Dolar

32,4950

Euro

34,8206

Altın

2.487,46

Bist

9.569,96

ABD-İran erdi Muradına biz çıkalım..

Post212'den İlhan Tanır, Washington ile Tahran arasındaki gelişmeleri analiz etti...

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-09-19 00:07:55

ABD-İran erdi Muradına biz çıkalım..

İşte İlhan Tanır'ın "ABD-İran Erdi Muradına Biz Çıkalım.." başlıklı o yazısı:

2013 yılının Mayıs ayında Hassan Ruhani ve Jevad Zarif liderliğinin Tahran’da seçimi kazanmasından beri Washington ile Tahran arasındaki gelişmeler baş döndürücü bir hızla sürüyor.

Önce, yeni Tahran hükümetinin, önceki Ahmedinejad hükümetine göre oldukça yumuşak tavrı, sonrasında ise nükleer müzakerelerdeki daha istekli yaklaşımı, iki ülke arasında hızla gelişen ve evrilen bir ilişkiye dönüştü.

Halbuki İran ile ABD, 1979 İran İslam Devriminin akabinde rehin alınan 52 Amerikan diplomatının 444 gün Tahran’da tutulmasının arkasından onyıllarca ilişkileri derin dondurucuya koymuş, önceki Başkan George W. Bush ise, İran’ı ‘şeytan saçayağının’ bir tarafı olarak anmıştı.

Obama, göreve geldiğinden beri, nükleer konusunda İran’ı dize getirmek adına ağır bir ambargolar rejimi koymak için uğraşı vermiş, bu uğurda yıllarca diplomatik yollarla müttefiklere, Tahran’a karşı dik durması için uyarmış ve ambargolara katılmasını talep etmişti. İran’a karşı uygulanan ambargoların delinmesi konusunda hassas davrandı, dost-müttefik demeden, yakın ülkelerin bankalarına veya işadamlarına cezalar kesti, kara listelere aldı. Bu işlemler halen sürüyor.

2013 BM Baharı
2013 yılında ise New York’a, BM yıllık genel kurulu için gelen İran Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani, Başkan Obama ile bir telefon görüşmesinde bulunarak, iki ülke arasında 30 yıldan beri yapılan ilk kez devlet başlarının bizzat görüşmelerini gerçekleştirdi. Dahası, bu görüşmenin haberini de Cumhurbaşkanı Ruhani (İran’da yasaklı olan) Twitter’den duyurdu.

Tarihteki İlk ABD-İran Askeri Operasyonu
İki ülke, Irak konusunda da yoğun görüşmelerde bulundu ve halen de, IŞİD’in ortalığı kıyamete çevirdi bu ülke için görüşmelerin sürdüğü sanılıyor. Bu yaz mevsimi başında IŞİD’in, Irak’ın ikinci büyük şehrini ele geçirmesinden sonra ise, New York Times’in yazdığına göre, iki ülke kuvvetleri, isteyerek veya istemeyerek, askeri olarak tarihte ilk kez ortaklık yaptı, müttefik oldu. Türkmen köyü Emirli’nin IŞİD güçlerinde kuşatılması sonrası İranlı askeri danışmanlar, Kuds güçleri komutanı Kasım Süleyman da dahil olmak üzere, karadan Iraklı güçleri koordine eder ve saldırılara hazırlarken, havadan ise Amerikan savaş jetleri IŞİD güçlerini bombaladı.

Amerikan diplomatları ile İranlı diplomatları aynı zamanda nükleer müzakerelere de doğrudan yapmaya başladılar. Normalde P5 artı 1 denen ve AB ülkeleri ile ABD’nin İran ile yaptığı müzakereler, bu yıl içinde zaman zaman sadece ABD’li diplomatlar ile İranlı diplomatlar arasında yapılan ikili görüşmelere döndü. Ne varki, daha da ilginci, bu doğrudan görüşmelerde sadece nükleer değil, başka bölgesel konuların da tartışıldığı görüldü.

Örneğin, Eylül 12’de ABD Dışişleri Bakanlığında yapılan günlük basın toplantısında Amerikan Dışişleri Sözcüsü Marie Harf, bu nükleer görüşmeleri esnasında ABD ile İran’ın aynı zamanda IŞİD tehlikesi hakkında da iki kez görüştüğünü resmen kabul etti.

Uzun süredir bu iki devletin Suriye ve Irak’da beliren IŞİD tehlikesi karşısında aynı safta olmalarının garipliği üzerine yazılıp, çizilse de, ABD resmi olarak bu konu üzerinde derinlemesine açıklamalar yapmamış, kabul etmemişti.

Eylül ayının 15’inde ise, bu kez İran’in ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney, yazdığı twit mesajlarında, ABD’nin IŞİD tehdidine karşı ortaklaşa hareket etme talebini reddettiğini açıkladı. Kısa süreli bir şaşkınlığa neden olan bu mesajların, hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, İran’ın Paris’te düzenlenen ‘IŞİD’e karşı ittifak’ toplantılarında İran’ın yeri olmadığı şeklindeki çıkışına cevap olarak verildiğine inanılıyor.

Bütün bunlara rağmen, Beyaz Saray Basın Sözcüsü Joshua Earnest, yine tarihte bir ilk olarak, ABD’nin İran ile ‘arka kanallardan’ IŞİD konusunu görüştüğünü ve iki ülkenin bu tehdide karşı ‘benzer çıkarlara’ sahip olduğunu söylemesi bir başka dikkat çeken gelişme oldu.

Görüldüğü ABD ile İran arasında son birkaç ay içinde yaşanan ilkler listesi dahi, bu iki ülkenin ilişkilerinin ne denli hızlı değişim yaşadığını anlatmak için yeterli.

Bu değişimin, veya evrilmenin, nereye doğru gideceği henüz bilinmiyor. Kasım ayının 24’ünde ise, müzakereler ile ilgili verilmiş son tarih olduğundan, temelde bu iki ülkenin arasında süregiden nükleer müzakerelerde bir başarı sağlanıp, sağlanamayacağı oldukça önemli bir sinyal olacak.

Nükleer Müzakereler Kaderi Çizecek
Bunun yanısıra, IŞİD tehlikesi karşısında da, hem ABD’nin müttefiklerinin koalisyonda nasıl bir performans göstericeği, hem de IŞİD tehdidinin ne derece yok edilebileceği bu iki ülke arasındaki ilişkilerin gidişatı açısından büyük değişiklikler yapabilir. Zira, geçtiğimiz aylarda nükleer müzakerelerin ilk ayağında bir başarı sağlanamamış, yerine, 6 aylık bir uzatma verilmişti. Bu kez de taraflar kalıcı bir anlaşma yapamaması durumunda iki ülke ilişkilerindeki ılık rüzgarlar bir anda soğuyabilir.

Obama gibi Ortadoğu’dan uzak kalmak isteyen ve İran ile yaşanan sorunları diplomasi yoluyla gidermekte kararlı olan bir başkan olduğu müddetçe, bu iki ülkenin giderek birbirine yaklaşacağını tahmin etmek güç değil.

İran, bir taraftan Suriye ve Irak’daki iç savaşa enerji ve hazine akıtırken, diğer tarafta Hizbullah’ın ayakta kalması için gayret gösteriyor. Böyle bir ortamda ‘büyük şeytan’ ABD ile aynı safta olmak, hele ABD güçlü hava gücü ile beraber geliyorsa, pek fena görünmüyor. Bu durum, bir daha Ortadoğuya asla ve kata kara gücü göndermemekte kararlı olan ABD için de fena bir ihtimal değil.

Kısacası, şartların getirdiği ‘uygun bir evlilik’ ten bahsediyoruz. İki ülke de, kendi çıkarları için birbiriyle ortaklığı onaylıyor ve istiyor. En azından kendi içindeki ve etrafındaki sorunları aşana kadar.

Eh: Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine?

Haber Ara