Dolar

32,5446

Euro

34,9065

Altın

2.426,46

Bist

9.684,49

Halep oradaysa adalet nerede?

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-09-11 16:52:57

Halep oradaysa adalet nerede?
Neo Avrasyacılığın öncüsü ve Şangay Beşlisinin önemli paydaşı Rusya, Halep'e bomba yağdırıp duruyor aylardan beri. 
 
Sadece Rusya değil elbette, İslam dünyasının lider ülkelerinden olma iddiasında bulunan İran da binlerce milisiyle Haleplilere kıyameti yaşatıyor. 
Esad'ın katliamlarından ise bahsetmeye gerek yok sanırım. Esad denince milyonlarca mazlumu hedef alan katliamlar ve sürgünler geliyor hemen aklımıza…
 
Şimdi Rusya, İran ve Esad'a Halep'teki katliamlarından dolayı teşekkür mü etmemiz, ödüller mi vermemiz gerekiyor, bilemiyorum?
Çünkü onlara göre Halep'e gelişi güzel bombalar atmak, mümkün olduğunca bu şehrin altyapısını ve üst yapısını tahrip etmek, elden geldiğince mazlumları öldürüp yaralamak büyük bir başarıymış.
 
Kim bilir belki de bu başarılarından dolayı Nobel Barış ödülüne bile layık görülebilir bu ülkelerin yöneticileri…
 
KAOS VE KOZMOSUN MÜCADELESİ
 
Bütün bu yaşananlar aslında Batı medeniyetinin farklı görünümlerini sunuyor bize. Düzenin kaostan doğacağını iddia eden hastalıklı bir düşüncenin yıkımı yaşanıyor Halep'te.
 
Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan atom bombalarıyla Halep'e atılan bombalar arasında temelde hiçbir fark yok.
 
Birisi daha çok, diğeri daha az tahrip ediyor diye ikisinin de gerçekte adalet duygusunu tahrip ettiğini görmezden gelemeyiz. 
 
Gazze'ye yönelik İsrail saldırıları ne denli zulümse, Halep'e yönelik İran ve Rusya saldırıları da o kadar zulümdür. 
 
Bu nedenle ne Rusya'nın ne de İran'ın bu zalim küresel sistemin bir alternatifi olduğunu iddia etmek imkansızdır.  
 
Atlantikçilik, Afganistan, Irak gibi yerlerde kaosu doğurduğu gibi, Avrasyacılık da Ukrayna, Kırım ve Suriye'de kaosu kusmuştur yıllardan beri.
 
İran'ın durumu da çok farklı değildir elbette. İran'ın gölgesindeki Irak'ta, Sünni Müslümanlar inim inim inlemektedir şimdilerde. 
 
Suriye'deki Müslüman kardeşlerine acımasızca saldırmaktadır İran. Halep'te kaosun mimarlarından birisi olmaktadır böylece. 
 
Yemen bir kan çanağına dönmüştür İran'ın desteklediği Husiler sayesinde. Halbuki Sünni dünyayla barış içinde yaşamaması itikaden imkansız olan
 
Zeydi bir çoğunluk yaşamaktaydı orada!
 
ADALE Mİ ADALET Mİ?
 
İslam dünyasındaki adalet anlayışı öncelikle Kur'ân-ı Kerim'e dayanmaktadır. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in dört esasından birisi de adalettir. 
Bu adalet anlayışı Konfüçyüs ve özellikle de Aristoteles'in adalet anlayışıyla uyumludur. Hz. Ali ve sonrasında da Mevlana bu adalet anlayışını dile getiren önemli isimler...
 
وضع کل شی‏ء فی موضعه و اعطاء کل ذی حقّ حقّه veciz ifadesiyle ortaya konan bu adalet anlayışı, “şeyleri kendi yerlerine koymak ve hak sahibine hakkını vermek” şeklinde özetlenebilir. 
 
Aristo'dan İslam medeniyetine dek sahiplenilen bu adalet anlayışı, Aquinalı Thomas tarafından da düzeltici adalet (iustita commutativa) ve paylaştırıcı adalet (iustita distributiva) şeklinde nitelendirilmişti.
 
Eğer bu adalet anlayışını bilmek adaletin tesisi için yeterli olmuş olsaydı, Ortaçağ Avrupası dünyanın en adil dönemini inşa edebilirdi. 
 
Günümüz seküler medeniyeti için de durum farklı değildir. Ortaçağ Hıristiyanlığı ya da günümüz sekülerizmi denkleştirici ve paylaşımcı adaleti kabul etmektedir ama şeylerin konulacağı “yerler” ve hak sahibine verilecek “haklar”ın ne olduğu konusunda sıkıntı yaşamaktadır.
 
Ortaçağda şeylerin konulacağı yer Kiliseydi ve hakkın ne olduğuna da sadece Kilise karar verirdi. Elbette bu durum adaleti değil zulmü doğurdu. 
Günümüzde ise şeylerin konulacağı yerler güçlü ülkeler tarafından belirlenmektedir. Bu kimi zaman “demokrasi”, bazen Mısır'da olduğu gibi “cunta yöntemi”, bazen de Suriye'de olduğu gibi “kaos ve çatışma” olmaktadır. 
 
Haklar konusunda da çifte standartlı bir uygulama söz konusudur. Herhangi bir Amerika vatandaşının yaşama hakkı önemliyken, bir Suriyelinin ya da herhangi bir Ortadoğulu Müslümanın yaşama hakkı göz ardı edilebilir. 
 
Dünyanın içine girdiği adalet krizinin asıl nedeni adaletin gerekliliğini ya da ne olduğunu bilmemek değil, adaleti güç lehine olabildiğince istismar etmesidir. 
 
Adalet yalnızca adale adına kullanılırsa zulmü doğuruyor. Adalet adalenin de yardımıyla ancak adalet adına kullanıldığında tüm insanlık için gerçek adaleti doğuracak.
 
SURİYE VE ADALET
 
Suriye örneği gösteriyor ki, kimi Müslüman devletler de adaleti istismar etmekte ve Batı'nın Ortadoğu'daki adaletsiz uygulamalarına çanak tutmaktadır. 
 
Örneğin İran, İmam Ali'nin Nehc'ul Belağa'sında geçen adalet tanımını yok sayarak Halep'teki, Irak'taki ya da Yemen'deki Müslüman kardeşlerine kan kusturabilmektedir. 
 
Halbuki doğrudan doğruya Kur'an'a ve peygamberin uygulamalarına dayanan Hz. Alice ya da Mevlanaca bir adalet anlayışı böyle zulümleri
doğurmamalıydı. 
 
Türkiye ise Fırat Kalkanı harekatıyla gösterdi ki, Suriye'ye kaos için değil tamir ve adalet için, yani şeyleri yerli yerine koymak ve hak sahibine hakkını teslim etmek için girmiştir.
 
Cerablustaki vatandaşları katletmek bir yana, onların su, gıda ve elektrik ihtiyaçlarını dahi temin edecek yüksek bir adalet şuuruyla hareket etmektedir Türkiye. 
 
Eğer Türkiye Halep'e girmiş olsaydı Rusya ya da İran'ın adaletsiz uygulamalarının milyonda birini yapmayacak, sivillerin katledilmesini önleyecek ve doğrudan doğruya tehdidi bertaraf ederek huzurun tesisini sağlayacaktı. 
 
Demek ki, Halebin de, Suriye'nin de, dünyanın da böyle bir adalet anlayışına ihtiyacı var. Türkiye Fırat Kalkanı harekatıyla bu adalet anlayışının hayata sokulabileceğini açıkça gösterdi. 
 
Eğer Batı ve İslam dünyası, Suriye'de bütüncül bir barışın tesis edilmesini gerçekten istiyorsa, Türkiye'ye güvenmeli ve Türkiye'nin yanında yer almalıdır. 
 
Çünkü bugün Türkiye'nin yanında yer almak, gerçek adaletin yanında yer almaktan gayri bir anlamı içermiyor.

Haber Ara