Dolar

32,3242

Euro

35,0821

Altın

2.308,24

Bist

9.079,97

İdeal devlet ütopyası

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-02-10 17:42:17

İdeal devlet ütopyası

Hepimiz yaratılışımızdan gelen bir emniyet arama ve huzur arzusu ile kıvranıp duruyoruz. Yaşadığımız toplumlardaki sorunlar, şehirlerimizdeki dertler hatta trafik gibi meseleler, devletlerimizin politikaları, idareci ve görevlilerin istismar yahut hataları, muhatap olduğumuz hukuksuzluklar, içimize sinmeyen uygulamalar, enerji kesintileri ve hiç unutulmaması gereken internet sorunları gibi güncel ve sürekli güncellenen meselelerden öyle ya da böyle rahatsız oluyor ve hep daha iyisini, daha sorunsuzunu, daha çok işimize geleni, daha çok huzur üreteni, dah açok güven vereni, daha çok emniyet sağlayanı istiyoruz.

Bütün beklenti ve ihtiyaçlarımızı karşılamayı umduğumuz bir sosyal çevremiz var ve birçoğumuz bundan da şikayetçi ama değiştirme imkanı bulamadığı için katlanmaya devam ediyor. Herşeyin üstünde ise devlet kelimesiyle ifade ettiğimiz ve içine belediye hizmetlerinden uluslararası ilişkilere kadar herşeyi sığdırdığımız ve zirveden sokağa hemen hiç birimizin tam olarak memnun olmadığı bir düzen var.

İnsanoğlunun hayatını düzenleyen prensipler, temelde mutlaka onları yaratan ve ihtiyaçlarını da zaaflarını da en iyi bilen Allah(cc)'in sınırlarına (hududullah) uygun olmak zorundadır. Bu sınırlar çiğnendiği ölçüde insanlar mutsuz ve memnuniyetsiz olurlar. İşin bu boyutu apayrı bir mecraya uzandığı için sadece hatırlatma yetinip konumuza devam edelim.

Mükemmel sosyal hayat düzeni ya da devlet arayışının günümüzde samimiyetle savunucusu olarak takdim edilen bir çok kişi ya da kuruluşun hatta bizzat devletin aslında bir hayali tablo çizip onu pazarladıklarını düşünüyorum.

Batı dünyasının bu konuda da hemen diğer her konuda olduğu gibi insanları avuttuğu ortada. İdeal devlet olarak bize sunulan ve tamamı batıda olan devletlerin aslında içlerinde ne kadar büyük ve ağır sapmalar, bastırılmış kinler barındırdığı en küçük dürtülerle ortaya dökülen vahşetler yahut fıtrat dışı muamelerle kendini gösteriyor.

Bunlara örnek vermek biraz gereksiz geliyor, zira azıcık batı gündemini takip edenler sık sık tekrarlanan bu gibi olayları duymaktan tiksinmişlerdir bile... Asıl mesele ise onların bu bastırdıkları düşmanlık ve kini fırsat bulduklarında fütursuzca bizim coğrafyamızda da sergilemeleridir.

Sundukları ya da va'd ettikleri şey yeryüzünde pratiği olmayan, olanların da içi boş birer yalandan ibaret olduğu herkesçe görülemeyen bir ideal devlet ütopyası. Bunu bazan krallar bazan seçimiş idareciler eliyle gerçekleştirmeyi teklif ediyorlar. Nasıl olsa asla gerçek olmayacağından emin oldukları halde halkları avutmak ve asıl hesaplarını görmek için her türlü propağanda yalanını sınırsız kullanıyorlar.

Batı dünyasının ideal devlet hayalini en pratik uyguladığı topraklar aslında Amerika kıtasının kuzeyidir yani bugünkü Birleşik Devletler ve Kanada coğrafyası. 200 yıldır devam eden iç karışıklıklar ve kapalı toplum uygulaması bir yana arada yaşanan küçük çaplı katliamlar ve patlayan ırkçılık bu toplum modelinin hayal olduğunu anlatıyor. Buna rağmen ellerindeki medya gücüyle dünyaya hem de kelime olarak tam da rüyayı kullanarak bir hedef toplum, ideal toplum örneği olduklarını empoze etmeye devam ediyorlar. Ezilen, horlanan ve fakir bırakılan dünya halkları da filmleri ve ekranları yutkunarak seyredip bu hayalin rüyasını bile görmeyi mutluluk olarak algılıyorlar.

Sundukları özgürlük ütopyasının içinin boş olduğunu anlamak için batıda yaşayan müslümanların karşılaştıkları kötü muamele ve fikir sınırlamaları yeterli aslında; onlar herşeyi yalnız kendi seçkinleri ve seçtikleri için istiyorlar. Onların beğenmediği bir fikrin özgürlüğü de olamıyor, ifadesi de...

İnsan hakları ve düşünce özgürlüğü batının uydurduğu yalanların en büyüklerinden olarak söylenmeye devam ediyor. Bu ütopik yalana kananlar ise kendi ülkelerinde herkesin bu yalana kendileri gibi inanmasını istemek gibi tuhaf bir amacın peşine takılıp kavgasını veriyorlar.

Devlet dediğimiz şey toplumun özeti ve küçük bir aynadan görünen ters yansımasıdır. İdeali ve hatasızı yoktur ve olmayacaktır. Olmuş olanı vardır elbette ama idarecisi bir peygamber olunca yaşanmış ve bitmişlerdir. Davud(a) ve Süleyman(a) peygamberlerin devletleri gibi cihana, Muhammed(sas)'in devleti gibi bir coğrafyaya düşen rahmet yağmurları olmuştur; Muhammed(sas)'in örnek saadet asrı ise kıyamete kadar görülebilecek, sunulabilecek, hedeflenebilecek yegane ideal devlet yapısını sunmuş ve önümüze koymuştur.

Gerçek ideal devlet ya da toplum anlayışında fikir özgürlüğü dediğimiz şey yoktur; marufu tavsiye münkeri nehyetmek vardır.

Hiç kimsenin özgürlük adına; şerri, melaneti, fuhşu ve rezaleti savunma, ifade etme ve insanları buna davet etme, reklamını yapma gibi bir özgürlüğü olamaz! Özgürlük hayra davet ve maruf olanı yani helal ve temiz olanı, yani güzel ve faydalı olanı, yani fıtrata ve hududullaha uygun olanı ifade etmek, savunmak ve yaşamaktır.

İdeal bir toplumda insan hakları değil kul hakkı esas alınır ve olay çözülür. Kul hakkı meselesinin nasıl devasa bir toplumsal çare olduğu konusu çok daha geniş anlatılması gereken ve mutlaka her birimizin hassasiyetle bilmesi ve uyması gereken bir konu olduğunu söylemekle iktifa edelim. Farkında olmamız gereken dev gerçek şudur; sadece kul hakkı konusunu topluma hakim kılmak bile tek başına zulmü ve adaletsizliği yok edebilecek etkendir.

Haber Ara