Dolar

32,3817

Euro

35,0379

Altın

2.326,97

Bist

9.142,40

Bayram

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-09-25 11:32:23

Bayram

Bayramlar bizlere özellikle son zamanlarda en çok ihtiyacımız olanı vaaz ediyor..

Şöyle ki; İki bayramımızdan ilki nefsimizi terbiye etmeyi, ikincisi Yaradan'a teslim olmayı her ikisi ise ikram etmeyi ve yardımlaşmayı öğütlüyor.

Tevhit inancı Allahtan başka hiçbir Mabut tanımaz, ondan başkasına secdeyi kabul etmez.

Formül oldukça basittir; Allaha tam teslim olmak, onun için en kıymetli saydığımız her şeyden vaz geçebilmek.

Bu anlamda Hz. İbrahim ve Oğul İsmail'in imtihanı bizler için önemli bir mesaj olarak çağlar boyu süregelmiştir.

Şüphesiz ki Hz Allah'ın muradı Hz İsmail'in boğazlanması değildir.

HZ Allah (c.c.) seksen yaşında babalık özlemini gidermiş bir İhtiyar olan Hz İbrahim'in gönlünde kökleşen evlat sevgisinde ve hayatının baharındaki delikanlı Hz İsmail'in yaşam sevincinde kendisine olan itaati sınamayı murat etmişti.

Ki, bir babanın yüreğinde evlat en kıymetli varlığı olarak kök salmışsa ondan vaz geçebilmek teslimiyetin ispatı olacaktır.

Nitekim Kurban bayramının doğuşuna vesilen olan bu kıssa-hikâye değil- esasında tüm inananlara “Allah için en kıymetli varlıklarımızdan vaz geçebilme” teslimiyetini öğütleyen, öğreten bir hakikattir.

Şüphe yok ki İbrahim (a.s)ailesi teslimiyetin zirvesidir.

Dünyadaki en kıymetli varlığını kurban etmesi istenen İbrahim'in, bu emre boynunu teslim eden İsmail'in bize ulaştırdığı önemli bir mesajdır.

Keza Hz Hacer oğlu ile çölde bırakıldığında “bizi kime bırakıyorsun” diye sormuş, zevci İbrahim a.s ona “Allaha” dediğinde Hacer validemiz “o bizi zayi etmez” diyerek muhteşem bir teslimiyeti örneklemiştir.

Ey İbrahim! Sen rüyanı gerçekleştirdin. İşte Biz iyilik edenlere böyle karşılık veririz” diye seslendik. Şüphesiz bu apaçık bir sınavdı. (İsmail'in) fidyesini büyük bir kurbanla verdik.*

Yine Hz İbrahim ve oğlu İsmail'in inşa ettiği Kabe'yi ziyaret etmek sureti ile,vakfeye durarak,şeytan taşlayarak hac görevini ifa etme günahlarımızdan arınma vesilesidir.

Öyleyse Kurban bir varlık gösterisi veya bir etlik kesimi değil, Allah katında kendisine olan teslimiyetimizin sunulduğu mühim bir ibadet biçimidir.

“Deki namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”

Namaz ile bireysel kulluğumuzu ifa ederken, Hac ile evrensel bir buluşma ve arınma, Kurban ile de toplumsal bir ibadeti ortaya koymuş, Allah için tüm mallarımızdan vaz geçebileceğimizi ispat etmiş oluyoruz.

Kurban ibadetini hafife alan ve -kurban kesmemenin yan yollarına sapan- müminlerin kendilerinden kurban olarak evlatları istenseydi şayet ne yaparlardı?

“Kim imkânı olduğu halde kurban kesmez ise mescidimize yaklaşmasın*” diye buyuran Rasulullah'ın (s.av) davet ve uyarısındaki manayı kavramak zor olmasa gerek.

Esasen maksadım Kıssayı uzun uzadıya anlatmak değil bilakis şiddetle altını çizmek istediğim “bizlere bahşedilmiş olan” rahmet ve mağfireti anlamak, kavramak gereği üzerinedir.

Kurbanlarımızla bir yandan Rabbimizin ikramlarına şükür ve kendisine tam teslimiyetimizi ifade ederken, etlerini ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak sureti ile de paylaşmayı öğrenmiş oluyoruz.

Öte yandan Sosyal yardımlaşmanın sağlandığı zekât, fitre, sadaka gibi Kurban ibadeti de Müslümanlar arasında bir selamlaşma ve ikramlaşma vesilesidir.

Ki, evimize gelen misafire, mahallemizdeki yoksula ikram ederek Kurban'ın sadece ibadi değil aynı zamanda insani boyutunu da ortaya koymuş oluyoruz.

“Ey ashabım! Size bir biriniz sevmenin yolunu öğreteyim mi aranızda selamı yayınız, ikramı artırınız*”diye buyuran Allah Resulü bu hususa dikkatlerimiz çekmiş oluyor.

Son yıllarda özellikle İHH'nın öncülüğünde karşılık bulan coğrafyalarımıza “kurban gönderme” geleneğini de bu anlamda fevkalade ehemmiyet arz ettiği kanatindeyim.

Ümmet olma zevkini, paylaşmanın muhteşem hazzını bizlere yaşatmada bir vesiledir kurban ve bu yüzden dünyanın her coğrafyasına gönderdiğimiz kurban etleri bir bakıma beden olarak uzağımızda ama duygu olarak kalbimizde olan kardeşlerimize bir selam ve bir hatır sorma vesilesidir.

Böylelikle birbirimize “yalnız olmadığımızı, bir yerlerde kardeşlerimiz olduğunu” bildiren, beyan eden evrensel bir buluşma gerçekleştirilmektedir.

Mazlum coğrafyalara ulaşan bu “şefkat elimiz” daim olmalı, bu yolla dualarımız, dileklerimiz, sevgimiz buluşmalı, bir olmalı.

Evet, belki bu gün ümmet olarak yaşadığımız acılardan dolayı içimizde bir bayram sevinci, bir bayram coşkusu mevcut değil. Yüreklerimiz buruk, kalbimiz kırık elbet, fakat Allah var gam yok!.

En büyük tesellimiz onun bizimle olması, dualarımıza icabet edecek olması, bizi rahmeti ile kuşatacağına dair umudumuz.

Bize düşen, ibadetimiz, teatimiz, mücadelemiz ve teslimiyetimizi daha da kuvvetlendirmektir. Yeryüzünün halifeleri olarak “iyiliği yaymak, kötülüğe engel olmaya çalışmak” zalimler ordusuyla mücadele etmektir.

Ve elbette ümmet olmanın ehemmiyetini kavramak, umut ve beklentilerimizi buna göre tayin etmektir.

Biz bize düşeni yaparsak şayet, Rahmeti ve mağfireti tüm âlemi kuşatan Yüce Yaratıcımız, Mabudumuz, Habibimiz dualarımıza icabet edecek ve zalimlere karşı en kısa zamanda yardımını gönderecektir.

Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.*

Allah için sevmek, Allah için buğuz etmek, Allah için yaşamak ve O'nun için ölmek tek muradımız olsun.

Bayramımız mebrur, dualarımız makbul, istikbalimiz aydınlık olsun kıymetli kardeşlerimiz.

 

 

VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara