Dolar

32,5090

Euro

34,9362

Altın

2.438,20

Bist

9.716,77

Hı Hı La Edri

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-04-29 14:23:29

Hı Hı La Edri

Yaşadığımız birçok gerçeğin değer ölçüsünü idrak etmenin dışında ele aldığımızda, düzeni bozan bir mekanizmanın sahipleri olduğumuz gerçeği ile değerlerimizin temellerini oluşturan etkenleri yok ediyoruz.

Saldırıya maruz kaldığımızda veya bir sorunla karşılaştığımızda, sorunun somutsal bir eylem olması meseleyi daha çabuk idrak etmemizi ve tepki gücümüzü var eder. Lakin tepkinin getirisini sadece sorunu yok etmeye endeksli gördüğümüz için soyut olan birçok asli değerimizi yok ettiğini fark edemiyoruz. Sorunların meydana gelmesini engellemek için dinimizin emri olan soyut değerleri saf dışı bırakmamız nedenler arasında ön sıradadır.

Adam öldürene katil vasfı giydirilirken fitne çıkaranın akıbeti neden konuşulmuyor? Yaşam standartlarımızı belirleyen Kur'an ve Sünnet eksenin de ikinci olarak zikrettiğim ve soyut nesnelerle ortaya konulan fitne daha tehlikeli ve cezayı hak eden olarak daha önceliklidir. “fitne, öldürmekten beterdir” (Bakara, 191)

Konumuz fitne değil lakin bu kavramla sadece somut ve soyut hasletlerimiz de önceliği asıl amiller olan soyutlara vermemiz gerektiğini anlatmak istiyorum. Sebepleri var eden amilleri ortadan kaldırmak sorunların önünü alacaktır. Yani bir sebebi ortadan kaldırmak için somut olarak önümüze sürülmesini beklememeliyiz.

O cemaat senin bu cemaat benim nidaları ve görüş ayrılıkları ile sözde bir yanlışa vurgu yaparak kardeşlik ve ümmet anlayışını paramparça edenlerin arasında sıkışıp kaldık. O kadar basit meselelerden nem kapanlar oluyor ki, sosyal medya da başlayarak reel de devam eden Müslüman içi tartışmaların ardı arkası kesilmiyor.

Ne peygamberin nede yetiştirdiği talebelerinin bize sunduğu İslami metotların da hak bildiklerini sundukların da kabul etmeyenlere karşı giriştikleri saldırı politikalarını asla öğrenmedik. Münafıklara bile kendi taraftarlarına zarar veriyor denilmesinden imtina eden bir peygamberin ümmeti olduğumuzu ne zaman hatırlayacağız bilemiyorum.

Bu gerçek üzerinden devam ettiğimizde karşılaşacağımız ikinci gerçek, Müslümanların cedelleşme ahlakının zihinlerini ele geçirip asli değerlerimizi unutturduğu gerçeğidir. İhtilaf ateşinin yandığı meşalelerle yol tayin etmek, Allahın nurunu unutanların modelidir. Ve tabi biz, nur kavramını sadece küfürden imana geçiş olarak ele almadığımız takdirde bu modelin yanlışlığını idrak ederiz.

Hiç düşündük mü? “Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkarır” (Bakara, 257) ayetinin muhtevasının imana, imanın da bütün bir Müslüman şahsiyetinin değerine işaret olduğunu. Nura çıkmak sadece imanı elde etmekle değil, onun gerekliliğini yaşamakla mütealliktir.

Şimdi buradan yola çıkarak Müslümanların gaflet sersemliği gönyesinde somut bir günahı sözde düzeltmek adına zararı daha büyük olan soyut tavırlarını ele alalım: Şahit olduğum olaylar çerçevesinde en rahatsız edici davranışlar genellikle fitneyi zuhur kardeşliği katletme düzeyinde gerçekleşiyor. Toplumun değerlerini korumak, hatalar karşısında nasıl davranmamız gerektiği gerçeğinden geçer. Bu hem örneklik adına bir eğitim yaklaşımı, hem de kardeşlik esasını koruyucu olmaktadır.

Doğruları heybesin de sanıp müdahale etme pozisyonuna düşen insan hali, toplum olarak en çok yanılgılarda bulunduğumuz karakter çeşididir. Çünkü kimse izlediği bu yolla yıkıcılığa hizmet ettiğine inanmaz. Daha doğrusu kör olmuş farkındalığı ile algılayamaz. Mesela, hata yapan birinin hatasını doğru bir şekilde bilmesi, onu yaymasının fitne olduğu gerçeğini gizler. Doğruyu söylemek erdemdir, doğruyu kullanmak erdemsizlik. Erdemli görünmeye çalışarak doğrularla fitne çıkarmak, birazda aşağılık kompleksinin getirisidir. Herkes kendi seçimlerinin ürünüdür. Seçimler İslam'a göre yapılmıyorsa ürünün nasıllığını sanırım düşünebiliyorsunuz. İfşa etmekten çok setr etmeye teşvik eder İslam. Mesela neden Rabbimizin ifşa eden değil de settar (örten) olduğunu hiç düşündük mü? Güzel olan her şey Allah ile özdeşleşir. Kötü olan her şey ise nefsimizle. Kişinin, doğruları anlatıyorum diyerek rahatlama psikolojisi seanslarıyla kendi kendini teselli etmesi daha büyük bir hata içinde olduğunu, farkındalığının dışında tutan diğer bir olgudur.

Nasihati almakta bir hayli katılaşan sinelerimize değerlerimizi sunduğumuz takdir de, kabirdeki suallere karşı sersemce “hı hı la edri” cevabını duyduğumu itiraf etmeliyim. İyi niyetle yola çıkmış her insanın yaptığı yanlış için de bulunan bir kurtuluş kapısı her zaman vardır. Bu gerçeğe binaen kardeşlerimizin hataları üzerinden provokasyon yapmak, doğruları söylüyor olsa da İslam'ın temel esaslarını bozmanın bir başka yolu gerçeğini de oluşturur.

Öyle inanıyorum ki, Efendimiz (sav)'in şahsiyet yetiştirme metoduna en çok muhtaç olduğumuz bir dönemdeyiz. Çünkü fertler bu tür yaklaşımları bilmediklerinden değil, şahsi sorunlarından, bu eksiklerini tamamlayacak bir din eğitiminin olmayışında yapmaktadırlar. Bilmek nasıl uygulanacağını doğru yapmakla değer kazanır. İslam modelin de, bilinen her şey tatbik edilme gerçeği ile hayat bulur. İşte bu yüzden bu buhranı anlatırken, “Hı hı la edri” tabirini kelime manasından çok telaffuz edenin ahmaklık hali üzerinden değerlendirmenizi istiyorum.

Tüm bunların gafletinden kurtulmak için, evvela Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'in ve ashabının İslam'ı tatbik etmelerini model olarak almalıyız. Doğru da olsa müdahale etmeyi erteleyen ya da müdahale edince yapıcı olan tavırların en doğrusunu bu şekilde bulabiliriz.

Şahit olduğum bazı yanlışlar çerçevesinden yola çıkarak ele aldığım konuyu burada sonlandırarak, söylediklerimle zihinlerinizde ve kalbinizde derinlere inip meseleyi daha kapsamlı düşüneceğiniz ve anlayacağınız noktalara değindiğimi umut ediyorum.

"Kim dünyada bir Müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da o kimsenin dünya ve ahirette ayıplarını örter." (Tirmizi, "Birr", 19) Buna mukabil kim de mü'minlerin kusurlarını araştırıp açıklarsa, Allah da onun kusurlarını ortaya çıkarıverir. (Ebu Dâvud, "Edep", 35)

Haber Ara