Dolar

32,3448

Euro

35,0981

Altın

2.310,54

Bist

9.079,97

Hindukuş Dağlarından Kürt ve Türkmen Dağlarına çiğnenen onurumuz

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-01-30 15:38:11

Hindukuş Dağlarından Kürt ve Türkmen Dağlarına çiğnenen onurumuz

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCP) 25 Aralık 1979 yılında Afganistan'ı işgal ettiğinde 15 yaşında idim. Ve Afganistan sadece bizim değil, dünyanın da gündeminde idi artık.

Bütün bir Afganistan Rusların işgalinde idi; havadan uçak ve helikopterlerle bombalıyorlar ve karadan ağır silahlarla girdikleri yerleri yakıp yıkıyor ve önlerine çıkan canlıları öldürüyorlardı. Rusların bu vahşetlerini ve Afganların direnişinin haberlerini yazılı ve görsel basından alıyorduk.

Dünya kamuoyu bu vesile ile “Mücahit” kavramı ile tanışıyordu. Rusların gerçekleştirdiği her katliam ve yıkım dilimizde onlara bedduaya dönüşürken, Mücahitlerin ufacık bir başarısı dahi bizim için büyük bir teselli oluyordu.

Hatırlanacağı gibi, o zamanlar dünyanın gündemini işgal eden diğer bir konu da yine aynı yıl, yani 1979'un ilk aylarında İran'da İmam Humeyni'nin önderliğinde gerçekleştirilen İslam Devrimi idi. Dünyanın iki süper gücünden biri Afganistan'a ve diğeri de İran'a çöküyordu. İran politikasında ABD yalnız değildi. Batı ve İsrail'in yanı sıra Şah'ın akıbetine uğrama korkusu yaşayan bölge diktatörleri de ABD'nin yanındaki-emrindeki yerlerini almışlardı.

İmam Humeyni'nin dünya emperyalizmine karşı “la şarkiyya la garbiyya” (Ne Doğu ne Batı) diye haykırışı dünya Müslümanlarını da doğal olarak sevindiriyor ve heyecanlandırıyordu. Müstekbir ve müstazaf kavramları ile ümmet ve İslam Kardeşliği gibi kavramlar da yine İran İslam Devrimi ile birlikte gündemimize giriyordu.

Kendi adıma söyleyeyim, ana hatlarıyla devrimi seviyordum. Çünkü İmam Humeyni mezhebi tartışmalardan uzak duruyor ve İslam kardeşliğini, ümmet anlayışını canlı tutuyordu. Kısa bir süre sonra Irak'ın İran'a saldırtılması bile İslam Devriminin bu evrensel mesajını gündemden düşüremedi. Öyle ki, mezhebi ve diğer kaygı ve nedenlerden dolayı devrime mesafeli olan ve hatta karşı duran Müslümanlar bile gelişmeleri ilgi ile takip etmekten kendilerini alıkoyamıyorlardı.

Sünnisiyle ve Şiisiyle Rus işgaline karşı topyekûn direnen Afgan halkı, geçen on yılın sonunda Allah'ın yardımı ile mucizevi bir zafer kazandı. Rusların Afganistan'dan yenilgi ile çekildikleri 1989'un Şubat ayında ben de Afganistan'da idim.  Güneyinden girip kuzeyine, Ceyhun Nehrine kadar uzun bir yürüyüşümüz olmuş ve bu esnada Allah'ın Afganlılara bahşettiği bu mucizeye gözlerimle şahit olmuştum.

Ancak Afganlılar, tabii ki başta Mücahit liderler bu nimeti hakkıyla ve layıkıyla değerlendirmek yerine ihtiraslarının peşinden gitmeyi tercih ettiler. Ve yine şahit olduğumuz gibi, Allah da bu nimetini geri çekti.

Ben, İran Müslümanlarının gerçekleştirdikleri devrim ve sonrasında bütün Batı'yı temsilen kendilerine savaş açan Irak'a karşı yenilmemelerini de Allah'ın bir yardımı ve dahi mucizesi olarak görenlerdenim.  Ancak İran da bu nimeti hakkı ve layıkıyla değerlendiremedi; onlarca yıllık mücadele ve yüz binlerce şehidin kanı ile biriken bu kazanımları mezhepçi ihtiraslarının kurbanı yaptı. Gerek İran'da ve gerekse komşusu Afganistan'da izlediği mezhepçi politikalarının zararları hem kendisine ve hem de dünya Müslümanlarına oldu.

1979'dan günümüze geçen zaman içinde olup bitenleri ana hatlarıyla biliyoruz. Şimdi önümüzdeki Afganistan ve İran fotoğraflarına baktığımızda, gördüğümüz şudur:

Afganistan, cihattan cinnete kanlı bir tablo olarak karşımızda dururken, İran'ın da “Ne Doğu Ne Batı” duruşundan bir eser kalmadığını ve Allah'ın bahşettiği nimeti mezhepçi ve milliyetçi-devletçi ihtiraslarına kurban ettiğini görüyoruz. Bunun en bariz örneği de dün Hafız Esed'in Müslümanlara yaptığı zulümlerin kat be kat fazlasını bu gün Suriye'deki Müslümanlara reva görmesidir.

SSCB'nin Afganistan'ı işgal ettiği 1979'dan günümüze kadar geçen 35 yıllık zaman içerisinde küfür cephesinde değişen bir şeyin olmadığını ve küfür dünyasının kendi arasındaki savaş ile rekabeti İslam dünyasına taşıdığını görüyoruz. Buna karşılık biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Bizi düşürdükleri zillet girdabından nasıl çıkacağımıza dair düşünüp birbirimizle yardımlaşmamız gerekirken, iman ettiğimiz değerlerin inadına mezhepçi ve milliyetçi ihtiraslarımızı bilemenin çabası içerisindeyiz.

Onuru çiğnenen, öz vatanında hâkimiyeti elinde alınmış bulunan, her şeyi talan edilen ve her fırsatta kutsallarıyla alay edilen bir ümmet olarak bu zilletten gerçekten kurtulmak istiyorsak, bunun yolu yeniden iman etmekten ve imanımızın gereklerini yerine getirmekten geçmektedir. İşte o zaman Allah'ın yardımına mazhar olabiliriz.

Başımızda bir değil, bin bir musibet var adeta.  Her biri de diğerinden beterdir. Ancak unutmayalım ki, bu musibetlerin çoğu da kendi cehaletimizin, gafletimizin ve ihtiraslarımızın bir eseridir. Ve ümmet olarak bir zillet içinde olduğumuzu kabul etmek durumundayız. Biz eğer Allah'a yardım edersek, yani Allah'ın dinini kendi nefsimizde ve yeryüzünde yaşama mücadelesini verirsek, Allah da yardım vaadini yerine getirecektir.

Bence Batı ve Batıl kendi görevini yapıyor ve inancının gereklerini yerine getiriyor. Dolayısıyla “bu Batı Medeniyetine yakışır mı?” türündeki sorular bir anlam ifade etmiyor. Zaten karşılıkları da yok.

Peki, küfrün İslam Ümmetine yönelik topyekûn saldırıları bütün vahşetiyle dünyanın dört bir yanında devam ediyorken bile Müslümanların kendilerini mezhepçi, milliyetçi ve devletçi tartışma ve çatışmalara boğmalarına ne demeli?

Bunun yerine, “biz gerçekten Allah'a iman etmiş miyiz?” sorusuyla başlayarak kendimizi ciddi bir imtihandan geçirmeliyiz. Bu soruya sağlıklı bir cevap verebilirsek, mezhebimizi, meşrebimizi, milliyetimizi, dilimizi, insanlarla ilişkilerimizi ve kısaca her türlü söylem ve eylemimizi de yerli yerine koyabiliriz. İşte o zaman Allah'ın yardımına da erişiriz. Nil'de Musa'ya, ateş'te İbrahim'e, Bedir'de Hz. Muhammed'e, Hindukuş dağlarında Afganlılara, Tebes Çölü'nde İran'lılara yardım eden Allah, Türkmen Dağı'nda, Kürt Dağı'nda ve kısaca olduğumuz her yerde bize de yardımını esirgemeyecektir.

 

Haber Ara