Dolar

32,5578

Euro

35,0106

Altın

2.438,00

Bist

9.766,13

Faşist konseyden başkanlık sistemine

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-10-25 17:29:49

Faşist konseyden başkanlık sistemine

Sene 1936… Cumhuriyet Halk Fırkası kâtib-i umumisi Recep Peker, faşizm hakkında bilgi toplamak üzere İtalya'ya gönderilir. 

Peker, incelemelerini gerçekleştirdikten sonra Türkiye'ye döner. İtalyan faşizminden son derece etkilenen Recep Peker, bu konuda bir rapor hazırlar. 

Dönemin güçlü ve etkili vekillerinden olan Peker, İtalya'da olduğu gibi, TBMM'yi dahi denetleyip yönetecek bir “Faşist Konsey” kurulmasını önerir raporunda. 

Faşist Konsey, atanmış üyelerden oluşacaktır ve bu konseyin üyeleri, seçilmişlerden de üstün yetkilerle donatılacaktır. 

Dönemin Başbakanı ve Cumhuriyet Halk Fırkası başkan vekili İsmet İnönü, bu Faşist Konsey önerisini olumlu bularak imzalar. 

Ancak reis-i cumhur Mustafa Kemal Atatürk, bu öneriyi reddeder. Kimi araştırmacılar Atatürk'ün, Liberal bir demokratik sistemi arzuladığı için bu öneriyi reddettiğini dile getirir. 

Atatürk, bu tartışmaların sonunda İsmet İnönü'yü CHP Başkan vekilliği görevinin yanı sıra Başbakanlık görevinden de uzaklaştırır. 

Süreç sonunda, Türkiye'nin yeni Başbakan'ı olarak Celal Bayar'ı atar. 

BAŞKANLIK SİSTEMİ TARTIŞMALARI

1936 yılında yaşanan bu Faşist Konsey tartışmasından 80 yıl sonra, demokrasimizin daha da ilerlemesi adına gerçekleştirilen Başkanlık tartışmasına şahit oluyoruz bugünlerde. 

İlginç olansa, o günlerin Cumhurbaşkanıyla çatışmak pahasına Mussolini tarzı bir Faşist yönetimi savunanlar; Başkanlık sistemi hususunda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı en ciddi muhalefeti sergiliyorlar. 

Bugün ülkemiz geçmişe göre daha şeffaflaşmış ve daha demokratikleşmiş durumda… 

Üstelik TBMM'nin ya da seçilmişlerin üstünde bir atanmışlar erki oluşmasını da isteyen yok aramızda...

Eğer milletin böyle bir arzusu olmuş olsaydı, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında, seçilmiş hükümetin yanında yer almaz, faşist darbe konseyinin yanında yer alırdı halkımız. 

Türkiye 1930'ların Türkiye'si değil artık… Başkanlık konusundaki tartışmalar, demokrasinin ve hukukun sınırları içerisinde kalınarak gerçekleştiriliyor şimdilerde. 

Ak Parti ve MHP, Başkanlık sisteminin kabul edilip edilmeyeceğine milletin karar vermesi gerektiğini söylüyor. 

FAŞİST KONSEY KURULDU MU?

Bu ülke, fiili bir Başkan olan ilk Cumhurbaşkanının ölümünden bu yana ideolojileşmiş bir Faşist Konsey tarafından yönetildi. 

Belki de o günlerdeki faşist konsey önerisi, Mustafa Kemal Atatürk'ün fiili Başkanlığını denetlemek, pasifleştirmek ya da engellemek için sunulmuştu, kim bilir? Atatürk'ün bu öneriye şiddetle karşı çıktığını ise çok kesin biliyoruz. 

1946-1947 yıllarında Başbakanlık görevi de ifa eden Recep Peker'in 1936 yılındaki “Faşist Konsey” önerisinin resmen kabul edilmediğini düşünebiliriz. 

Ancak şu bir gerçek ki, Atatürk'ün ölümünün hemen ardından, tüm devlet kurumlarını kuşatan derin bir Faşist Konsey yapılanması hayata sokuldu.

Darbeler, muhtıralar, fail-i meçhuller ve diğer baskıcı uygulamalar ile varlığını sıkça gösteren bu derin Faşist Konsey'in en tehlikeli paydaşları 15 Temmuz'da yenilgiye uğradı.

Elbette hala daha hükümetin, seçilmişlerin ya da milletin üstünde olduğunu iddia eden derin Faşist Konsey kalıntıları her tarafta mevcut.

Ancak bu derin Faşist Konsey'in devleti yeniden kuşatmasına, 15 Temmuz'da varlığını ilan eden derin Millet Konseyi tarafından izin verilmeyeceği de ortada. 

BAŞKANLIK SİSTEMİ VE CUMHURİYETİN İLK YILLARI

Başkanlık sisteminden bahsederken, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Cumhurbaşkanlığı sisteminin nasıl anlaşılıp hayata sokulduğundan da bahsetmek gerekir. 

İtiraf edelim ki, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Cumhurbaşkanlığı sistemi Başkanlık sistemine oldukça benzemektedir. 

Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı oldukları dönemdeki siyasi uygulamaları bu gerçeği açıkça gösteriyor. 

İki Cumhurbaşkanı'nın da, Başkanlık sisteminde olduğu gibi kendi partilerinin lideri olmaya devam ettiklerini bilmeyen yok mesela. 

Adnan Menderes'e kadar, bu ülkenin Başbakanları, Başkan yardımcısı görevini ifa etmişlerdir adeta. Zaten o Başbakanların ne isimlerini, ne de icraatlarını halen daha bilmez halkımız. 

Türkiye bağlamında Başkanlık sistemi derken, aslında 1950 yılına kadar devam eden etkili ve güçlü Cumhurbaşkanlığı sistemi benzeri bir sistemden bahsediyoruz. 

Başkanlık sisteminin aşağıdaki olmazsa olmaz özelliklerinden son ikisi 1950 yılına kadar yer yer uygulanmıştır:

1.      Devlet başkanı halk tarafından seçilir.

2.      Yürütme organı tek kişiden meydana gelir.

3.      Yürütme yasamanın güvenine dayanmaz.

2014 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın halkoyuyla seçilmesinin ardından Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı sistemi fiili bir Başkanlık sistemine zaten dönüşmüştür. 

SON DÜELLO

Derin Faşist Konsey ile derin Millet Konseyinin son düellosu, Başkanlık konusunun referanduma sunulmasıyla gerçekleşecek. 

Aslında post-modern bir dönüşümden bahsediyoruz. Türkiye bir taraftan Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek liderli güçlü yürütme sistemini hayata sokarken, diğer taraftan çağdaş Başkanlık sisteminin güçlü imkanlarıyla buluşacak. 

İletişim ortamlarının sınırsız gelişme gösterdiği bu dönemde, her yerde olmayanlar hiçbir yerdedir. 

Batlamyus ve Kopernik evrenlerini çoktan aştığımız bu yeni dönemde, her an her yerde olan parçacıklardan ve paralel evrenlerden bahsediyoruz. 

Elbette bu yeni kozmos anlayışının siyasete ve hayatın diğer alanlarına farklı farklı yansımaları olacaktır.

İşte bu yüzden ABD, Rusya, Çin her yerdedir ve Türkiye de küresel bir güç olmak istiyorsa, her yerde olmaya mecburdur. 

Bugün Balkanlarda, Afrika'da, Ortadoğu'da ve Orta Asya'da olmak isteyen bir Türkiye vardır. O halde Türkiye güçlü ve etkili bir şekilde yönetilmelidir. 

Başkanlık sistemine geçme arayışı keyfi bir arayış değildir bizim için. İçinde bulunduğumuz Zeitgeist, bizi Başkanlık sistemine zorlamaktadır.

Zamanın ruhuna direnemeyeceğimiz ise aşikârdır. Önümüzdeki dönem, küresel ve bölgesel güçlerin durgunlaştığı, itibar kaybettiği ve gerilediği bir dönem olacakken, Türkiye'nin yükselişe geçeceği bir dönem olacaktır. 

Çünkü insanlığın adalet duygusu incinmiştir ve bu duyguyu incitenlerin ekonomik-teknolojik üstünlükleri ufak bir ayrıntıdır. 

Türkiye, adaleti tam da merkezinden kuşatacak ve insanlığı alternatif bir küresel sisteme yönlendirecektir. 

Yani Başkanlık sistemi, ABD'ye ve Rusya'ya yakıştığından daha çok Türkiye'ye; kısacası gerçek adalete yakışacaktır.

 

Haber Ara