Dolar

32,5383

Euro

34,9980

Altın

2.434,22

Bist

9.769,07

Hizbullah’ın izzetten zillete hazin yolculuğu

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-11-26 16:11:29

Hizbullah’ın izzetten zillete hazin yolculuğu

1979 İran İslam Devrimi, dünyadaki bütün Müslümanlara birçok değerlerini yeniden hatırlatmıştı. İmam Humeyni'nin birçok konuşması birer meydan okuma ve birer manifesto gibi idi. Dahası bütün dünyada duyulabilecek kadar gür idi... Batı ve Doğu'nun kendisini birer kurtarıcı olarak takdim ettikleri ve düzenlerini dayattıkları dünyaya, Ne Doğ ve Ne Batı şiarıyla haykıran İmam Humeyni'nin ağzından çıkan Muhammedi İslam, müstekbir, müstazaf, Hizbullah ve Hizbuşşeytan gibi deyim ve kavramlarla yeniden tanışıyorduk. Lübnan'da Hizbullah adında bir grubun varlığını da bunu takip eden yıllarda öğreniyordu. Hizbullah'ın eylemlerini duydukça ümmet adına ve dünya ezilenleri adına seviniyorduk.

Hizbullah, 2006 yılında İsrail devlet terörüne karşı verdiği o mukaddes savunma savaşının evrensel emperyalizmi nasıl korkuttuğu ve dünya Müslümanlarını ne kadar sevindirdiği hala hafızalarımızdadır. Sevinenler sadece Müslümanlar mıydı? Hayır! Yeryüzünde onur ve haysiyetiyle yaşamak isteyen her insanın kalbi Hizbullah ile çarpıyordu. Hizbullah'ın Allah yolundaki o mücadelesi mezhep taassubunu dahi geriletmişti. Ve Müslümanların arasındaki muhabbet ve merhamet artmıştı.

Hizbullah'ın bu savaşı biz Müslümanları diğer bir sorumluluğumuzu da hatırlatmıştı: Birbirimize karşı merhametli olmayı ve şiddetimizi küfür üzerinde yoğunlaştırmayı… Biz Müslümanlar ne zaman bu yükümlülükten kaçmışsak, yani ne zaman birbirimize karşı şiddete yönelmeye başlamışsak, Allah cc. da aramızdaki nimetini-rahmetini çekmiş ve kendimizi zillet içinde görmüşüz.

İşte Suriye iç savaşı karşısında izlediği politika nedeniyle Hizbullah'ın içine düştüğü durum da maalesef bir zillet halidir. İslam Ümmeti adına ne büyük bir kayıp!

Üzülerek belirtmeliyiz ki, bu ve buna benzer zillet eylemleri ve diğer bir ifade ile musibetler tarihimizde yeni ve dahi az değil. Her biri de ümmet içerisinde kendi büyüklüğü oranında bir fitneye yol açmış ve nice Müslümanların canına, malına ve ırzına mal olmuştur.

Bu bağlamda bilmemiz gereken diğer bir husus daha var: Tarihimiz boyunca bu zaafımızı genelde görmezden gelir, zaman zaman kendimizce mazeretler ve maslahatlar uydurur ve bütün bunların doğal sonucu olarak kimi söylem ve eylemlerimizi İslam'a rağmen ama İslam adına meşruiyet kazandırırız. Bu sapmadaki en büyük pay ise elbette ki âlimlerimize ve idarecilerimize aittir. Ki onlar da tarihte olduğu gibi günümüzde de bu sorumluluklarını yerine getirmenin oldukça uzağındalar. Şii-Sünni âlim ve idarecilerinin birbirileri ile ilişkilerinin nasıl olduğunu bir yana bırakalım, peki, Sünni âlim ve idarecilerinin birbirileriyle ciddi bir ilişkilerinin olmayışını ne ile izah edeceğiz? Çünkü toplumun ahlaki dönüşümünde en büyük rolü de yine âlimler ve idareciler oynar. Yani ümmetin ıslahında ve iflahında olduğu kadar iğfalinde ve ifsadında da en büyük pay onlaradır. Geriye kalanında ise ümmetin bütün bireyleri kendi güçleri oranında sorumludur.

İşte sorumluluğumuzu bize hatırlatan ayetlerden biri: “Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah'ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”

“Allah'a ve ahiret gününe iman eden” bireyler, aileler, gruplar, cemaatler, partiler ve kavimler olarak “Allah'a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslemek” gibi bir tercihimiz olamaz ve olmamalı! Peki, ya oluyorsa? Yani, ya bir Müslüman, “Allah'a ve peygamberine düşman olan bir kimseyi veya kimseleri seviyorsa, onun meşru olmayan işlerinde başarılı olmasına yardım ediyorsa ve hatta onun safında savaşıyorsa!

Sözü tekrar asıl konumuz olan Hizbullah'a getirecek olursak…

Bir zamanlar dünya müstekbirlerine karşı verdiği onurlu mücadele ile dünya müstazaflarının ümidi olan İran'ı ve İsrail Devleti'nin terörüne karşı verdiği onurlu savaş ile dünya mazlumlarının gururu olan Hizbullah bugün söylem ve eylemleri ile maalesef o kazanımları hızla tüketiyorlar.

Birkaç yıldan beridir gerek İran'ın Devrim Muhafızlarından ve gerekse Hizbullah'ın militanlarından on binlerce kişi, Suriye'deler ve rejim karşıtı kim varsa öldürüyorlar. Ki bunların ezici çoğunluğu da Müslümanlardır! Devrim Muhafızları ve Hizbullah, Allah Ekber sesleriyle saldırırken, bu saldırılara maruz kalan Müslümanlar da Allah Ekber sesiyle karşılık veriyorlar.  Bu manzaralara şahit olan Müslümanlar da bir çeşit çaresizlik içinde ya seyrediyor veya dua yahut beddualarıyla iştirak ediyor. Her birimiz haklı bulduğumuz taraf için dua ederken, diğer tarafın da hak ettiği cezayı bulmasını yine Allah'tan diliyoruz. Fakat katil de olsa, maktul de olsa, her ikisinin de Müslüman olması ne acı ve ne zelil bir hal!

İran ve Hizbullah'tan sadece şu sorunun cevabını istiyoruz:

İslam nokta-i nazarında, yani Kur'an'da, yani Hz. Muhammed'in hadisine ve yani İmam Ali ve İmam Hüseyin'in gittikleri yol bakımından Beşar Esed ile Netanyahu, Obama, Putin, sabık Şah ve hatta Hz. Hüseyin'in katili olan Yezid arasında nasıl bir fark var ki, sizler yıllardan beridir Beşar Esed'in safında ve onun askerleri olarak savaşıyorsunuz ve öldürdüklerinizin çoğu da Müslümandır?

Dünyanın neresinde Müslümanlar varsa, bir yandan kendileri birbirilerini boğazlamakta ve bir yandan da Müslüman olmayanların zulümlerine maruz kalmaktadırlar. Özellikle bizim birbirimize olan şiddetimiz birbirimize olan merhametimizi bastırdığı sürece, bu zillet içerisinde debelenip duracağız! Milliyetçilikten mezhepçiliğe ve particiliğe ne kadar hastalık varsa, maalesef bizde…  

Dinimizi öğrenmenin birer aracı olan mezheplerimizi dinimizin kendisi gibi görme hatasına düşersek, sadece bu vahim hata bile bizi götürebilir. 

Allah'ım! Birbirilerinin kanını döken, birbirilerine merhamet etmek yerine şiddet uygulayan ve birbirilerine zulmeden biz Müslüman kullarını bu zilletten kurtar ve izzetinle donat!

Her an kendimizi iman ettiğimiz Kitab'ın ölçülerine vuralım ve nefsimizi yoklayalım; birer Hizbuşşeytan mıyız yoksa birer Hizbullah mı?

 

Haber Ara