Dolar

32,5701

Euro

34,8819

Altın

2.440,10

Bist

9.645,02

Bir oturma eylemi: İslamcılık

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-02-20 10:15:51

Bir oturma eylemi: İslamcılık

İnsan fikriyatının temel gelişim kaynağı vahiy olmakla birlikte, vahiyden beslenen ve peygamberlerin sünnetleriyle büyüyen hayat tarzının veya dinin karşısına kadim bir gerçeklik olarak çıkan şeytani fikir ve pratikler, bir bakıma bilinçli refleksler denebilecek, biraz da zaruri savunma mekanizmalarının gelişmesine sebep olmuşlardır. Vahyin kaynağı ilahi olsa da muhatabı insandır ve fiiliyatta insanın gayet beşeri davranışlarla vahyi yaşaması ve savunması; fıtratından gelen ve kabul edilebilir sınırlar içinde kaldığı müddetçe de dinen sakınca görülmeyen bir durumdur.

İslam'ın dünyaya ilk yayıldığı dönemlerde, fethedilen yeni coğrafya ve toplumların sahip oldukları doğru ve yanlışlarıyla birlikte İslam toplumunun içine karışmaları da kaçınılmaz bir sonuçtu. İslam, insanlara sahip olduğu mutlak hakikat ve üstün hayat nizamıyla sunduğu adalet kadar, sağladığı emin ortamlar vesilesiyle de yaklaşmış ve kabul görmüştür.

Her yeni düşünce ve ideolojik akımın İslam'ın temel esaslarına riayetle irdelenmesi ve gerekli reddiyelerin hazırlanması kültür tarihimizin önemli bir yerini oluşturuyor. Bunlardan bir kısmı gerekli ıslah çalışmaları yapılarak sindirilmiş yani günün şartlarına göre toplum hayatı için gerekli görülerek kullanımına yol açılmışsa da bir kısmı da kesin olarak reddedilmiş ve yasaklanmıştır. Bu yargılara genel duruma bakarak biraz da kabaca detaylara inmeden varıyoruz. Aksi halde dönem dönem elbette istisnalar olmuş, doğru ve yanlışlar yapılagelmiştir.

Son yüzyıllara gelindiğinde, hele de Osmanlı'nın devlet olarak tarih sahnesinden çekilmesiyle oluşan ‘kara delik' islam'ın kültürel toplumunu yutarak yerine batıdan gelen sellerin üstünde biriken çer-çöp yığınlarıyla oluşan bir garabet bıraktı. Fikir dünyamızın yüzyıllar boyu içine aldığı ve sürekli sindirmeye çalışmaktan yaşadığı bünyesel yorgunluk üstüne bir de iç ve dış hastalık ve darbeler eklenince karşımıza başlangıcı ve sonu tanımlanamayan metamorfoz geçirmiş yeni bir toplum çıktı.

Bu geçiş sürecinde ara ara, bünyede sağlam kalan hücreler savunma maksatlı refleks ve seğirmeler türü tepkiler vermeye devam etti. Tüm müdahale ve zehirli aşılamalara rağmen derinlerde bir yerde ‘imanın güneş yüzlü çocuğu' hayatta kalmayı başardı.

Ne gariptir ki İslam'ın ‘elit tabaka' ‘ entel kesim' gibi bir yaklaşıma hiç izni olmadığı halde İslam toplumlarında böyle bir kesim türedi. Bunlar halkın planlı ve maksatlı olarak cahil bırakılmalarının sonucu, belki de yine zaruretten ortaya çıkan bir tür savunma güçleri oldular. Ancak giyindikleri elit ve entel kisvenin İslam ıstılahında karşılığı olmayınca, mücadele ettikleri akımlara benzemekte bir sakınca görmediler.

Önce görüntü ve konuşmaları değişti, sonra artık ortada olmayan ve batıl fikirleri sindiren İslam toplumunun yokluğunun getirdiği -aslında ihtiyaç olmaması gerekirken mahkum oldukları- sahipsizlik sebebiyle bu defa sindirilmeye başlandılar. Öyle bir noktaya gelindi ki artık onların makbul olup olmadıklarının ölçüsü İslam değil mücadele etmekle yükümlü oldukları batıl oldu.

İşte bu noktada karşımıza İslamcılık çıktı. Tabiri caizse; her yanından batılın mide suyu akan, sindirilmiş ve bastırılmış fikirlerin yılmaz savunucusu, ekranların vazgeçilmez unsurları, köşelerin susturulmaz kalemleri, kitapların verimli yazarları, söyleşilerin değişmez elemanları, belediyelerin kadrosuz müdürleri, islamcılar, islamcılarımız...

Usul ve üslubu batılı, kılık ve kıyafeti batılı, sesi ve kelimeleri batılı, bakışı ve görüşü batılı, duruşu ve yürüyüşü batılı ama hepsinden önemlisi batılı bir oturma eylemi oluşu ile islamcılık ve islamcılar.

Evet artık ağır bir şekilde eleştirilmeyi ve reddedilmeyi hak eden bir islamcı elitimiz var. Zira bunca yıldır elimizde kalan içi boş bir islamcılık var bir de bu işten ekmek yemiş bu elitlerimiz ki yedikleri helal olsun, dünya belki de böyle bir yerdir ve onlar haklıdırlar, ne diyelim?

İslam, fikir üretilmek için vahyedilmiş bir din değil hayat usulü tayin eden ve bir fıkıhla yaşanan biir hayat düzenidir. Birilerine reddiye yazmak ve batılı ortaya koymak elbette bir gerekliliktir ancak herşey bundan ibaret değildir ve olamaz. Hele oturduğu yerden birşeyler söylemekten başka bir eylem türü olmayan biraz siyasi biraz da dini bir akım olunca konumuz, buna verilecek en uygun ad herhalde ‘bir oturma eylemi türü olarak islamcılık' olacaktır.

İslam'ın anlaşılması için; girift cümlelere, edebi yaklaşımlara, süslü ekran yüzlerine değil aksine hakikati bilen, yaşayan ve bunu hali ve diliyle aktaran alim ve fazıl önderlere ihtiyaç vardır. Batılı taklitten ve onlara benzemekten gocunmayan bir örneklik bizden uzaktır, uzak olmalıdır.

Müslümanlık, tam ve kamil olarak İslam üzere yaşamak için tüm imkan ve gayreti ile çaba sarfetmektir. Kesin delillerle sabit bir imanı ve kendine özgü bir fikir dünyası olan, sahih ve sağlam bir düşünce yapısı ile salih bir amel pratiğine sahip olan insandır müslüman.

Yine de haklarını heba etmemek ve hesap gününde mesul olmamak namına, yaptıkları şeyin İslam ve müslümanlara faydası olması için dua etmemiz gerekiyor. Şüphesiz kalpleri bilen ve niyetlere vakıf olan Allah(cc)'tır. Ve her birimiz her şeyimizden hesaba çekileceğiz!

Haber Ara