Dolar

32,5598

Euro

34,8869

Altın

2.431,02

Bist

9.645,02

'Cihad ruhu'

:Davet ve Kardeşlik Vakfı Genel Başkanı Recep Songül, Davet Mektebi dergisi için 'Cihad ruhu' konusunu ele aldı.

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-02-09 15:38:00

'Cihad ruhu'

İşte Recep Songül'ün Davet Mektebi Dergisi'nde Ocak 2016 tarihli “Cihad Ruhu” ile ilgili yazısı:

Müslümanlar ‘yolumuz cihaddır' diyen bir kültürün evlatlarıdır. Çünkü yüce Allah'ın kitabında bizlere emrettiği emirlerden biri de cihad farizasıdır: “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim'in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur'an'da Müslüman diye isimlendirdi.”(Hac, 78) Bu ruh, bize direnci, cesareti, mücadele ve korkusuzluğu hatırlatır. Müslümanlar cihadı yücelttikleri sürece hayır üzerine devam eder, bu ruhu bıraktıkları andan itibaren ise pusuda bekleyen birçok tehlikeye karşı korumasız bir duruma düşerler. Cihad, Müslümanların onur ve şerefidir. Cihadı bütün sorumluluğuyla göze alan bir ruhun, İslam davetini yayma konusunda nasıl bir fedakârlık yapacağının sınırı düşünülemez!

Eğriyi doğrusundan ayırma niyeti ile kaleme alınan bu yazı; kanaatimizce birçokları tarafından aşırı ve sert görülecektir. Öyle ki fıtri bir özellik olan ‘kendini koruma/değerleri savunma' konusu; kişi/toplum/devletlerin en temel hakkıdır. Bunun hangi metod ve şartlar çerçevesinde olacağı ve bunlarla ilgili konular öğrenilebilir ya da araştırılabilir. Ancak bir Müslüman prensipte bu hakkı/farzı/fıtri özelliği inkâr/red/ihmal durumuna düşmemelidir. Bu yazı mazlum insanları ahlaksız ve canice katleden kişileri destekleyen türden bir yazı değildir. Aynı şekilde bu yazıda çiçek, böcek, ağaç edebiyatı yaparak İslam'ın zirve bir farizası olan önemli bir konuyu gizlemek gibi bir hezeyan da olmayacaktır. Bilakis bu yazı başı ve sonu itibariyle bir bütündür ve verilmek istenen mesaj; doğrusuyla, netliğiyle, ahlak ve erdemiyle “İslam'da Cihad Ruhu”dur.

Ne yazık ki Müslümanların bu ruhu diri tut(a)mamalarından dolayı çok ciddi bir boşluk oluşmuş ve bu boşluk hepimizi huzursuz eden iki ayrı kesim tarafından da doldurulmuştur. Birinci kesim İslam düşmanlarıdır ki: İslam cihadını bağlamından çıkararak sadece nefis mücadelesi olarak sunmuş ve fiili cihadı tamamen unutturmuştur. Ümmetin bu kadar saldırıya uğradığı, değerlerini koruyamadığı, tecavüzlere engel olamadığı bir dönemde cihadın doğrusunu anlat(a)mama, İslam dünyasına göz dikmiş devletlerin iştahını kabartmakta ve İslam ümmetini basit bir lokma haline getirmektedir. İslam düşmanları, Müslümanların cihadı böyle çarpık bir şekilde anlamaları için ciddi bütçeler oluşturmakta ve bu fikri revaca çıkaracak kişi/kişiler/hareketler türetmekte ya da desteklemektedir.

İkinci kesim ise: Cihadı, yaş kuru ne varsa yakma, yıkma, öldürme olarak algılayan ve cihad ahlakını pekte önemsemeyen İslami (!) aşırı uçlardır ki; Ümmet düşmanları, İslam cihadını bu kesim aracılığı ile vahşet, katliam, sivilleri öldüren bir anlayış olarak göstermekte ve bütün Müslümanları dünya çapında terörist olarak göstermektedirler. Ne yazık ki bu kesimin yaptığı taşkınlıklar yüzünden, İslam daveti yeni alanlara/gönüllere yayılma fırsatını da kaybetmektedir. Doğru bir cihad anlayışı oluşturul(a)madığından dolayı da meydana gelen boşluklar bahsettiğimiz kesimler tarafından stratejik bir planla doldurulmaktadır.

İslam dünyası bütün oluşumlarıyla ‘cihad' kelimesini kullanmama konusunda özel bir gayret sergilemektedirler. Çünkü İslam'a topyekûn savaş açmış Siyonist güçler ve Amerika gibi emperyalist ülkeler tarafından terör listesine alınmaktan çekinmektedirler. Bu kişiler; topu, tüfeği ve en ağır kimyasal silahları ile Müslümanların üzerine gelen bu zalim ülkelerin; kendi faaliyetlerini engelleyecekleri ve kendilerini cihad için kötü örnek olan oluşumlardan sayacakları korkusuyla 'cihad' konusunu sümen altı etmektedirler.

Doğrusu, cihad konusu her zamankinden daha fazla gündemimize gelmesi gereken önemli bir konudur. Çünkü bizler merhametli bir insanın (sallallahu aleyhi vesellem) ümmeti olduğumuz gibi hakkın ve adaletin korunması için cihad meydanlarında savaşan bir Peygamberin de ümmetiyiz. Sınırlarımız kan revan, değerlerimiz yerle bir edilmiş, yavrularımızın cesetleri kıyılara vurmuş, kardeşliğimizin üzerine benzin dökülüp ateşe verilmiştir. Bundan dolayı söylemeye çalıştığımız hakikat, her ne kadar fiili bir şekilde cihad farizasını yapacak bir durumda olmasak da, bu önemli konuyu öğrenmeli, içimizde diri tutmalı, nefsimizi, neslimizi cihada hazırlamalı, bu kültürün yoğunluğuyla yaşamalıyız. Bırakın makam ve mevkiine kurulmuş olanlar ‘bu işin zamanı değil' desinler. Bir işe hazırlanmakla o işi fiilen yapmak ayrı konulardır. Fiili cihad ise ancak; ümmetin âlimlerinin icmaı, askeri ve stratejik hazırlığının tam oluştuğu ve yeteri kadar hazırlığının olduğu bir durumda olabilir. Bizim ifade etmeye çalıştığımız konu ise; bu şartların oluşturulması için eğitim, kültür ve hazırlık konularına önem verilmesidir. Bu tür eğitimler için hukuki yollar oluşturularak bu alana ağırlık verilmesidir. Ülkenin ordusu belli bir eğitimi bir yere kadar verebilir ama neslimize bu ruhu, bu dinginliği ve fedakârlık ruhunu ancak âlimlerimiz, manevi kaynaklarımız verebilir. Ümmet coğrafyamız ve mukaddesatımız bu kadar tehlikede olduğu bir dönemde cihadın fazileti, cihad fıkhı, cihad ahlakı, cihadın çeşitleri, cihadın şartları, cihadın stratejileri, cihadın maksat ve siyaseti gibi konular gündemimize işin uzmanı olan âlimler, askerler, siyasetçiler ve bu işi araştıran kurumlar tarafından getirilmelidir. Cihad kelimesinden ve bu konunun konuşulmasından nem kapan, korkan ve gündeminden tamamen çıkaran ya da bağlamından çıkararak kendini farklı bir şekilde tatmin edenler bilsinler ki bir farzın inkârı, ihmali, yanlış anlatımı veya gereğinin yapılmaması hem insani hem de İslami açıdan yıkıma neden olmaktadır. Bu konuya İslam âlimleri, dini kuruluşlar, payı ve katkısı olan herkes el atmalıdır. Pakistan, Afganistan, Irak ve şimdi ise Suriye örneği örneklerinde olduğu gibi belli bir hazırlığı olmayan ülkelerin evlatları düşmanları yetmiyormuş gibi birbirlerini kırmakta, dost düşman bilinmemekte, suçsuz insanlar cihad adıyla öldürülmektedirler. Bu konularla ilgili belli bir bilinci olmayan insanlar, farklılıkları üzerinden katliamlar yapmakta, uluslararası bir cinayetin kurbanı olmaktadırlar. Batının Müslümanları her an bütün caniliğiyle katledebileceğini en iyi bildiğimiz yerlerden biri de Bosna Hersek değil midir? “Müslüman aynı yerden ikinci bir kez ısırılmamalıdır”

Silahlanmanın en fazla olduğu ülkelere baktığımız zaman, (ABD, Siyonist İsrail...) sivil halkın silahlı olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Kimyasal silahlar bahanesiyle -Irak'ta olduğu gibi- İslam ülkeleri kıskaca alınırken, batılı devletler alabildiğince kimyasal silah hazırlığı yapmaktadırlar. Gazze, Suriye, Irak ve Afganistan başta olmak üzere saldırı altında olan İslam ülkelerinde ise; göz göre göre kimyasal silahlar, özellikle fosfor bombası ve sârin gazı kullanılmaktadır. Bahsettiğimiz ülkeler, küçük yaşlarda (!) çocuklarına askeri eğitim vermektedirler. Bu eğitimi verirken ise İslami figür ve hedefler gösterilerek talimler yapılmaktadır.

İslam, dünyaya adalet ve erdem yaymak için gönderilmiştir. Bu adaletin önüne set çekenler ve insani erdemleri yerle bir edip genç ve yaşlı, çocuk ve kadın demeden milyonlarca mazlumu öldürmekten geri durmayan zalimlere karşı uyanık olmak, güçlü olmak, hazırlıklı olmak; ihmal edilmemesi gereken önemli bir farizadır. “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal suresi, 60)

‘Korkunun ecele faydası yoktur' mantığından hareketle, cihad konusunun oluşturduğu boşluğun bizi uçuruma sürüklememesi için gerek ülke olarak ve gerekse gelecek tasavvurumuz olarak çok ciddi bir hazırlığın ve seferberlik sinyalinin verilmesi gerekmektedir. Birleşmiş Milletler nezdinde veto hakkı olan beş ülkenin İslam dünyasına ciddi bir saldırı gerçekleştirdikleri gerçeğini unutmayarak; cihad ruhunun ve kültürünün gündemimize en doğru bir şekilde girmesi gerekmektedir. Bütün Müslümanlar olarak cesur olmalı ve bu konuyu gündemimize taşımalıyız. Devletler bu konuda vatandaşlarına cihad kültürünün verilmesi için gerekli şartları ve zemini oluşturmalıdır. Bu meyanda yapılması gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:

• Ülke ordusunun manevi olarak güçlendirilmesi, İslami normlara göre hareket ettirilmesi ve cihadın fazileti konuları güçlü bir şekilde işlenmesi gerekmektedir.

• Cihad anlayışı başta âlimlerimiz, eğitim ve sosyal kurumlarımızın gündemine girmelidir. Gerek tarihi ve gerekse günümüz örnekleri üzerinden bu ruh diri tutulmalı ve korkusuz bir nesil yetiştirilmelidir. Cihad konusunda derin ve zengin bir geçmişi olan kaynaklarımızdan istifade etmeliyiz.

• Gençlerimize beden eğitimi başta olmak üzere talimler yaptırılmalı, kurum ve kuruluşlar bu konuyu sistematik bir şekilde takip etmelidirler.

• Cihad kültürü, cihadın fazileti ve cihad fıkhıyla ilgili okumalar, seminer ve konferanslar yapılmalı. Cihadı kirletenlere fırsat verilmemelidir. Kötü örnekler verilerek cihad bağlamından çıkarılmamalıdır. Cihadı katliam ve vahşet olarak gösteren taraflara dikkat edilmelidir.

• Batı, Müslümanların gündeminde cihad denen bir konunun olmaması için ciddi araştırmalar yapmakta ve olayın gerçek yüzünün ortaya çıkmasına engel olmaktadır. İslam âlimlerine düşen bu konuya el atmak, cihadın İslam'ın zirve bir konusu olduğuyla ilgili cesur davranmaktır. Hz. Peygamber Muaz İbnu Cebel'e (radiyallahu anhu) şöyle demişti. “Bu (dinin) işin başını, direğini ve zirvesini sana haber vereyim mi?” “Evet, ey Allah'ın Resulü!” dedim. “Dinle öyleyse” buyurdu ve açıkladı: “Bu dinin başı İslam'dır, direği namazdır, zirvesi cihaddır!” (Tirmizi İman, 2619)

• İmam Hasan el-Benna Cihad Risalesinde şöyle der: “Cihad konusu tüm Müslümanların sorumlu oldukları sosyal bir vazifedir! Onların bir tek saf, bir tek kitle ve bir tek kuvvet; insanlığı kurtaran ve dosdoğru yolda hidayete götüren kurtuluş ordusu olmaları gerekmektedir.” “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Kur'an, sünnet, siyer ve dosdoğru bir kavrayış vasıtasıyla güç hazırlamak, cihadı öğrenmek, şehadetin faziletini anlamak, Allah yolunda infak etmenin mükâfatına vakıf olmak, cihada gidenlerin ailelerine bakmak ve cihad kısımlarını öğrenmek ile ilgili bize ulaşan pek çok hüküm vardır. İslam'da cihad, adalet ve rahmetin tecellisidir. İslam savaşı hoş görmemekle beraber, Müslümanların savaş esnasında mertçe ve adaletçe hareket etmelerini ister ve onları aşırılıktan men eder. Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem) ve ardından gelen Raşit Halifelerin ordu komutanlarına yapmış oldukları şu tavsiyeler, merhamet ve nezaketin en önemli göstergelerindendir: “Düşmanlarınıza arkadan saldırarak hainlik etmeyin, ganimet malından saklamayın, ölülerin cesetlerini parçalamayın, kadın, çocuk ve yaşlıları öldürmeyin, düşmana ait olan meyveli ağaçlara zarar vermeyin, yaralılara saldırmayın. Mabetlerinde, ibadetle meşgul olan insanlarla karşılaşırsanız onları ibadetleriyle baş başa bırakın ve onlara dokunmayın.”

İslam'da cihadın görevi; adalet, kanun ve nizamı korumak içindir. Hakkın korunması için gücü elde tutmak ve huzurlu bir hayat yaşamak içindir. Günümüz Batı dünyası, yaşamak ve tüketmek için katliamlar yaparken; İslam adalet ve huzur için mücadele etmektedir. Biz Müslümanlar bu hakikati öğrenmeye ve öğretmeye çalışmalı, bizi çekmek istedikleri basitlik ve değersizliğe düşmemeliyiz. “Hayat boşluk kabul etmez” hakikatine binaen; bu konuya milletçe el atmalı ve bir an önce bu boşluğu doldurmalıyız. Aksi takdirde korktuğumuz hususların başımıza gelme ihtimalinden kaçamayacak ve yapamadıklarımızın pişmanlığı hepimizi sarsacaktır. “Kim cihad etmeden veya kendini -niyet olarak- cihada hazırlamaksızın vefat ederse, nifakta bir şube üzerinde (münafıklığın bir parçasını kendinde barındırmış olarak) ölür.” (Müslim, İmare, Ebu Davud, Cihad)

Haber Ara