Dolar

32,5242

Euro

34,9389

Altın

2.439,63

Bist

9.716,77

Geçmişle hesaplaşma hastalığı

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-02-06 12:39:32

Geçmişle hesaplaşma hastalığı

Yakın ve uzak unsurlarıyla insanlık tarihi genel olarak ortak geçmişimizdir. Biz müslümanlar Adem(as) ile başlayan bir insanlık tarihine inanır ve bu hatıraları temelde vahiy esaslı bilgilerle ve elbette insanların keşifleriyle tanır, bilir ve ibret alırız.

Aslını ve neslini merak etmek gayet insani bir his olsa da vahiyden koparılması bir yana, vahyin temel bilgilerini inkar ve reddetmek için bir geçmiş düzenleme ameliyesine girişmek insanı kendisine ve insan nesline hiç bir fayda sağlama ihtimali olmayan boş işlere dahası neslini maymunlaştırmasına kadar gidebilir. Allah(cc) bize neslimizin Adem(as)'dan olduğunu bildirmiş biz de buna iman etmişizdir. O'nun yaratılış süreci de Kur'an'da aktarıldığına göre bu konuda bir sorunumuz yoktur ve olmamalıdır. Varsa aklımız vahiyle tatmin olmamış, kalbimiz kendine başka yollar aramaya başlamış demektir.

O günden bu yana gelen ve giden insan neslinin yaşantı ve tecrübeleri bizim için değerli birer hatıra ve ibret vesikalarıdır. Gerek müslim gerekse gayri müslim, insan neslinden her bir ferdin elde ettiği bilgi, beceri ya da keşif bizim için değerlidir ve ihtiyaçlarımızı gidermemiz için Allah(cc)'ın verdiği nimetlerdendir. İnsanlar arasındaki bu bilgi ve keşif aktarmını İslam gayet doğal karşılar ve hikmeti elde etmemiz için bizi teşvik eder.

Kur'an bize geçmişte yaşayan insanlarla ilgili pek çok kıssa aktarır. Bundan Rahmani maksadın ne olduğu yine bizzat Kur'an ile yahut hadis ile bazan da alimlerin görüşleri ile anlaşılır ve bu anlayışta devirler ve coğrafyalarla değişerek ve gelişerek devam eder. Bu devamlılık Kur'an'ın kıyamete kadar hüküm ve hikmet kaynağı olarak hayatımızın içinde bizimle yaşayan bir kitap olmasındandır.

Tarihimizin aktarımlarına elbette nesillerimizin sevapları kadar günahları da dahildir. Hataları bilmeden onlardan sakınmak mümkün olmayacağından, bu nakil herhangi bir sakınca barındırmaz ve geçmişi küçümsemek yahut hakaret için değil ibret almak ve korunmak için yapılır. İbret alma sınırı aşılır ve dinin temellerini kendilerinden aldığımız sahabe ve ulemayı aşağılama ve güvensizlik inşasına dönüşürse; bu artık saf ve samimi bir niyetle yapılan tarihi bir aktarım değil fitne ve fesat çıkarmak hatta Allah'ın dinini zayıf düşürmek ve halkın çoğunluğunu oluşturan avamın kalbindeki imanı zayıflatmak gibi tehlikeli işlere yol açmak olur.

Şüphesiz biz peygamberlerden başkasının hatadan beri olmadığına inanır ve onları öylece sever, öylece tabii oluruz. Allah(cc), bizim hatasız kullardan dini öğrenmemizi murad etseydi peygamberlerine meleklerden oluşan bir sahabe ordusu ile destek verir ve bize onlara tabi olmamızı emrederdi, ne kadar mümkün olurdu orası ayrı bir soru.

Yakın islam tarihi olarak isimlendirebileceğimiz ve kayıtlara geçmiş, son peygamber Muhammed(sas) ve ashabının gerek hayat hikayeleri gerekse bu dini öğrenme, yaşama ve tebliğ yani aktarma yolları da ehli tarafından tespit edilmiş ve kullanıldıkları ilim alanlarına göre tasnif edilerek isimlendirilmişlerdir. Sahabenin aralarındaki ihtilaflar da aynı şekilde tarihimize mal olmuş olaylardır. Bu hadiselerden ibret almak ve ilmi sahalarda kullanmaktan başka maksatlarla bunları diline dolamak samimiyetten değildir.

Zira sahabe bizim kendilerinden dinimizi aldığımız, kitabımızı öğrendiğimiz, peygamberimizi tanıdığımız ve din yolumuzun yıldızları bildiğimiz insanlardırlar. Onları herhangi bir tarihi hadiseyi değerlendirir gibi rahat ve saygısızca değerlendirmemiz sözkonusu olamaz. Hatalarını bize nakleden bir çok alimin yaptığı gibi isimlerini bile zikretmeden aktarırız ki aynı zattan bir hadis naklettiğimizde insanların gönülleri bulanmasın. Şahsi ya da siyasi hayatında bir sahabenin hata etmesi onun sahabe olduğu gerçeğini ve ondan bize hayat veren hakikatleri öğrendiğimiz gerçeğini değiştirmez.

Zamanın umarsız ve saygısız nesillerinin geçmişleriyle hesaplaşma hastalıkları bize uzaktır. Biz geçmişimizle de geleceğimizle de ancak ve sadece ahirette Huzur-u İlahi'de hesaplaşmaya iman edenleriz ki o hesabı görecek olan da biz değil Alemlerin Rabb'i olan Allah(cc)'tır.

Bunlar geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine sizin kazandıklarınız ise sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız. (Bakara 134)

Dikkat ederseniz kendileri herhangi bir başarı ya da gözle görülür bir gelişme kat etmekten aciz kalan, geçmişin başarılarıyla övünmek işlerine gelmeyenler, genellikle bu hataları dillerine dolayarak nefislerini tatmin yolunu seçiyorlar. Bizden önceki nesillerin hayırlı ve güzel işleri ile iftihar etmek ve onlara imrenerek bu yolda onları taklit etmeyi ve onların yollarını izlemeyi arzulamak hayırlı ve salih amellerin yolunu açacak bir bakış açısıdır.

Bunun tam aksine, geçmişte işlenilen hataları, çıkarılan fitneleri ve kaybedilen güzel hasletleri öne çıkarmak, yeni nesillere o kadim medeniyet çizgisini kopartarak ve adeta yok sayarak silik ve kuşkulu, karanlık ve meçhul bir geçmiş sunmak ve bunu da güya daha temiz ve daha saf bir din anlayışı ortaya koymak adına yapmak naklen ahlaksızlık, aklen imkansızlık içeren bir gafletin daha da ötesi ve kötüsü bir hıyanetin işaretidir.

Tarihin ilk gününden yola çıkan ve kıyamete kadar yürümeye devam edecek olan insan neslinin en güzel mensupları olarak müslümanlar bir bedenin azaları gibidirler; bir kısmı olmazsa olmaz iken bir kısmı dökülen tüy, kırılan tırnak kadar bile değer ifade etmeyebilir ve fakat tamamı İslam'ın neslidirler ve onlardan bazılarını hele de kalp gibi değerli olanları, el ayak gibi vazgeçilmez olanları iptal etmek, bu şahs-ı maneviyi sakat bırakmak belki de katletmek maksadına hizmet eder.

Bu büyük ve mukaddes neslin yolculuğu kıyamete kadar devam edecektir, mesele fert olarak her birimizin bu bedenin neresinde yer almaya niyetimizin olduğu ve takdirin bizi nereye yerleştireceği gerçeğidir. Kendimize layık gördüğümüzle hak ettiğimizin aynı olması için gayret bize düşer.

Netice olarak, bize Kitap ve Sünnet ile nakledilen hayırlı işler arasında "geçmişimizle hesaplaşmak" gibi tuhaf bir yeni çağ hastalığı yoktur. Sahabe arasındaki ihtilaflar sebebiyle kalplerimiz birine meyledebilir ancak bunu diline dolayıp ileri-geri konuşmak salih amel değildir.

Haber Ara