Dolar

32,5214

Euro

34,8985

Altın

2.422,30

Bist

9.722,09

Şiddete en anlamlı tepki Diyarbakır'dan

Diyarbakır’da iki gün ‘tüm yönleriyle şiddet’ konuşuldu. Dicle Üniversitesi’nin düzenlediği çalıştayda uzmanlar “Önce içimizdeki şiddetle yüzleşelim” çağrısı yaptı.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-05-02 19:05:20

Şiddete en anlamlı tepki Diyarbakır'dan
Kargacık burgacık bir el yazısıyla kaleme alınmış mektup, bir feryat… Diyarbakır’da bir ilköğretim öğrencisi yetkililere sesleniyor: “Hocam ben sınıfımı değiştirmek istiyorum çünkü 7/C sınıfında hep şiddet görüyorum. Sabahları okula endişe içinde geliyorum. Kendi kendime dayak yiyecek miyim? Yemiyecek miyim? diye… Şiddet görmekten bıktım, her yerde şiddet görüyorum evde, okulda, sokakta.  Hocam ben evde yeterince şiddet görüyorum bari okulda görmeyeyim. Artık ben de rahatça okula gelmek istiyorum. Ne olur Allah aşkına bana yardım edin.” Bu çığlık karşılıksız kalmadı… Dicle Üniversitesi önce Diyarbakır’da şiddet eğilimi araştırması yaptı, geçen hafta da ‘Tüm Yönleriyle Şiddet Çalıştayı’ düzenledi. İki gün süren çalıştaya sosyologlardan hukukçulara, iletişimcilerden öğretmenlere, hâkimlerden bürokratlara 80 uzman katıldı.
  Çalıştay devam ederken de şiddete uğrayan mağdurların acı haberleri geliyordu. Son on günde altı kadın eşleri tarafından öldürüldü. Bu sürede hekimlere yönelik on saldırı gerçekleşti. Saldırıların birinde bir doktor hayatını kaybetti.
  Şiddete eğilimdeki artışın birçok sebebi var. Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün’e göre başlıca sebeplerden biri yaşanan hızlı sosyal değişim ve göçler. Bunu yoksulluk, işsizlik, etnik farklılıkların körüklenmesi, toplumsal değer ve normların sarsılması ve yozlaşması takip ediyor.
  Şiddetin yaygınlaşmasında bilgisayar, internet ve benzeri iletişim araçlarının da rolü büyük. Özellikle çocuklar bilgisayar oyunları, çizgi filmler, kitaplar yoluyla şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Eyigün’ün verdiği bilgiye göre, araştırmalarda bir çocuğun ilkokulu bitirinceye kadar şahit olduğu cinayet ve katliamların sayısı en az 8 bin.
 
Şiddet Çalıştayı’na işte bu mektup vesile oldu.

Ortada şiddete dair vahim bir tablo var. Çalıştay bu şiddetin kaynaklarına inmek ve çözüm yolları geliştirmek düşüncesiyle yapıldı. Farklı disiplinlerden katılımcılar iki gün boyunca kafa kafaya vererek çalıştı. Çalıştayın sonunda altı gruba ayrılan uzmanlar ailede, okulda, medyada, sporda, şehirde, siyasal ve kültürel şiddet başlıkları altında sonuç raporları açıkladı.
  Şiddet meşrulaştırılamaz
Çalıştayın en dikkat çeken raporlarından biri Akdeniz Üniversitesi’nden Doç. Dr. Nurdan Akıner’in başkanlığını yaptığı ‘siyasal şiddet’le ilgili olanıydı. Kürt sorunu ve şiddetin ağırlıkla ele alındığı raporda şu noktalara dikkat çekildi: “Kürt sorunu adına şiddet meşrulaştırılamaz. Demokratik bir olgunluk içinde çözülecek bir sorunun şiddet araçlarıyla gündeme taşınması kabul edilemez. Kürt sorunu, insan öldürmenin gerekçesi yapılamaz. Siyasal iktidarların ve devletin tarihsel süreçte uyguladığı hukuk dışı müdahalelerden doğan mağduriyetlerin en aza indirilebilmesi için, samimi bir şekilde gerçekleştirilecek  ‘barış için yüzleşme süreci’ uygulamaya konulmalıdır; şiddetin dozunun azaltılması atılacak öncelikli adımlardan biri olmalıdır. Ancak bu yolla çatışma durumlarının çözümüne empati kültürü hâkim olabilir.”
  Uludere’de yaşanan katliam da raporda yer aldı: “Uludere benzeri olayların tekrarlanmaması ve sorumluların cezalarını çekmesi için gerekli önlemler alınarak kamuoyunun vicdanı rahatlatılmalı, yeni mağdurlar çıkarılmamalı, geçmişte mağduriyet yaşayan ailelerin gönlü kazanılmalıdır.” Rapordaki tespitler arasında bölgede yaşayan Kürt çocuklarının şiddetin olağan bir parçası hâline geldiği vurgulandı ve  “Mevcut ceza sisteminin şiddete başvuran çocuğu toplum dışına itiyor, cezaevinden tahliye olan çocuk okuluna tekrar geri dönemiyor. Bu durum şiddet davranışının sürekliliğine hizmet ediyor.” denildi. Öneriler arasında kanunla ihtilafa düşen bütün çocukların çocuk mahkemelerinde ve uluslararası sözleşmeler dikkate alınarak yargılanması, şiddete tanık olan ve cezaevinde kalan çocuklar için psikolojik destek sağlanması ve çocuklarla ilgili haberlerin milliyetçi duyguları kışkırtmayacak bir hassasiyetle yazılması gerektiği yer aldı. Akıner son söz olarak, “Önce içimizdeki şiddetle yüzleşelim.” dedi.
  Haberlerin yarısı şiddetli!

RTÜK Üyesi ve Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu’nun başkanlığını yaptığı medya ve şiddet oturumunun sonuç raporunda da önemli bilgiler yer aldı. RTÜK’ün 2009 verilerine göre, Türkiye’de ortalama 4,5 saat televizyon izleniyor. Beş özel TV kanalının hafta içi en çok seyredilen zaman diliminde ve hafta sonu tamamında yayımlanan 80 filmde, şiddet oranı yüzde 33. Haber bültenlerinin yüzde 30’unda şiddet içerikli haber yer alıyor. Ana haber bültenlerindeki haberlerin ise yüzde 55’i şiddet içeriyor. Medya şiddet sonuç raporunda şöyle deniyor: “Medyada şiddet, gerçek hayattaki insanların karşı karşıya kaldığı şiddetten daha yoğundur. Bu anlamda medyadaki şiddet, toplumdaki şiddeti yansıtmıyor. Özellikle bazı televizyon dizilerinde suçlular, mahkemeler tarafından değil, bireysel ‘kahramanlar’ tarafından cezalandırılmaktadır. Özellikle gençler tarafından ‘kahraman’ görülen kişiler,  olumsuz rol model olmaktadır. Çocukların sıklıkla izlediği çizgi filmlerde psikolojik ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkileyen ve şiddet dolu bir dünya sunan mesaj ve imgeler, yoğunluktadır.” Konuyla ilgili çözüm bölümünde “İntiharı, şiddeti, cinselliği özendirici dil kullanılmamalı, genel kabul görmüş ahlaki değerleri koruyucu önlemler alınmalıdır. Medya temsilcileri ulusal ve yerel boyutta kendi aralarında etik kurullar oluşturmalı, özdenetimi güçlendirici çalışmalar yapmalıdır.” gibi öneriler sıralanıyor.   
  Hukiki korunma sağlanamıyor!

‘Ailede şiddet kürsüsü’ adına konuşan Yrd. Doç. Dr. Mikail Söylemez sunumunda ‘aile kurumunun korunması’na vurgu yaptı. Rapora göre aile içi şiddetin en önemli sebepleri arasında ülkemizde yaşanan göçler var. Göçler neticesinde sosyal statünün değişmesi ve buna bağlı olarak sosyal değerlerin kaybolması, geleneksel ailenin yerini çekirdek aileye bırakması beraberinde birçok problemi getiriyor.  Ekonomik bakımdan bireylerin rolünü yerine getirememesi de aile içi şiddeti körüklüyor. Şiddeti önlemeye yönelik hukuki korumanın yeterince sağlanamaması ve ailenin çözülmesini önleyici hukuki düzenlemelerin yetersizliği bir başka sebep. Grubun çözüm önerileri arasında şunlar var: “Aile içi şiddetin önlenmesinde Batılı normların değil de kendi toplumumuzun değerlerine uygun aile politikalarının geliştirilmesi. Hâkimlerin aileyi korumaya yönelik kararlar vermesi konusunda eğitilmesi. Evlilik danışmanlığının kurumsallaştırılması ve bu hizmetin ücretsiz olarak verilmesi. Her mahallede bir kadın ve çocuk eğitimi merkezi kurulması. Evlilik öncesi danışman hizmetlerinin zorunlu hale getirilmesi. Kanunda öngörülen kadın konuk (sığınma) evlerinin  yapımı konusunda  yerel yönetimlerin  yükümlülüklerini yerine getirmesinin sağlanması.”
  En çok şiddet kentte!

Kentte şiddet grubu adına konuşan İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden Prof. Dr. Şafak Ural, “Kent planlamasında sadece mimari değil aynı zamanda sosyalleşme süreci ve sosyal ilişkiler de dikkate alınmalıdır.” dedi. Şiddetin sebepleri arasında kente göçle gelen nüfusun işgücüne dâhil olamaması ve sosyal güvenlikten yoksun olarak geçici işlerde çalışması, gelir dağılımındaki eşitsizlik; dinlenme, eğlenme ve spor alanlarının eksikliği ve çarpık kentleşme sayıldı. Önerilerde mahalle düzeyinde oluşturulacak yerel yönetimlerin yasal düzenlemeye kavuşturulması vardı. Bunun yanında kentteki hak ve sorumlulukları düzenleyen bir  ‘kent hakları bildirgesi’nin oluşturulması, bozuk bir kaldırımdan zarar gören bireyin de hakkını arama yetkisine sahip olması gerektiği belirtildi.   Okulda şiddet raporunu sunan Doç. Dr. Taha Yazar da “Ne yazık ki öğretmenden öğrenciye gelen şiddeti de, öğrenciden öğrenciye olan şiddeti de kanıksadık. Artık öğrenciden öğretmene ve yöneticilere gelen şiddet ile karşı karşıyayız.” dedi. Okullarda şiddeti artıran unsurlar arasında ‘sınav kaygısı, sınıfların sayıca fazla olması, blok ders uygulaması, ders dışı sosyal aktivitelerin yetersizliği, öğretmenlerin günün gerektirdiği yöntem ve tekniklere hâkim olamaması’ yer aldı. ‘Okulun sosyal aktiviteye imkan veren fiziki yapısının geliştirilmesi, anne baba okullarının açılması ve öğretmenlerin aile ziyaretleri yapması’ çözüm önerileri arasındaydı.
 
10 kişiden 4’ü şiddet mağduru

Dicle Üniversitesi’nin ‘Diyarbakır’da Şiddet Eğilimi’ anketi geçen hafta açıklandı. Raporda dikkat çekici birçok nokta bulunuyor. Ankete katılanların yüzde 50’sinden fazlası namusa halel getirtmenin cezasının ölüm olduğunu düşünüyor. Yine şahsına yönelik bir saldırı olduğunda adaleti beklemeden şiddete başvururum diyenlerin oranı  yüzde 60. Töre ve namus cinayetlerini üniversite öğrencilerinin yüzde 18,1’i, halkın ise 33,7’si onaylıyor.
  Anket Dicle Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Sabri Eyigün, Doç. Dr. Behçet Oral ve Yrd. Doç. Dr. Metin Gültekin tarafından geçen yıl yapıldı. Fakat Diyarbakır’ın adının şiddetle anılmamasından dolayı açıklanmadı. Ta ki  2 ay önce orta ve ilköğretimde okuyan 2 öğrencinin yardım isteyen mektubu üniversiteye ulaşana kadar. Prof. Sabri Eyigün çocukların yardım istemesi üzerine vicdani bir sorumluluk olarak anketi açıklama gereğini duyduğunu belirtiyor “Aldığım mektup Diyarbakır’da şiddetin üzerine gidilmesi gerektiğini ve bunun bir vicdani sorumluluk olduğunu bana hatırlattı.” diyor. Ankete 3 bin kişi katıldı. Katılımcıların bini üniversite öğrencisi, bini ortaöğretim öğrencisi bini de halktan kişilerdi. Şiddet anketinde öne çıkan satır başları şöyle: Erkeklerin yüzde 24,7’si “Töre/namus cinayetleri yerinde/gerekli eylemlerdir” görüşüne katılırken (kısmen veya tümüyle), bayanların yaklaşık yüzde 10’u bu görüşe katıldığını belirtiyor. Ankette ‘Hayatınızda fiziksel, ruhsal veya toplumsal herhangi bir şiddete maruz kaldınız mı?’ şeklindeki soruya katılımcıların yüzde 39’u evet, yüzde 69’u hayır cevabını verdi. Bir başka ifadeyle 10 kişiden 4’ü geçmişte herhangi bir şiddet türüne maruz kalmış. ‘Şiddet gördüyseniz, daha çok hangi tür şiddete maruz kaldınız?’ sorusuna ise katılanların yüzde 21,9’u fiziksel, yüzde 52’si psikolojik şiddet karşılığını verdi. İnsanlar şiddete başta aile, okul ve çevrede maruz kalıyor. Ankete katılanların yüzde 40’ı anne-baba, okul, güvenlik güçleri dışında başka kişi, grup veya benzerlerinden de büyük oranda şiddet gördüklerini belirtiyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe, şiddet eğilimi de açık bir biçimde düşüyor. Örneğin Töre/Namus cinayetlerini haklı ve yerinde görenlerin oranı üniversite öğrencileri arasında yüzde 18 iken, halk için bu oran yüzde 33,7 gibi oldukça yüksek bir seviyededir.
Şiddet hız kesmiyor Son 10 günde meydana gelen şiddet vakalarından bazıları şöyle: 26 Nisan: İzmir’in Kemalpaşa ilçesinde M.K, ikinci kez evlenmelerine rağmen birlikteliklerini sürdüremeyip ayrı yaşamaya başladığı eşi H.K’yi sokak ortasında bıçakla ağır yaraladı. 25 Nisan: İzmir’de kalbi duran hastayı iki kez hayata döndüren İrem Arkun, üçüncü kez kalbi durup ölen hastanın yakınları tarafından dövüldü. 25 Nisan: Mersin’de çiftçilik yapan 33 yaşındaki Sertbaş Uçar, boşandığı eşi 1 çocuk annesi 30 yaşındaki Alev Karakavuk ve Karakavuk’un sevgilisi olduğunu iddia ettiği 29 yaşındaki İlhan Acar’ı ruhsatsız tabancayla kurşun yağdırarak öldürdü. 24 Nisan: Samsun’da Mehmet Çon, evi terk eden 15 yıllık karısı Sevim Çon’u buluştuğu kafeteryada 4 yaşındaki çocuklarının gözleri önünde 8 yerinden bıçaklayarak ağır yaraladı. 23 Nisan: Küçükçekmece’de 8 yaşındaki çocuğunu okuldaki 23 Nisan törenlerine götüren Ayşe İ.(34) çıkışta kendisini bekleyen eşi Mehmet İ. (34) tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 21 Nisan: Bursa’da 46 yaşındaki İhsan Ö, internette okey oynayan eşi 43 yaşındaki Nurcan Ö.yle tartıştı. Kavgaya dönen tartışma sonucu eşini av tüfeği ile öldüren İhsan Ö, daha sonra aynı silahla çenesine ateş ederek yaşamına son verdi. 21 Nisan: BDP milletvekili Özdal Üçer, Oğuz Eroğlu isimli doktora saldırdı. 18  Nisan: Gaziantep’te hasta yakınının bıçaklı saldırısına uğrayan Dr. Ersin Arslan hayatını kaybetti.   18 Nisan: Samsun’da teknisyen Ahmet C, internette chat yapan eşi B.C’yi kendisini aldattığı şüphesiyle defalarca bıçakladı. AKSİYON
 

Haber Ara