Dolar

32,5004

Euro

34,9432

Altın

2.433,76

Bist

9.794,17

Erbakan Hoca ve 28 Şubat

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-03-02 10:47:55

Erbakan Hoca ve 28 Şubat

Ve evet bir niyetle başladı her şey..

Türkiye'nin manen kurak olduğu, yönünü tamamen batıya döndüğü bir dönemde bir bilim adamı“önce ahlak ve maneviyat” diyerek çıktı yola. Ahlak olmadan maneviyat olmaz, maneviyatsız ahlak ise anlamınız bulmazdı zira.

Bir çiçekle bahar olmazdı lakin her bahar bir çiçekle başlardı.

Allah dostlarından alınan hayır dualar eşliğinde çıkılan yolda gaye, elbet salt politik bir takım kaygı ve beklentilere dair değil bilakis, “evrensel değerlerin yeniden inşa edilmesine” yönelikti.

Bu yolda gerekli olanlar ise inanç, kararlılık, sebat, tevazu, nezaket, maneviyat ve adalet idi.

Kendisine Allah Resulü'nün mücadelesini kılavuz eylerken, ecdadı Fatih Sultan Mehmet'inde izini sürmeyi ihmal etmeyecekti. Zira ecdad, insanlık medeniyetini ilk tesis eden Hz Peygamber'in takipçilerindendi.

İstikameti belliydi ve hedefe gideceği yoldaki en büyük engelleri belirlemeliydi evvel.

Sosalist,kapitaşist,Siyonist bütün yapılar insanlığın huzur ve saadetini yok eden en önemli tehdit idi.

Batının ürettiği Seküler sistem coğrafyalarımızı sömürürken, faizin kıskacında tükenme noktasında kalan toplumlarımıza “faiz felakettir” diyerek haykırmaya başladı evvela.

Öte yandan kutsallarımızı işgal eden ve insanlığı tehdit eden Siyonizm'e karşı ilk sesleniş yine Erbakan'dan yükselecekti.

Keza toplumları inşa edebilmenin ilk adımı milli ve manevi değerler ve elbette Adalet idi..

Adalet bir Müslüman'ın bütün yaşamının temelini oluşturacağı gibi mücadele hayatının da olmazsa olmazıydı

Savunduğu en önemli hususlardan biri adaletsiz gelir dağılımıydı.Gelir dağılımında Necip fazıl'ın ifadesi ile “bir kişiye dokuz pul,dokuz kişiye bir pul” anlayışı ile sürdürülen ekonomik sistemin değiştirilmesi esastı.

Sosyaliz'imin sözüm ona ”sermaye karşıtlığı” ile sürdürdüğü sömürüyü, kapitalizmin Faiz ile devralması toplumların ifsat ve felaketine yol açmaktaydı. Bunu bildiğinden faizsiz sistem'in geliştirilmesinin şart olduğunu savundu şiddetle.

Özellikle bütün İslam dünyasını emperyalist ve kapitalist sömürgecilerden kurtarmak için İslam birliğinin kurulması gerektiğine dair var olan inancını eyleme dönüştürdü.

Toplumların inşasında tek yol haritası İslam'dı zira.

Faiz sarmalından kurtulmak için havuz sistemini öngördü. Adaletli bir yaşam için “adil gelir dağılımından” söz etti.

Sevdası özelde bir buçuk milyar İslam âleminin, genelde ise bütün bir insanlığın Kurtuluşu”na dairdi.

Ve evet bunun için ömrünü adadı.

Yılmadı, yorulmadı, korkmadı, geri adım atmadı ve son nefesine kadar mücadele etti.

Bir yandan insan yetiştirirken diğer yandan ülke yönetiminde “hak ve adaletin, ahlak ve maneviyatın” söz sahibi olması için parlamentonun kapılarını zorladı.

Onun mücadelesi –sanılmak istendiği gibi- basit bir iktidar kaygısından mütevellit değildi aksine bir büyük medeniyetin inşasına olan sevdasınaydı.

Her kes, her şeyi ondan öğrendi bu ülkede.

Tebliğ ve daveti, sivil toplum olmanın önemini, siyaseti, teşkilatçılığı, belediyeciliği her şeyi ondan öğrendi, her kes.

İslam Dünyası yeniden İnsanlık(İslam) medeniyetinin kurulması gereği üzerinden birbirine kapalı kapıları, onunla araladı ilk kez.

İslam dünyasını bir güç birliği etrafında toplamak maksadı ile D8'leri kurdu, faaliyete geçirdi. İçimizden yükselen istihzalara aldırmadı bile.

Etrafındakilere karşı merhamet ve nezaket örneği olan Erbakan, zalimlere karşı cesur ve korkusuzdu da.

Esasında kurum ve şahıslara kutsiyet atfetmeyi asla doğru bulmam.

Ancak kimilerin bu dünyada diğerlerine göre biraz daha özel hususiyetleri olduğu da bir vakıadır.

Nitekim Erbakan Hocamız gerek lider kimliği ve gerekse Allah dostu olması hususiyetleri ile pek çoğumuza istikamet olmuş, manevi dünyalarımızda etkileri hala devam etmekte olan önemli bir şahsiyettir..

Ki o pek az kişide şahit olduğumuz farklı vasıfları tam bir uyum içerisinde kendi bünyesinde barındırabilmiştir..

Bir yönü ile düşünür, bilim adamı, davetçi, mutasavvıf, diğer taraftan siyasi lider ve gerçek anlamda bir Mücahit.

Tasavvuf ehli olması siyasi mücadelesine engel değilken, siyasetteki mücadelesi ilmin ve bilimin ışığında yürümesine engel olmamıştır

Ancak Siyonizme, Kapitalizme, Emperyalizme açtığı savaş, İslam dünyasının izzet ve haysiyetini korumaya yönelik kıyamı ona çok sayıda iç ve dış düşmanlar kazandırmıştır.

Dolayısı ile medeniyet inşasında hızla yol alan Erbakan'a haddini bildirmek gereği de çok yönlü olarak eyleme dönüştü.

Siyaset, ordu göreve çağrıldı bazı cemaat önderleri tarafından. Lideri olduğu hareketin içerisinde yer alan her birey, en küçüğünden en yaşlısına her bir kişinin fikrine önem verdiği, istişare ettiği, eleştirilerini dinleyip değerlendirdiği halde “onun sultasında olduğunu” iddia etti kimileri.

Bir yandan tüm kuşatıcılığı ile emek verdiği ve geleceğin inşasında umut bağladığı “evlatları tarafından” alaşağı edilmek istenirken diğer yandan derin devlet ve dış güçlerin entrikaları ile mücadele etmek zorunda kaldı uzunca bir dönem.

Gün geldi “ondan kurulmak” üzerine yükselen seslere; darbe çığırtkanı cemaatler, siyasetin küfür ve haramlığından dem vuran İslamcılar, ayağının taşa takılmasından imtina eden ehli dünyalar tarafından ses verildi.

Türlü entrika ve ithamlarla çembere alınan bir yalnız adam oldu Erbakan.

Olan olmuş 28 Şubat iktidar yürüyüşünü sekteye uğratmıştı. En iyisi bir kurban seçilmeli ve her şey ona fatura edilmeliydi.

Öylede oldu nitekim.

Erbakan darbecilerin ortasına atılarak adeta kaderine terk edildi.

Meydanlarda, kürsülerde Cihattan cesaretten dem vuranlar “birlik olun “çağrısı yapacağına Erbakan'ın itibarsızlaştırılması yolunda başlatılan furyaya destek çıktı. Meydanlarda edilen yeminler yutuldu ve o pek çok kesim tarafından “zararından” emin olunmak üzere yalnız ve itibarsızlaştırılarak darbecilerin eline teslim edildi.

O ise yaşadığı ağır imtihan ile kendisine yöneltilen acımasız suçlamalara karşı” ben ne yaptıysam Allah rızası için yaptım” diye feryat etmekle yetindi.

Kardan adam yapmanın haram olup olmadığını tartışan âlimlerden, bir büyük mücadeleyi yok etmek isteyen zalimlere karşı tek vücut olmaları gerektiğine dair “kendinize gelin, Allahtan korkun” diye bir ses yükselmesini boşa bekledi Erbakan Hoca.

28 Şubatın mağduriyetinin ardına sığınanlar, onu itibarsızlaştırma sureti ile nemalananlar, onun adının anılmasına tepki gösterdiler ve mahalle dedikodsuna benzer ithamlarını toplumda yaymaya devam ettiler.

Güç ve iktidar sahibi olmanın bir tek yolu vardı ki o da “Erbakan'dan mümkün olduğunca uzak durmak” ve ona dair itham ve iftiraların dozunu artırmak.

Gurbetçilerin parasını yemekten tutunda kayıp trilyon mevzusuna kadar pek çok yüz kızartıcı iftiraların başını çekenler yine onun ekmeğini yiyenlerdi ne yazık ki.

Keza kimileri de ona olan minnet ve vefasını, son günlerinde bile davasının derdinde hastane odasında kurmaylarını toplamasına “koltuk hırsı” diye yorum yaparak yerine getirdiler.

Şimdi her kesin 28 şubatı ve Rahmetli Erbakan Hocamız andığı şu günlerde ibret ve hayretle yakın geçmişin satır aralarında dolaşıp, bu güne bakıyorum da.

Erbakan artık Siyonist, Emperyalist ve menfaatperestlerin hatta cemaatlerin önünde tehdit oluşturmuyor.

O yüzden artık siyaset meşru, ganimet gani, Erbakan badem gözlü..

Onun tabiri ile

Hadi ordan!..

Haber Ara