Dolar

32,5994

Euro

34,7334

Altın

2.498,04

Bist

9.524,59

Diktatör Trump ve ağa-yasadan ana-yasaya

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-01-23 11:21:14

Diktatör Trump ve ağa-yasadan ana-yasaya

Sene 2014… Millet Cumhurbaşkanını seçiyor. Seçim sonucunda İhsanoğlu oyların %38,44'ünü alırken, Recep Tayyip Erdoğan %51,79'unu alıyor.

Erdoğan, 21 milyon 871 vatandaşın oyunu alırken, ona en yakın aday İhsanoğlu,15 milyon 588 bin 58 oy alıyor. Arada yaklaşık 7 milyon oy farkı var.

Sene 2016… ABD Başkanını seçiyor. Clinton oyların %48'ini alırken, Trump yaklaşık % 46'sını alıyor.

Hillary Clinton'un aldığı oy sayısı yaklaşık 66 milyon'ken, Donald Trump'a verilen oy sayısı 63 milyon civarında…

Bu durumda, seçimi yaklaşık 3 milyon oy farkıyla Clinton kazanıyor, diyebiliyor muyuz sizce? Tabii ki de hayır!

Demokrasinin beşiği olduğu iddia edilen ABD'de, en azından bizim alışık olduğumuz demokrasi anlayışıyla alakasız bir seçim sistemi olduğunu fark ediyoruz hemen.

Çünkü 3 milyon oy farkına rağmen seçimi Clinton değil, ondan daha az oy alan Trump kazanıyor.

Türkiye'de böyle bir sistem olsaydı, seçimi kazanan aday karşısındaki tepkilerin nasıl olacağını siz düşünün artık.

Seçimi 7 milyon oy farkıyla açık ara kazanan Erdoğan'a diktatör diyenler, o zaman neler demezlerdi kim bilir?

 

BATICI EKSENİN SÖYLEM BİRLİĞİ

Diktatör, montaj kaset ve İşid destekçiliği benzeri uyduruk söylemlerle 15 Temmuz'un zeminini hazırlayanlar şimdilerde de hiç boş durmuyor. Yine bir çatışma alanının zeminini hazırlamak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Erdoğan karşıtlarının ABD-Avrupa menfaatleri eksenindeki konuşlanışları da dikkatlerden kaçmıyor bu arada.

Bu hat üzerinde el ele veren bütün seküler yapılar, sanki bir yerlerden marş emri alıp söylem birliği yapmış gibi Erdoğan karşıtlığı konusunda şaşırtıcı bir şekilde birleşiyor.

Bizdeki kimi muhalif unsurlar, rasyonel ve demokrat bir mevzide durmuyor. Şaha kalkmış evrensel bir Batıcı nefret duygusu yönetiyor Erdoğan'ın muhaliflerini.

Erdoğan karşısında aynı duyguları, ABD'li, Avrupalı, İsrailli hatta Mısırlı, Iraklı, Suriyeli Batıcılar da hissediyor aynı zamanda.

Bu Batıcı zihniyetin ortak özelliği, kendi değerlerini hor görmesi, Batı'nın değerlerini ise yüceltmesi…

İşte Erdoğan bu Batı merkezci anlayışı tehdit eden bir lider, hatta tek lider olarak görülüyor dünyada. 

AYDINLANMACI ZİHNİYETİN PARADOKSU

Batı'da doğan aydınlanma zihniyeti, rasyonel olmayı gerektiren bir zihniyet. Akılcılık aydınlanmacı felsefenin olmazsa olmazı yani.

Kant, aydınlanmayı “insanın kendi aklını kullanması” olarak tarif ettiğinden beri Batı, aklı önemsemeyen yapılar karşısında dünyevi anlamda yükselişte.

Aydınlanmacı geleneğe bağlı olduğunu iddia edip aklîlikten istifa eden kesimler, tam da aydınlanmanın karşısında dogmatik ve statik bir alan oluşturuyorlar aslında.

Aydınlanmacılık artık bir pagan dinine dönüşüyor bu noktada. Seküler güç odakları, karşıtlarının aklîliği karşısında yenileceklerini anladıklarından duygusallığın coşkunluğuna sığınıyorlar.

Anlamlar yerine simgeler ulvileştiriliyor bu noktada. Fikirler yerine ikonalar kutsanıyor, milyonlarca dirinin hayalleri hiçbir hayali olmayan ölüler için yok sayılıyor. İşaret edilen yola yönelmek yerine işaret parmağına secde ediliyor.

İftiralar, algı projeleri, hakaretler, komplo teorileri, abartılı genellemeler, nefret söylemleri, dünyevi cennet ütopyaları, demokrasi dışı arayışlar rivayet rivayet yayılıyor.

Eğer bu yöntemler, Erdoğan'ın liderliğini yapmış olduğu kitlenin yöntemlerinden daha rasyonel yöntemler olmuş olsaydı, başarıyı bir kez olsun elde etmeleri gerekirdi.

Ancak aşırı bir tutuculuktan başka bir şey geçmiyor ellerine. Tam da çağın karşıtı bir yörüngede dolanıyorlar. Akla karşı hamasi ve köksüz duygusallıklara bürünüyorlar.

 

DİKTATÖR BİLİNÇ AKLÎ OLAMAZ

Hala daha takılı plak gibi “seküler olmayan bir İmam Hatipli nasıl yönetebilir Türkiye'yi?” sorusunu kendi kendilerine sorup cevaplamaya uğraşıyorlar mesela.

Hala daha başörtüsü özgürlüğünü, Cuma namazı izinlerini, halkın İmam Hatiplere ilgi göstermesini içlerine sindiremiyorlar.

Hala daha “Suriye'de ne işimiz var?”, “milyonlarca Suriyeli Türkiye'de ne arıyor?” sorularını sorabiliyorlar insafsızca.

Türkiye'nin menfaatleri yanında durmak yerine, terör örgütlerinin, Batılıların ya da İran'ın menfaatlerini önceliyorlar hala daha.

Bu öyle bir nefret ki, öyle bir akıl tutulması ki, Erdoğan'ın aldığı 7 milyon oyu bile yok sayacak kadar şirazesi kaçmış bir duygusallık hali…

Darbe dönemlerinin ağa-yasalarından kurtulmamızı istemiyorlar. Doğruları dayatan modern ağalık sistemi yerine, milletin doğrularını şefkatle kucaklayan anlayışa karşı çıkıyorlar.

Cumhuriyetin ilk yıllarından 1950 yılına kadar Türkiye'de cari olan fiili bir yönetim biçimini vatana ihanet olarak göstermek akıl tutulmasının en koyu hali değil mi?

Üstelik Kim Jong Un'un Kuzey Kore'deki tepeden inmeci yaklaşımına benzer bir direnç gösteriliyor. Biz böyle uygun gördüğümüz için böyle olacak ya da olmayacak diyebiliyorlar mesela. Kendilerini devletin tek egemen erki olarak görüyorlar hala.

“Ağa-yasadan ana-yasaya geçilip geçilmeyeceğine millet karar vermeli değil mi?” diye sorulduğunda ise, “milletin yüzde 60'ı aptaldır, aptallar karar veremez”, “çobanların oyuyla benim oyum bir mi olacak?”, “yüzde 80 hiçbir şeyi bilemez, her şeyi yüzde 20'ye soracaksınız” benzeri oldukça akıl ve demokrasi dışı cevaplar veriliyor.

Bir de bu irrasyonel zihniyetin iktidarda olduğunu düşünsenize! Bu durumda ülkenin nasıl bir karanlığa bürüneceğini hayal etmek bile istemiyorum.

 

ERDOĞAN TRUMP'TAN DAHA DEMOKRAT

3 milyon daha az oy aldığı halde ABD'nin Başkanı olan Trump'a diktatör demeyi akıllarının ucundan bile geçirmeyenler, 7 milyon fazla oyla Cumhurbaşkanı olan Erdoğan'a sıkılmadan diktatör diyebiliyor.

Eğer demokrasi, halkın olabildiğince desteğini almayı başarmaksa, Erdoğan'ın bu konuda Trump'tan daha başarılı olduğu kesin.

Türkiye'deki seçim sisteminin ise, ABD'deki seçim sisteminden daha demokrat olduğu çok açık anlaşılıyor bu sonuçlardan.

Türkiye'de ise Cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçiliyor. Bugünlerde pek çok ABD'linin Türkiye'nin demokrasi anlayışına özendiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Ancak hala bir faşist konsey özleminde olanlar var. Mustafa Kemal'in şiddetle karşı çıktığı faşist konsey önerisini sürekli dile getiriyorlar.

Milletin beğenisini ve isteklerini yeterli bulmuyorlar çünkü. İlle de kendilerinin onay vermesi şartını koyuyorlar ortaya. Devletin tapusu sanki onların elinde!

Biz istemezsek meclisi çalıştırtmayız, anayasayı değiştirtmeyiz, ülkeyi yangın yerine çeviririz diyorlar kısaca.

Eğer ölçü demokrasiyse, Türkiye'deki seçim sisteminin ABD'deki sistemden daha demokratik olduğu ortada.

Eğer ölçü rasyonellikse, Erdoğan'ın takip ettiği yolun, karşıtlarının akıl dışı duygusallıklarından daha rasyonel olduğu açık.

Bu durumda toplumu germek yerine, kararı halkın vermesi için yolları açmak gerekmiyor mu? Aynen Devlet Bahçeli'nin rasyonelce ve demokratça duruşu gibi…

“Eğer Erdoğan gücü elde ederse diktatör olur” gibi bir kehanet ise çok yersiz. 15 yıldır gücün merkezinde olan bir lider, onayı ısrarla milletten istemeye devam ediyorsa, diktatör olma olasılığı sıfıra eşit demektir.

Erdoğan'ın milletin egemenliğine dayalı sisteminden diktatör çıkmaz ama milletin özgün tercihlerini önemsemeyip yok sayan zihniyet, diktatörlerin zihniyetidir.   

Bırakalım da son sözü millet söylesin. Diktatörler, milletin ne dediğini önemsemeyebilir ama biz eğer diktatörlüğe karşıysak, milletin tercihlerini önemsemek zorundayız.

Burası Kuzey Kore ya da Suriye değil, Türkiye! Bu özgür ve bağımsız ülkede, milletin isteklerini önemsemekten başka yolumuz yok.

Haber Ara