeytuna Seyhi Huseyin Abudi ağlayarak özerk olan kurumlarının siyasete karıştırılmasına karşı çıktı ve bu noktada kendi ayakları üzerinde durduklarını ifade etti. Toplumda oluşturulmaya çalışılan bu algının farkında olan GannuşiTunus toplumunun bölünmesini önlemek istediklerini dile getirerek: ' Eğer özgürlükleri yok ederseniz, diktatör rejimlerde ısrar ederseniz bu şiddetten başka bir şey doğurmaz...Toplumu birleştirici strateji geliştiriyoruz. Toplumun yenilikçiler ve gelenekçiler şeklinde bölünmesine karşıyız çünkü Tunus halkı Müslüman kimliğe sahip. Kimse geriye dönüş istemiyor. Partilerin çoğunluğu, milli birliğe destek veriyor. Tunus, modernlik, İslamiyet ve 'kadının katılımı' etrafında birleşen ülkedir.“ Diyordu   TUNUSTA LAIKLER NEDEN SECIMI KAZANDI   Tunus'ta resmi olmayan sonuçlara göre, Nida Tunus Partisi Tunusta Yasemin Devriminden sonra yapılan ilk parlamento seçimlerinde 1. Parti olarak çıktı ama tek başına iktidarı sağlayacak çoğunluğu yok. Devrim sonrasi kurucu meclis secimlerinde birinci olan Nahda Partisi ise on puana yakın bir düşüşle ikinciliğe oturdu. Nida Tunusun kuracagı koalisyon içerisinde de Nahdaya yer verilmesi beklenmiyor ama bir ay sonra ki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nahda’nın aday çıkarmayacağını ilan etmesi ve Nahda’ya duyulan ihtiyaç Sipsi’yi ister istemez Nahda ile koalisyona zorlayacaktır.   Tunusta Nida Hareketinin one  çıkmasında ve seçilerde birinci parti çıkmasındaki en önemli etkenlerin başında partinin Başkanı olan Sipsi’nin Tunus’un Atatürk’ü olarak bilinen Burgiba döneminden bu yana syasetin içerisinde olması ve tecrübeli olarak bilinmesi. Sipsi’nin karizmatik kişiliğnin tercübe ile birleşmesi iki yıllık Nahda iktidarında beklentileri karşılanmamış halk için en önemli nedenlerin başında yer aldı.İki yıllık iktidarda ki tecrübesziliği çok iyi kullananan Nida Tunus bunu oya tahvil etmeyi başardı   Nahda Hareketi elindeki en  büyük yolsuzluk ve eski rejimin adamları kozunu masaya sürmekten çekingen davrandı, seçimlerin iptal edilmesi ve muhalafetin çaresiz bırakılmasının devrim kazanaımlarını yo etme ihtimali olduğunu düşündü ve bu sessizlik tabanın da ciddi heyecan duymamamsına yol açtı. Nahda bu tür söylemler içerisine girmeyince Nida’nın kendisine çok ciddi güvenmesine ve psikolojik üstünlüğü ele geçirmesine yol açyık ki buda beraberinde oy getirdi   Devrim sonrası dönemde yapılan bütün olumsuzlukların faturasının najda’ya kesilmesi seçmen üzerinde ciddi soru işaretlerinin oluşmasına yol açtı. Özellikle IŞİD’e en fazla katılımın sağlandığı Tunus ve Libya sınırındaki güvenlik endişesi ve muhalefet liderlerinin öldürülemesinden en çok zarar gören Nahda olmasına karşın bu seçemene ve kamuoyuna yeterince anlatılamadı.   Tunus seçmenin büyük bir kısmı Nida Tunus partisini destekleyen Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Fransa başta olmak üzere dış ülkelerden gelecek olan yardımlarla ekonomik kalkınmanın sağlanabileceğine inandırıldı. Zenginlerin partisi olarak Tunus’ta bilinen Nida Tunus’un yurt dşından gerekli yatırımı getirebilecek tek parti olduğuna halk inandırıldı.Ekonomik açıdan seçmen kendisine bu şekilde iş bulabileceğine inandırıldı   Nida Tunus partisi aynı zamanda birden fazla partinin oluşturduğu üst bir çatı olarak seçmenin karşısına çıktı. Medya gücü desteği ile Nida Tunus çok iyi parlatıldı ve her eve ulaşabildi   Tunus’ta insanların geleneklsel yaşam şekillerine karşı Nahda’nın müdahalede bulunacağı ile ilgili alttan alta yapılan propagandalar, seçim gününden bir gün önce bir askerin öldürülmesi, Nahda yönetminin çoğunun cezaevi çıkışlı olması üzerinden oluşturulan kamplaşma ve korku politikası seçmen üzerinde hayli etkil oldu.   Nahda’nın geçiş sürecini tamamlama isteği ve iktidarı paylaşma isteğine karşılık Nid Tunus ürkek bir politika izlemedi ve bu politika sayesinde güçlü olduğu sahil kesiminin yanında başarısını içeriye de taşıyabildi.Nahda kendisine karşı oluşan ön yargıları yıkamadı.       GANNUŞİ OYUNU DENGE POLİTİKASI İLE BOZDU : TUNUS MISIR OLMADI   Mısır'daki halk devriminin ve İhvan yönetiminin Abdülfettah El Sisi önderliğindeki darbe ile görevden uzaklaştırıldığı bir dönemde Tunus'ta da karşı devrim güçleri atağa geçmiş ancak Nahda Hareketi'nin sağduyulu tavrı karşısında başarısız oldular.Gannuşi ile yaptığım görüşmede bu oyunu iktidarı terk ederek bozduklarının özellikle altını çizdi. Bu süreçte yaptıkları fedakarlıkları dile getiren ve Nahda'nın bir ay sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine katılmayacağını  söyleyen Gannuşi, 'Eski rejim mensupları, geçen seçimlere dolaylı katılırken, bu seçime birkaç partiyle giriyor. Bunları eski rejimden saymıyoruz çünkü yıkılan binanın sağlam taşları, yeni binaların yapımında kullanılabilir' dedi. Öç alma duygusu ile hareket etmeyen Nahda Hareketi gerçekten bu anlamda alkışı hak ediyor. Yönetici kadrllarının büyüm bir kısmı 20 yıla yakın cezaevinde kalan harekatın üyelerinin tavrını ve toplu siyasi cezaya karşı tavrı Gannuşi, Zeynelabidin bin Ali döneminin siyasileriyle koalisyon hükümetinde yer almanın kendileri için sorun teşkil etmediğini vurgulayarak, 'Tunus'u kimin yöneteceğine dair kararı halk verir. Biz, ötekileştirme ve siyasetten men politikaları gibi toplu cezalandırmadan da uzak durduk. Bu, eski rejimin halka karşı işlediği suçların cezasız kalacağı anlamına gelmiyor ancak kişisel işlenen suçların cezası da öyle olmalıdır' ifadelerini kullanıyordu


Tunus'un, hala demokratik geçiş sürecini yaşadığını savunan Gannuşi, 'Nahda, Mısır'dan edindiği tecrübe sayesinde uzlaşı ve demokrasi yolunu benimseyerek, hiçbir kesimi uzaklaştırmadan anayasayı kabul eden herkese kucak açmaktadır'  derken diğer taraftan  Türkiye, Malezya, Endonezya, Çin ve Körfez ülkelerine açılmak istediklerini belirterek, ekonomi programlarının tek bir bölgeye yoğunlaşmayacağını ifade ederek muhalefetin el altından dillendirdiği belli ülkeler destekliyor tezini çürütmeye çalışıyordu

Gannuşi bu seçimlerde aslında bilinçli bir şekilde iktidardan ziyade bir sağlıklı bir geçiş için tekrardan fedekarlık yapıyordu. Öyle ki biraz daha sert muhalefet yapılmış olsaydı Nahda yine ezici bir çoğunlukla iktidara gelebilirdi ama Gannuşi fren mekanizmasını kullanarak demokrasi ve gelecek inşa etmek adına farklı davranıyordu. Kendisi ile iki ay boyunca katıldığım kampanya çalışmalarında yaptığım sohbetlerde  neden böyle davrandığını açıklarsam; Gannuşi öncelikli olarak „Biz eğer çok ağır baskı uygularsak  seçime girmezler ve buda devrim kazanımlarının yok olması anlamına gelir bu nedenle kendi planında seçimin gercekleşmesini en büyük hedef olarak görüyoruz bu nedenle 1.hedef demokrasinin başarmasıdır biz bunu iktidar olmaktan daha önemli görüyoruz. Bizim açımızdan zayıflık çok güçlü olma tehlikesi söz konusu. Bu bakımdan ne üçte birin altında olmalıyız ne de yüzde elli bandında olmalıyız. Üçte birden daha az bir sonuç alırsak bizi iktidardan uzaklastirilar bu demokrasi için tehlikelidir, % 50 nin üzerine alırsak oda tehlikedir. Biz şuanda tek başımıza iktidara gelme hırsı icinde değiliz onları koalisyona zorlayacağız.  Demokrasinin başındayız, normal bir demokraside % 51 normal ama geçiş dönemi yaşanan süreçte güçleri kuşatacak bir politikaya ihtiyaç var.“ Herkes şunu biliyor Nahda en organize hareket ve istediği zaman iktidarı alabileceğini biliyor.Mesele dengelerle seçimi almak değil mesele dengeleri koruyabilmektedir.Biz dengeler için iktidarı bırakmıştık. Sezeryan doğumu gerçekleştirdik. Muhalifler umutsuzluk noktasına gelsin istemiyoruz.Biz çok güçlü bir şekilde gelirsek darbe  yapmak isteyenlerin eline fırsat geçecek biz o fırsatı vermek istemiyoruz. Parti içerisinde  çok heyecanlı bir şekilde güç olmak isteyenler var ama  biz frene basiyoruz.“ Diyordu. Bu bakımdan alınan ikincilik sonrasında Nahda merkezinde havai fişeklerle kutlama yapılırken Türkiye’fden bir çok insan şaşırmıştı. Oysa Nahda demokrasinin zaferini kutluyordu.     TUNUS MODELİ BAŞARILI OLURSA NE OLUR

Tunus seçimleri sonrasında herhangi bir şekilde Nahda Hareketi, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan üzerinden gönderilen maddi yardımlar karşılığında terörörize edilmeye çalışılmazsa, Tunus barışçıl bir şekilde kandan uzak nasıl bir dönüşüm yaptığını bütün dünyaya göstermiş olacak. Nahda'nın burada model olması başka ülkelerdeki radikallere karşı da bir model olması açısından son derece önemlidir. Nahda Tunus'ta elbette demokratikleşme konusunda tek parti değildir ama en önemli ve en örgütlü partidir. Eğer dünün işkence görenleri, ülkesini terk etmek zorunda kalanları bugün fedakarlık yapıp Tunus'un kazanımlarını her şeyin üstünde tutup iktidarı paylaşabiliyor ve öç alma duygusu ile hareket etmiyorlarsa aslında Tunus demokrasisi kazanmaya başlamış demektir. Bugün Tunus demokrasisi önündeki en büyük sınav geçiş sürecinin kazasız belasız atlatılmasıdır. Bu geçiş süreci sağlıklı şekilde değerlendirilirse Tunus ve Nahda deneyimi Arap alemindeki insanların demokrasiye inanç ve güven noktasındaki güvenleri için son limandır. Onların ve batının aradığı 'İslam temelleri demokrasi ile uyumlu bir noktada beraber yaşayabilir mi' sorusunun cevabı Türkiye ve Tunus'ta yaşıyor. Batı eğer samimi ise bu deneyimlerin yaşaması için elinden gelen yardımı yapar ve bu ülkelerin model olarak kalmasını sağlar. Bugün IŞİD'in karşısına konabilecek en iyi model Nahda Hareketi olabileceğini görmemiz gerekiyor. Tunusluların bu yürüyüşlerini tamamlayacaklarından asla şüphem yok. Çünkü Tunus Tunuslularındır ve Tunuslular mutlu ve huzur içerisinde yaşamayı başarmış bir millettir. Yeter ki Tunuslu siyasetçiler birbirini yerinden etmek için uğraşmasınlar  ve dışarıdan kendi koltuklarını korumak için kirli politikaların tesiri altına girmesinler.     TÜRKİYE TUNUS’TAKİ KREDİSİNİ KAYBETMEMELİDİR     Sonuç itibariyle Tunus seçimlerinde kimse kaybetmedi ve Tunus Devrimi ve Tunus demokrasisi kazandı. Tunus halkı ve demokrasisi, bu gün gerçek dostlarının desteğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Uzun vadede Tunus demokrasisinin kesintiye uğrama olasılığını ve halkın sandığa yansıyan iradesine set çekilme tehlikesi göz ardı edilmemelidir.Özellikle Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Fransa Nida Tunus Partisi üzerinden Türkiye’de 28 Şubat dönemine benzer bir şekilde Nahda Hareketi’ne baskı uygulayıp onu terörize etme eğilimine girebilirler. Mısır’da yaşananların şuana kadar yaşanmadığı Tunus’ta böyle bir olayın gerçekleşme ihtimalini hiç bir zaman göz ardı etmemeliyiz. Gerek Nahda gerek Nida gerekse de diğer prtiler tarafından özellikle de halk tarafından sevilen Türkiye’nin olabildiğince Tunus’taki tüm siyasal, ideolojik ve felsefi parti ve guruplarla işbirliği geliştirmesi zorunludur.Türkiye şuan TİKA üzerinden Tunus’a 500’ün üzerinde araç vermiş ama ne yazık ki bunu kamuoyuna duyuramamıştır. Türkiye Tunus ile ilgili planlarını birkaç yıllık değil 10-20 yıllık planlar şeklinde yapmalı ve iki model ülkenin deneyimleri göz ardı edilmeden uluslarası arenada paylaşılmalıdır.    
Bu yazı Star Açık görüş için kaleme alınmıştır... 
 

Haber Ara