Dolar

32,3693

Euro

34,9545

Altın

2.325,65

Bist

9.086,70

Demir mıknatıs doktrini

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-11-21 14:49:44

Demir mıknatıs doktrini

"İslam Paris saldırılarından berîdir.

Terörü yaratan biziz."

John Keane

 

Emperyalist Batı'nın İslam'a ve Müslümanlara yönelik öfkesinin biricik sebebi var. Mensuplarını sömürgeleştirdik ten yüz yıl sonra bile hala İslam uygarlıklarını tehdit eden tek din. Fikri kuraklık ve zihni çoraklık içinde yitip giden batılılar İslam'ın yükselişi karşısında çaresizlik ve tükenmişlik sendromu içinde komplolara başvuruyor. Bekasını tehdit eden İslam'ı şeytanlaştırmakt an başka çare bulamıyor. Bundan dolayı sürekli olarak askeri işgallerine zemin hazırlayacak entrikalar üretiyor.

İşte en son Paris saldırısı da bu minvalde kendilerinin planladığı bir saldırıdır. Örneğin intihar eylemcilerinden biri İbrahim Abdüsselam (31). Eski eşi Naime'nin ifadesine göre hiphop müzik seven, günde en az 4 defa uyuşturucu kullanan, hayatının bir bölümünü ceza evinde geçirmiş ve evli kaldıkları iki sene boyunca bir kez olsun camiye gitmemiş birisi.

Paris'in banliyölerinde yaşayan Batı kültürünün mankurtlaştırdığ ı Ortadoğu ve Afrika kökenli bu durumda olan binlerce genç var. Elbette Fransız istihbaratının elinde bunların listesi vardır. Mesele, sadece bu listeden müdahalelerine gerekçe olabilecek uygun uyruklu olduğunu belgeleyebilecek pasaportu taşıyan birini seçmek kadar basit bir mesele. Hassaten ayık gezmeyenleri tercih sebebi olabilir. Hem Paris'in göbeğinde yedi farklı noktada hedefine ulaşmış çaplı bir saldırı öngörülememiş, önlememişse Fransız istihbaratı uyuyordu demek. Öyle bir tiyatro sahnesi ki, Avrupa'nın en güçlü ülkelerinden olan Fransa'nın başkenti Paris bir kaç saat içinde düşecek zannedersin.

Peki bu sansasyonel olaydan Fransa'nın çıkarı de? Amerika Suriye meselesine Avrupa'nın fiilen müdahil olmasını başından beri istemiyor. Diplomatik görüşmelerde masanın bir kenarında bulunmasına izin verse de Suriye'nin şekillenmesinde stratejik bir konum/kurucu aktör olmaması adına Fransa ve ardılı İngiltere'yi fiili karar alma süreçlerinden uzak tutuyor. Muhtemelen Avrupa, Rusya'yı bile sürece katarken Suriye sahasından kendisini ısrarla uzak tutmaya çalışan Amerikan politikasına karşı “bende varım”, “terör beni de tehdit ediyor” mesajı vererek müdahale zemini hazırlıyor.

Zira Amerika son günlerde Suriye meselesinde çok hızlı ve önemli adımlar atıyor. Zebedâni örneğinde olduğu gibi bazı “ılımlı” direnişçi grupların da içine katılacağı bir “ateş kes” planını Şam merkezli olarak hayata geçirmek istiyor. En son gelişme, BM'nin, bu direnişçi grupları hedef almasından dolayı Hizbullah, Feyleku'l-Kudus ve İran Devrim Muhafızlarını kınayarak bunların Suriye'den çekilmesini talep etmesi, ABD'nin şimdiye kadar devrimi bastırmak için sopa olarak kullandığı tükenmiş bazı güçleri sahadan çekerek sahayı siyasi çözümü için stabilize hale getirmeye çalışması anlamına geliyor. Bütün bu hızlı gelişmeler karşısında Avrupa, Libya'ya yapılan hava operasyonunda ABD'den önce davrandığı gibi burada da ondan geri kalmak istemiyor.

Ocak 2016 da Suriye'de seçim yapılacağı üzerine ABD-RUSYA planından söz ediliyor. Bu, Esed'le seçimde yarışacak diasporadaki kukla muhalefetin Suriye'ye taşınmasını zorunlu kılıyor. Bu taşınma başından beri “güvenli”, “uçuşa yasak” ve şimdide "terörden arındırılmış" şeklinde dillendirilen bölgeye ve bunu en çok sahiplenen Türkiye ile olacak. Kerry'nin G20 zirvesinin ardından “Türkiye ile ortak operasyona başlıyoruz” şeklindeki açıklaması manidar.

Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkeler, ümmetin kanına elini bulamış terör devletlerinin dilini kullanarak, G20 gibi zirvelerde İslam dünyasına parmak sallamaktan vazgeçmeli. O parmak coğrafyamızı komplolarla idare eden, ümmetimizin servetlerini sömüren, milyonlarcasının kanına elini bulayan Batılı devlet erkanına sallanmalı. Şayet Türkiye bu siyasetin bir parçası değilse, artık herkese malum olan Batı'nın bu komplocu kirli siyasetini deşifre etmeli. İstihbarat birimleri ve belgeleri ile ortaya koymalı. Bir taraftan Batılı güçlerin Işid'i var ettiğini iddia edip diğer taraftan Batı'nın oluşturduğu koalisyonda bulunma garabetinden kurtulmalı. 11 Eylül hadisesi sonrasında oluşturduğu gibi İslam ümmetine her daim desise ve komplo kuran Batı'nın “terör” argümanı üzerinden oluşturduğu eksene kaymamalı. Terör argümanı bir mıknatıs gibi, kendi siyaseti ekseninde bölge ülkelerinin, ümmetimizin evlatlarının silah (demir) gücünü çekmek için yine Batı'nın ürettiği bir doktirin. Demir mıknatıs doktrini diyorum ben buna.

Suriye'ye giren her ülkenin Işid bahanesiyle sonra onu teğet geçerek devrimi destekleyen halk iradesini vurduğu sağır sultana bile malum. Işid 7 kıtada at oynatma kapasitesine sahip bir örgüt değil ama Batılı terör devletleri için 7 kıtanın kuvvetlerini Suriye üzerine çekebilecek çekim gücüne sahip bir mıknatıs.

Bu siyaset stratejisi açısından böyle. Bir de meselenin psikolojik boyutları da içeren siyaset sosyolojisi boyutu var. Bu saldırı planlı ya da plansız olsun siyaset mühendislerinin İslam'a karşı yeni bir savaşın psikolojik alt yapısını hazırlamak istedikleri kesin. Zira İspanyol aktör Willy Toledo “Siz hiç gürültü çıkartmadan günde milyonlarca kişiyi öldürüyorsunuz, onların bu olaylar karşısında sessiz mi kalacağını düşündünüz” deyişi batıda, ülkelerinin dış siyasetlerini en azından hoş karşılamayan önemli bir kitle olduğunu göstermektedir. 

Fransız halkı tıpkı diğer Avrupalı halklar gibi yöneticilerinin dış siyasetlerinden rahatsız. Hele hele Hollande ve Kerry'nin demeçlerinde siyaset mühendislerinin öngördüğü biçimde bir armagedona; ölüm kalım savaşına hazımsız. Bundan dolayı Sokakları hareketlendirece k, Batılı halklarda güçlü bir dış tehdit algısı oluşturacak ve ulusal savunma reflekslerini harekete geçirecek son derece sansasyonel eylemlerin devamı geleceğe benziyor. Fransa Ulusal Meclisi'nin, Paris saldırılarının ardından ilan edilen olağanüstü halin üç ay uzatılmasını öngören yasa tasarısını kabul etmesi, Başbakan Manuel Valls'ın “kimyasal ve biyolojik saldırı tehlikesi var” açıklaması, Almanya-Hollanda maçının güvenlik nedeniyle iptal edilmesi, eğlence mekanlarının kapatılması gibi hadiseler tehlikenin boyutlarının tüm toplum tarafından kılcal damarlarına kadar hissedilebilir olması için siyaset mühendislerinin tertibidir. Böylece batılı halklar tehlikeyi iliklerine kadar hissedip devletlerinin dış siyasetlerine tam destek versin. “Terörle mücadele” adı altında oluşturulan milyar dolarlık projelerin finans edilebilmesi için vergi yüküne katlanabilsin, evlatlarını işgal cephelerine gönderecek ve onları tabutlarıyla karşılayabilecek bir fedakarlık duygusuna sahip olsun… 

Batı kendi ürettiği canavarı (Esed), devrimi şeytanlaştırmak için büyüttüğü diğer bir canavarla (Işid) ayakta tutuyor. Bu canavar üzerinden oluşturduğu İslam'a karşı nefret dalgasını arkasına alarak asıl canavarına (Esed'e) meşruiyet kazandırırken devrim iradesini de kırma stratejisi güdüyor. Bundan dolayı bu canavar üzerinden yürütülen psikolojik savaşın diğer hedef kitlesi de Müslümanlar ve özelde Suriye Müslümanları. Suriye halkının gözünü korkutmak için tüm dünyada nefret dalgasını körüklüyor. Tüm dünyanın üzerlerine tusunami gibi geleceği vehmini veriyor. Daha vahim olanı bunu Suriye Devrimini çalmakla görevlendirdikle ri SMDK'nın Hükümet Başkanı Ahmet Ta'me söyletiyor: “Suriye'de, şeriatın tatbik edileceği İslami bir sistem olacaksa kan akmaya devam edecek. Uluslararası toplumun böyle bir sistemi kabul etmesi imkansız." Büyük Şeytan'ı dost edinmiş ve halkının dininden ve şeriatından korkulması gereken bir sistem olarak söz eden bu Ruveybida'ya Rabbimizin kelamıyla diyoruz ki "İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Ben'den (şeriattan vaz geçerek bana isyan etmekten) korkun." (Ali-İmran 175.)

Müslümanlara deli gömleği giydirircesine, yeryüzünün lanetlileri Müslümanlarmış gibi, İslam dünyasının terörize edilebilir potansiyel taşıdığı üzerinden aslında İslam'la savaşında stratejik müttefiklik kurduğu Müslüman yöneticileri terörize ediyor. Evet, gerçekte terörize edilenler, onların tümden komplodan ibaret olan politikalarını ümmet huzurunda deşifre etmek yerine, sansasyonel eylemlerinin hemen ardından siyasi, politik ve askeri güçlerini, terörün hendesesini okumuş batılı devletlerin hizmetine verenlerdir. Paris'in barlarında sabahlayan, ayık gezmekten aciz olanlar, mankurtlaştırıld ıktan sonra artık bu aziz ümmeti temsil edemeyeceğini anlamak için siyaseten ve fikren mankurtlaşmamak yeterli.

 

 

Haber Ara