Dolar

32,3387

Euro

35,1166

Altın

2.239,81

Bist

8.870,18

Hüseyin Çelik: Tayyip Bey'e iyilik etmiyorlar

AK Parti kurucusu ve Eski Bakan Hüseyin Çelik, Ahmet Hakan'ın sorularını yanıtladı...

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-02-10 04:34:00

Hüseyin Çelik: Tayyip Bey'e iyilik etmiyorlar

Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın Çarşamba Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu AK Parti kurucusu ve Eski Bakan ve Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik idi. Eski Başbakan Yardımcısı Sözcüsü Bülent Arınç'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümete yönelik eleştirilerinin ardından Hüseyin Çelik de tartışmalara katılmıştı. AK Parti'nin şu anki bulunduğu konumu eleştiren Çelik, birileri hoyratça bu meyveleri ayakları altında eziyor, ifadesini kullandı. Çelik, "Biz Kemalistlere neden kızıyoruz? Bütün bir milletin iman ve haysiyet mücadelesi olan Milli Mücadele'yi sadece bir kişiye izafe ettikleri için değil mi? Şimdi biz de Kemalistlerin düştüğü hataya düşmüyor muyuz? Tayyip Bey'i savunuyor görünüp edepsizce laflar edenler şunu bilmelidirler ki Tayyip Bey'e iyilik etmiyorlar" dedi.

AK Parti Kurucusu ve Eski Bakan ve Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik'in Ahmet Hakan'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Abdullah Gül, Bülent Arınç, Sadullah Ergin, Suat Kılıç ve Hüseyin Çelik... AK Parti içinden gelen bu isimler bir isyan hareketi mi başlattılar? Kopacaklar mı? Dertleri ne? Neyi eleştiriyorlar? Neyi amaçlıyorlar? Makam mevki sahibi iken sustular mı? İşte bu can alıcı soruları Hüseyin Çelik'e sorduk. NEDİR sizin meseleniz? Ben parti kurulmadan önce partinin programını yazmak üzere görevlendirilen 11 kişiden biriyim. Üzülerek görüyorum ki: Bu 11 kişiden biri hariç hiçbiri şu anda partide karar alma mercilerinde değil. Çoğunluğu ise partiden ya kopmuş veya koparılmış durumdadır. Arkadaşların hepsi armudun sapı, üzümün çöpü gibi bahanelerle bir şekilde partiden kopmuş ya da koparılmıştır. Birlikte yola çıktığınız, birlikte emek sarf ettiğiniz, ter döktüğünüz insanları, şu veya bu bahanelerle, “Benim ayağıma dolanıyor, bana itiraz ediyor” gibi gerekçelerle bir tarafa iterseniz... Bir dakika! Sizi partiden kimse koparmadı ki, siz partiden atılmadınız ki...

AK Parti denince akla gelen ilk 10 isim hangisidir? Mesela yabancı bir gazeteci geldi ziyarete, ilk 10 listesi çıkarmış, sonra ilk 20, sonra ilk 30... İlk 50'ye kadar liste yapmış. Netice şu: Bunların yüzde 98'i şu anda mekanizmanın dışındadır. Bu insanlar sistematik bir şekilde dışlanmıştır, kenara itilmiştir. Ama sizin açınızdan böyle bir durum yok. Sizler üç dönem kuralına takıldınız.

Üç dönem kuralı, partinin merkez teşkilatında görev almaya mani değildir, milletvekilliği ile ilgilidir. Kaldı ki bu kural, 1 Kasım'da ortadan kalktı. Bence esas üzerinde durulması gereken konu şudur: AK Parti denilince ilk akla gelen 50 ismin yüzde 98'i mekanizmanın dışındaysa bu kimin suçudur? Tüm bu insanlara “hain”, “davaya ihanet etti” muamelesi mi yapacaksınız? Yoksa sıkıntıyı başka bir yerde mi arayacaksınız? Eleştiriyorsunuz, rahatsızlığınızı dile getiriyorsunuz. Nedir amacınız?

Bizim derdimiz bireysel değil. Siz bir gemidesiniz. Sizin kamaranız çok rahat ve lüks de olabilir. Eğer geminin dibi su alıyorsa, siz rahat ve lüks bir ortamda batarsınız ama sonuçta batarsınız. Ne yani AK Parti batıyor mu?

Benim 15-16 yıldır büyütüp meyve verme aşamasına getirdiğim bir bahçem var. Bunun çekirdeğini toprağa atarken, fidesini dikerken biz vardık. Fakat bugün birileri hoyratça bu meyveleri ayakları altında eziyorsa bu benim zoruma gider.

"BİZ DE KEMALİSTLERİN DÜŞTÜĞÜ HATAYA DÜŞMÜYOR MUYUZ?"

İyi ama siz bu röportajda söylediklerinizle partinize zarar vermiş olmuyor musunuz?

Ben AK Parti'nin kaderiyle Türkiye'nin kaderinin özdeşleştiğine inananlardanım. Kimseye hakaret etmeden, kimseye sövmeden, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı'na veya Başbakan'ına karşı saygısız bir tavır almadan düşüncelerimi söylüyorum. İçeride söyleme ve düzeltme imkân ve şansınız yoksa dışarıda, olup bitenlerden çok da haberdar olmayan geniş tabana konuşmak durumunda kalırsınız.Daha önce katıldığım bir TV programında “Tayyip Bey bu hareketin lideri olarak Everest tepesidir. Fakat Everest tepesi, oradaki duruşunu ve varlığını Himalayalar'a borçludur. Himalayalar olmazsa Everest diye bir şey olmaz” dedim. Bazı arkadaşlarımız bunu bile mesele yaptılar. Biz Kemalistlere neden kızıyoruz? Bütün bir milletin iman ve haysiyet mücadelesi olan Milli Mücadele'yi sadece bir kişiye izafe ettikleri için değil mi? Şimdi biz de Kemalistlerin düştüğü hataya düşmüyor muyuz? Tayyip Bey'i savunuyor görünüp edepsizce laflar edenler şunu bilmelidirler ki Tayyip Bey'e iyilik etmiyorlar. Gemi su alıyor diyorsunuz ama son yapılan seçimde AK Parti yüzde 50 oy aldı.

1 Kasım'ı çok iyi okumak lazım.1 Kasım'da vatandaşın bir kısmı bize kahrede kahrede oy verdi. Bir tarafta HDP var, vaziyeti ortada. Bir tarafta MHP var, vaziyeti ortada. Anamuhalefet partisi asla göz doldurmuyor. İnsanlar istikrarın devam etmesi, ekmeğin küçülmemesi, çocuklarının istikbali için oy verdiler. Ben çok sayıda CHP'li işadamı tanıyorum, “Kredi borcum var, faiz borcum var, döviz borcum var” diye AK Parti'ye oy verdi. 7 Haziran'ı da aklımızdan çıkarmamamız lazım.

NE yapsaydınız partiden dışlanmazdınız?

Davutoğlu, Tayyip Bey'in itirazına rağmen gelmiş değil. Tasvibiyle geldi. Ama şimdi orada da yağlı ballı bir durum olmadığına dair yaygın bir kanaat var. Temenni ederiz ki bunlar söylenti olsun. Bazen dalkavukluk prim yapabilir. Ancak biz hiçbir zaman bu ucuzluğa talip olmadık. Mütevazılığa hiç gerek yok, mesele birilerinin hoşlanacağı laflar etmekse ben de Bülent Bey de hem kelime dağarcığı hem kendini ifade etme kabiliyeti açısından bunu en rahat yapabilecek insanlarız. Fakat biz böyle bir şeyi kendimize de partimize de muhatabımız olan şahsiyete de büyük bir haksızlık olarak kabul ederiz. Mevlana'nın bir sözü var. Diyor ki: “İyi bir dostu olanın aynaya ihtiyacı yoktur. Dost yüzümüze ayna tutandır.” “Parti içi mekanizmalarda eleştirilerde bulunduk ve dışlandık” diyorsunuz. Eğer dışlanmasaydınız bir sorun yok muydu? Makam mevki sahibi olsaydınız yine bunları söyleyecek miydiniz?

Biz itirazda bulunurken dışarıda kaldık. Bizim derdimiz, “Bizi yine içeri alın, bizi şu veya bu göreve getirin” değil. Bizim böyle kişiselleştirilecek bir meselemiz yok. Biz genel bir sıkıntıdan söz ediyoruz.

Ama sanki içeride kalsanız bir sorun yokmuş gibi...

Olmaz olur mu? Esas mesele partinin durumu ile birlikte temel politikalar. Bana göre bugün memlekette beş temel sorun var. BİR: Kutuplaşma. İKİ: Dış politikada allak bullak oluş. ÜÇ: Ekonomi iyi değil. DÖRT: Kürt meselesi ve terörle mücadelede gelinen son nokta... BEŞ: Paralel'le mücadelenin bir paranoyaya dönüşmesi... Ekonomide sorun ne?

Biz yıllardır ekonomideki başarılarımızla övündük. İki kanadımız vardı: Adalet ve kalkınma. Kalkınmada çok büyük emek sahibi olan arkadaşlar var. Birileri geldi “İngiliz ajanı” dedi, “Faiz lobisi” dedi. 70'li yılların başında milli ekonomi gibi laflar vardı, bugün neredeyse Saray çevrelerinin itibar ettiği sözler olmaya başladı. Küresel ekonominin olduğu yerde, New York Borsası'nda insanlar öksürdüğünde bizim burada grip olduğumuz bir yerde, ihracatçı ekonomiden söz ettiğimiz, küresel ekonomiden, Türkiye'yi dünyaya, dünyayı Türkiye'ye taşımaktan söz ettiğimiz bir dönemde... Bu “milli ekonomi” lafı nereye götürür sizi? Nitekim şu anda ekonomi iyi gitmiyor, bu ortada. Rusya'ya olan ihracatımız yüzde 65 düşmüş, Irak'a olan ihracatımız yüzde 50'den fazla düşmüş.

Çeşitli politikalarla ilgili farklı görüşlerinizi parti içi mekanizmalarda dile getirmiş olabilirsiniz. Ama sorun şurada: Böyle bir yapıya doğru gidilirken, çarpık bir medya düzeni oluşturulurken, demokrasi örselenirken, farklı sesler susturulurken... Siz parti içinde önemli mevkilerdeydiniz ve bu gidişatla çok esaslı bir şekilde hesaplaşmadınız.

Bu söylediğinizi haksızlık olarak kabul ederim. Neden?

Siz şu kadar yıldır köşe yazıyorsunuz, ondan önce televizyoncuydunuz. Birçok şeye itiraz ettiniz. Neticede siz her şeyi değiştirme kudretine sahip değilsiniz.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara