Dolar

32,3276

Euro

35,0668

Altın

2.298,17

Bist

9.058,44

Cumhurbaşkanımıza bir müfredat önerisi

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-06-07 10:44:01

Cumhurbaşkanımıza bir müfredat önerisi

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Milli Eğitimin müfredatlarını eleştirmiş ve şöyle demişti:

"Geçtiğimiz 13 yılda devrim gibi hizmetler yaptık. Ama eğitimin fiziki altyapısını bu kadar ileriye götürürken içerik konusunda aynı mesafeyi kat edemediğimizi üzülerek görüyoruz. Öncelikle ilk, orta ve lise müfredatını baştan sona gözden geçirmemiz gerekiyor. Dünyadaki en son gelişmelerle birlikte tarihimize ve kültürümüze uygun yeni bir müfredatı ortaya koymalı ve uygulamalıyız"

Cumhurbaşkanımızın bu görüşlerine aynen katılıyorum. Yıllar önce çeşitli yazılarımda, Seçmeli Müfredat, İç içe Müfredat önerilerimi Milli Eğitim Bakanlığımızın dikkatlerine sunmaya çalışmıştım.

Çünkü görüyordum ki, gençliğimizin bir bölümü alkolün, sapkın ideolojilerin, inanç bunalımlarının, uyuşturucunun ve ahlaki çöküntünün edilgen bir nesnesi haline gelmiş durumdaydı.

Gençliğin ruhsal çöküşünü önlemenin yegâne yolunun, istikrarlı bir eğitim sistemi yanında inancımız, kültürümüz ve değerlerimizle barışık yeni bir müfredattan geçtiğini anlamıştım.

Sayın Cumhurbaşkanımızın konuyu yeniden gündeme getirmesi vesilesiyle, ben de bu konu hakkındaki görüşlerimi bir kere daha ifade etmek istiyorum.

SEÇMELİ MÜFREDAT PROJESİ

Seçmeli Müfredat Projesi, bilimin yorumlanması konusunda insanların bakış açılarının özgür bırakılması anlamına gelir.

Kısaca bilimle felsefi olanı ayırmak, bilimsel gerçek üzerinde yapılacak felsefi yorumu sadece kişilerin kabullerine bırakmak demektir.

Evet, bilimin doğruları aksi ispatlanana kadar elbette inkar edilemez. Fakat kimi ideolojik-felsefi yorumların “bilim” diye önümüze sürülmesi ve bu yorumlara herkesin inanmasının istenmesi apaçık bir zulümdür.

Çünkü adı üstünde bu yorumlar felsefi-ideolojik yorumlardır ve herkesin bilimsel bir meseledeki yorumu aynı olmak zorunda değildir.

Yani bir hücrenin varlığı, yapısı, ne olduğu, nasıl oluştuğu bilimin konusudur ama o hücrenin tesadüfen oluşup oluşmadığı meselesi felsefenin hatta inancın konusudur. Bu husus bilimin ilgi alanına girebilecek ya da bilime mal edilebilecek bir konu değildir.

Bilim evrenin mevcut işleyişine bakar ve deneyler, gözlemler gibi yöntemlerle evrende hükmeden kanunları bulmaya çalışır. Bu yönüyle bilim, deney ve kanıtlarla “ispatlanabilen” bir gerçekliği ifade eder.

Mesela dünyanın güneşin etrafında kaç günde döndüğü bilimin konusudur. Bilim bunu istatiski yöntemleri de kullanarak hesaplar. Ancak bilim bu mevcut sonuçla da yetinmez.

Bilimin damarlarında gezinen şüphecilik, farklı bir açıklama bulacağı başka bir ana kadar bu sonucu sorgular. Bu sonuç bilimin kıstaslarıyla sürekli, tartılır ölçülür. Yeni metotlar geliştirilerek, yeni sonuçların ortaya çıkması adına çalışmalar yapılır.

Ancak aksi ispatlanana kadar dünyanın güneşin etrafında 365 gün 5 saat 48 dakikada döndüğü kesin bir gerçeklik olarak kabul edilir.

Gelelim evrenin tesadüfen, canlıların tesadüfe dayanan evrim gibi süreçlerle oluştuğunu ifade eden tezlere. Bunlar adı üstünde “bilimsel bilgi” aşamasına geçememiş, yani genel geçerliği asla ispatlanamamış felsefi tezler ve teorilerdir.

Tesadüfçü Evrim görüşü de böyle felsefi bir görüştür. Evrim'in “bilimsel gerçek” olduğu propagandasını sıklıkla yapmak, onu “bilimsel gerçek” haline getirmez.

Tesadüfçü felsefi görüşleri kabul etmeyen, atomdan gezegenlere kadar her şeyi yaratan bir Yaratıcı'nın olduğuna inananların da bilimi kendi görüşlerine göre anlama-izah etme hakları vardır. İnsanları kabul etmedikleri tesadüfçü--maddeci görüşleri kabule zorlamaya kimsenin hakkı yoktur.

Bilim, güneşteki enerjinin hidrojeni helyuma dönüştüren nükleer füzyon ile oluştuğunu ortaya koyabilir. Ama bunun tesadüfen oluştuğunu iddia edemez.

Çünkü tesadüf iddiası “bilimsel kıstaslarla” izah edilemeyecek felsefi, kabuli bir iddiadır. Tesadüfün genelgeçer bir kanunu ya da formülü yoktur çünkü. Böyle bir iddia felsefi görüş kategorisinde incelenebilir ancak.

Bir genin Şuurlu bir İrade tarafından oluşturulduğunu söylemek, o genin bilimsel gerçekliğini inkar değildir. Gen yine bilimin ispat ettiği bütün o özellikleriyle aynı gendir.

Fakat o genin varoluş gerçeğini algılayış farklıdır. Herkesi aynı felsefi algıya mahkum etmek ise elbette zulmün en büyüğü olacaktır. Bu noktada insanlar özgür bırakılmalıdır.

Mesela ölüm gerçeği karşısındaki “inanışlar” da, ölümün bilimsel açıklamasının zıddı değildir. Bu süreçte cesette oluşan kimyasal ya da fiziki değişimleri bilim yine inceler. Örneğin, “şehitlik” inanışı yüzünden hiçbir otopsinin “bilimselliği” zedelenmiş değildir bugüne kadar.

Bunun gibi bilim Yaratıcı'nın yokluğunu iddia edemez. Eğer böyle bir savunuş varsa, bu bilimin genel geçer bir kanunundan değil, bilimle meşgul olan kişilerin felsefi görüşlerinden doğmuş bir savunuştur. Bunu savunanlar benim görüşüm bu diyebilirler ama “bu kesin bir bilimsel gerçekliktir” diyemezler.

Zaten bu yüzdendir ki, Ateizm, Deizm, Agnostisizm, Nihilizm gibi akımlar “bilimsel” değil felsefi akımlardır. Üzerinde bilimsel uzlaşma olan bir bilimsel gerçeklik hakkında bu kadar birbirine zıt görüşün olması, hem de her türlü bilimsel gelişmeye rağmen sürekli olması mümkün değildir.

“Dünyanın Dönüşü” bilimsel bilgisine bu örneği uygularsak eğer; kimi bilim adamlarının “dünya duruyor”, kimilerinin “dünya bir duruyor bir dönüyor”, kimilerinin de “dünya yok” iddiasını savunmalarını tahayyül dahi edemeyeceğimiz gerçeklikçi/kesinlikci/genelgeçerci bir sahanın adıdır bilim.

O halde, bilimi bir tek felsefi görüşe mahkum olmaktan kurtarmak öncelikli meseledir. Daha sonra herkesin kendi felsefi görüş ya da inanışına göre bilimi yorumlaması sağlanmalıdır.

Görüldüğü gibi Seçmeli Müfredat Projesinin hayata sokulması, ülkemizde bilimin gelişmesi açısından da oldukça önemlidir. Endülüs örneğindeki gibi ilerici bir bilimsel anlayışı sahiplenmenin yolu, inancı yok saymamaktan, inancın motive edici gücünden faydalanmaktan geçer.

Milletimiz, inançlarıyla barışık bir bilim anlayışını çok kolay benimseyecektir. Türkiye'nin kalkınması ve ilerlemesi için ders müfredatlarının milletimizin “inançlarıyla”, “felsefi görüşleriyle” uyumlu bir hale getirilmesi görülüyor ki gerçekleştirilmesi gereken bir zorunluluktur.

İÇİÇE (GİRİŞİK, BİRLİKTE) MÜFREDAT PROJESİ

İkinci bir projemiz de İçiçe Müfredat Projesidir. Bu projeye göre farklı felsefi görüşler öğrenciye aynı ders içinde verilir. Mesela canlılar konusu sadece bir bakış açısına göre değil, iki farklı bakış açısına göre de anlatılır.

Diyelim ki canlı türlerinin farklılaşması konusu anlatılacaktır. Bu durumda 2 bakış açısına göre, iki farklı açıklama getirilecektir. Bir örnekle bu konuyu açıklayalım.

ÖRNEK:

Evrimsel Açıklamalı Anlatım:

“Canlı türleri, nesilden nesile kalıtsal değişime uğrayarak ilk hallerinden farklı bir hale dönüşürler. Mesela bir balık milyonlarca yıl içinde tesadüfi süreçlerin de etkisiyle evrimleşerek kertenkeleye dönüşür. “

Yaratılış Açıklamalı Anlatım:

“Her bir canlı türü İrade, Merhamet, Kuvvet, Hayat gibi özellikleri olan şuurlu/Hayy bir Yaratıcı tarafından oluşturulmuştur/oluşturulmaktadır. Mesela bir balığı denizin şartlarına uygun bir şekilde ancak şuurlu/Hayy bir Yaratıcı tasarlayabilir. Şuuru, merhameti, görmesi, duyması olmayan doğal süreçler, cansız ve karmakarışık tesadüfler o balığı böyle akıllıca oluşturamazlar. O kertenkelenin de balıkta olduğu gibi tesadüfen oluşması imkansızdır. Bir kertenkeleye de işitme, görme vb. özelliklerini ancak işitmeyi, görmeyi bilen bir İşitici/Görücü verebilir.”

İç içe Müfredat örneğinde bu iki anlatım da kitabın içinde yan yana verilir. Öğrenciler felsefi görüşlerine ya da mantıklarına uygun açıklamayı kabul ederler.

Bu durumda bilimsel bilgi herhangi bir yara almamakta, sadece tasvir edilen bilimsel gerçekliğin yorumlanması farklı olmaktadır. Balık/kertenkele bütün özellikleriyle bilimin tarif ettiği o balık/kertenkeledir. Değişen o varlığı anlamlandırmak için kullanacağımız felsefi yorumdur.

Örneğin balığın aşağıdaki bilimsel tanımı bu yorumlarla değişmiş olmaz. Böyle bir özgür yorumlama bilimsel gerçeği kesinlikle değiştirmez:

“Poikloterm olan, neredeyse sadece suda yaşayan ve solungaçları ile solunum yapan, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen omurgalı hayvanlardır.”

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1k

İç içe Müfredat uygulamasında bu bilimsel bilgi aynen verilir. İlgili bilginin felsefi açıklamaları ise ayrı bir bölümde verilir. Evrim Açıklamalı ve Yaratılış Açıklamalı olarak iki farklı açıklamadan hangisini tercih edeceğine ise öğrenci karar verir. Balık canlısına dair Yaratılış Açıklamalı anlatımdan örnek vererek konuyu bitirelim:

“Balığın solungaçları onun suda yaşayabilmesine uygun şekilde tasarlanmıştır. Burada bilinçli bir seçim göze çarpar. Balık pulları suyun vücuda girmesini; içerdekinin dışarı çıkmasını önler ve ozmotik basıncı düzenler. O halde pullar ve balık tesadüfen oluşmamış, bilici, görücü, seçici bir Yaratıcı tarafından tasarlanıp ilgili doğa kurallarının tezgahında hücre hücre dokunmuştur.”

Eğitim sisteminde köklü bir değişim için böylesi bir müfredat değişimi zorunludur ve milletimiz için bu, bir hayat memat meselesidir.

ORTAK BİR GEÇMİŞ ŞUURU VE ORTAK BİR GELECEK İDEALİ

Ülkede yaşayan farklı kesimlerin ayrışmasını önleyecek yeni bir Ortak Tarih Şuuru, birleştirici bir Ortak Kültür Bilinci ve geleceğe doğru el ele yürümemizi sağlayacak yeni bir Ortak Gelecek İdeali yeni müfredatlara ilmek ilmek işlenmelidir.

Yunusların, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Mevlanaların yaşantı ve düşünce dünyalarına daha çok ağırlık veren değerlerimizle barışık bir müfredat… Türkiye'nin geleceği konusunda sağcısından solcusuna, Alevi'sinden Sünni'sine, Türkünden Kürdüne hepimizi birleştirecek ortak bir ülkü, ortak bir hedef, ortak bir hayalimiz olmalıdır.

En azından yeni nesilleri bu ortak ülkü, ortak hedef ve ortak hayalle yetiştirmemiz gerekmektedir. Mesela “Bölgesel Güç Türkiye” idealine bütün tarafları bir şekilde ikna etmemiz gerekmektedir.

Test çözme makinelerine dönüştürdüğümüz gençlerimizi, gençlik coşku ve arzularıyla bağdaşmayan bu tiksindirici durumdan kurtarmak da görevimiz olmalı.

Sohbet ortamlarının, gezilerin, doğanın, gençlik kamplarının ağırlıklı olduğu, gençlerin birer test makinesi olarak değil de “geleceğimizi inşa edecek kahramanlar” olarak kabul edildiği yeni bir eğitim sistemi geliştirilmelidir.

Derslerimiz bilindik kalıpların tekrar edilip durduğu klişeli matbaalar olmaktan çıkarılmalıdır. Öğrencilerimizin yorum güçlerini, özgün düşünceleri geliştirme yetilerini arttırıcı faaliyetlere ağırlık verilmelidir.

Ve bir an önce gençlerimizin gönüllerine, ruh dünyalarına sevgiyle yönelmeli; o tertemiz dünyaların yanlış fikir, inanç ve ideolojilerle kirlenmesini önleyecek tedbirleri almalıyız.

Haber Ara